KAMU MALI...

Özgür DENİZ - 16.08.2010

Kamu malı, varlığı insanların çabalarına bağlı olmayan, uğrunda tek damla alın teri akıtılmayan, doğada doğal olarak var olan, yani insan emeğinin ürünü olmayan şeylerdir. Ya da bir tek kişiyi değil de bütün toplumu temsil eden şeylerdir. Yani toplumun ortak kazanımı olan şeyler. Vatan toprakları gibi. Ve bu yüzden asla inhisara alınamayan ve bütün insanlar yararına kullanılması gereken şeylerdir. Denizleri hangi kişi yaratmıştır? Bakanlık-Başbakanlık-Cumhurbaşkanlığı koltuğu kimin şahsi malıdır?

 

 

Her kim ki, kamunun ortak malı olan kurumların temsil koltuğunu rant devşirme aracı olarak kullanır, o dünyanın en kanı bozuk mahlukudur. İki ayaklı bir hayvandır. Buradan açıkça söylüyorum, aynen böyledir ve ben şahsen, o şerefsize hakkımı haram ediyorum. Dağlar, denizler, topraklar, madenler nasıl halkın ortak malı ise makamlarda halkın ortak malıdır ve halk yararına kullanılmalıdır. Bir iki kişi, bir şekilde oraları ele geçirdiğini sanıpta öyle keyfine göre kullanamaz ve kullanmamalıdır. Zaten gerçek barış, gerçek huzur ve saadet, gerçek yücelişte burada gizlidir. Üretilenin ortak tüketilmesi ve koltukların gücünün herkesin yararına istimal edilmesi. Kimse aksini iddia edemez. Ama ne hazin ki, ülkemizde bunun tam tersi bir işleyiş vardır ve toplum buna dur demelidir. Toplumun bütün hazinesi, en tepeyi ele geçirenlerin ve onların kuyruklarının yağmasına açık hale gelmektedir. Toplumun kahir ekseriyetinin payı ise, acı yudumlamak, çoğaltmak olmaktadır.

 

 

‘’Mülk Allah’ındır.’’ Allah. Yani bir nevi halkındır.

 

 

Misal; ormanlar kimindir? Denizler kimindir? Madenler kimindir? Topraklar kimindir? Elektrik enerjisi kimindir? Barajlar kimdir? Dağlar kimindir? Aynı şekilde, cumhurbaşkanlığı koltuğu orada oturanın özel malımıdır? Başbakanlık koltuğu orada oturanın özel malı mıdır? Genelkurmay başkanlığı orada oturanın özel malı mıdır? Bakanlık koltukları orada oturanların özel malı mıdır? Ve benzeri.

 

 

Bir şekilde, üzerine oturduğun koltuğu, kendi yararına ve çevren yararına kullanıyorsan ve o koltuğun gücü ile ortak olan değerleri kendi yaşamın ve çevrendekiler için ranta çeviriyorsan şayet, bu ahlaksızlıktır, adaletsizliktir, kanı ve sütü bozukluktur ve zulümdür. Hiçbir kimse Tanrı tarafından özel yaratılmış değildir. Hepimiz topraktanız ve Âdem atanın evlatlarıyız. O zaman hiçbirimizin ayrıcalıklı olmak gibi bir durumumuz yok ve olamaz. Ayrıcalıklı olduğunu iddia etmek şeytandandır. Ve şeytan lanetliktir. O zaman ayrıcalıklı olmaya çalışmak peşinen lanetlenmeye hazırlanmak gibi bir şeydir. O zaman bu yolda olan kanı bozukları lanetleyiniz ey insanlar!

 

 

‘’İktidar Allah’ındır.’’ Allah. Yani bir nevi halkındır.

 

 

Aynı şekilde bulunduğun koltuğun gücünü ülkene ihanet için kullanıyorsan ve buradan çıkar elde ediyorsan ne alçak, ne kahpe, ne kanı ve sütü bozuk bir insansın sen. Yani bazı durumları düşünün Allah ve insanlık aşkına, 1000 yıl yaşasanız bile, sadece çalışmanız mukabilinde hak ettiğiniz ücretle, elde edilemeyecek derecede büyük servetlere, malikânelere nasıl kavuşuluyor? Bu akıl karı mı? Vicdan bunu nasıl onaylar? Ülkeye ve millete ihanet edilmeden nasıl elde edilir böyle bir mülk? İnsanların cahilliğinin ürünüdür bu haddizatında. İnsanlar, ideolojilerin ve liderlerin köleleri olacaklarına, hakikatin köleleri olsalar, bu gerçeği net şekilde idrak edecekler ve gerekirse zor kullanarak haklarını alacaklardır, şedit haksızlığa dur diyeceklerdir. Ülkeye ve millete ihanet karşılığında, servetler ve şatolar elde eden soysuzlara hadlerini bildireceklerdir. Yani söyleyin bir devlet memuru hangi maaşla trilyonluk servetlere kavuşabilir? Bir milletvekilinin (dikkat ediniz! Milletin vekili) çoluk çocuğu hangi güçle, maaşla uçuk servetlere konabilir? Yani bu ülke tepe noktalarda bulunanların babalarının çiftliği mi? Bir şekilde üst mevkilere yerleşmiş adamların görevi, oturdukları koltuklardan kalkasıya kadar, o toplum koltuğunu şahsi menfaate tahvil etmek mi? O koltuktan aldığı güçle, doğal kaynakları, sadece kendi çevresinin yararına kullanmak mı? Yoksa ülkesine ve halkına hizmet için kullanmak mı? Kimsenin kahpelik yapmaya, alçak bir hırsız olmaya hakkı yoktur. Ey insanlar! Bütün hırsızların, sizden çaldıklarını geri almaya var mısınız?

 

 

Bize her durumda şiddetsiz kuru sabrı öğretmişler. Çünkü kuru sabır müstekbirlerin-kompradorların işine gelir. Nasılsa sarsıcı bir darbe vurmuyorsun. İstediğin kadar bağır, istediğin kadar eylem yap, istediğin gibi köşenden kandırmacalarla toplumu oyala. O zaman ne yapılacak? Mutlaka yapıcı şiddete yönelim olacak gerektiği takdirde. Şöyle ki; ideolojik körlüğü bırakacaksınız, sadece ahlak ve adalet temelinde yüce ittifakı gerçekleştireceksiniz. Namussuzluklara ortak tepki vermeyi bileceksiniz. Kendi partimizden diye sömürücü, kan emici birine müsamaha göstermeyeceksiniz. Eğer sizi aldattığını fark ettinizse mekânınıza uğradığında yüzüne yağmur gibi tüküreceksiniz. Bir daha ki seçimde onu aday gösteren genel başkana haddini bildireceksiniz. Hatta sömürülere, farkında olarak ve bilerek yol veren genel başkanların bile suratlarına tükürmekte imtina etmeyeceksiniz. Eylemlerinizde çok kararlı olacaksınız. Önderlik yapanları, ciddiyetsiz görürseniz, bütün topluluğun huzurunda gerekirse yüzüne karşı küfredecek ve tüküreceksiniz. Bilakis, sahtekârlık yapan liderlerin, vekillerin, önderlerin adam olması mümkün değildir. Kuklaları oynatan baş müstekbirleri devireceksin ve gücü ele geçirdiğinde kendi muhalifin bile olsa asla zulmetmeyeceksin, gönülleri kazanacaksın ki insanlar etrafında kenetlensin.

 

 

Ama burada da bir oyun oynuyorlar. Gücü ele geçirene muhalifler iyice ezdiriliyor ve muhaliflerin güç sahibi ile güzel bir yaşam kurmak istemeleri ve bu yolda ortak mutluluk için, ortak akılla mücadele vermeleri engelleniyor ve muhaliflerin gücü, hâkim gücü devirmeye yönlendiriliyor. Oysa güç sahibi, bu şerefsiz oyuna gelmemelidir. Ortak mutluluk için mücadele etmelidir, adaletli ve ahlaklı hareket etmelidir ki güç çoğalsın ve hiçbir hain ortak mutluluğa suikast düzenleyemesin. İdeolojik takıntılara gerek yoktur. Çalışmanın ideolojisi yoktur. Sevginin ideolojisi olamaz. Mutluluğun ideolojisi yoktur. Paylaşımın ideolojisi olamaz. Öyleyse ortak mutluluk için dövüşmeye ideolojik engel diye bir şey söz konusu değildir. Sadece insan olmanız ve insanlık adına yaşamanız ve dövüşmeniz kâfidir.

 

 

Ayrıca birde şu derin detay var:  adalet için mücadele verenleri ve bu yolda şerefsiz şiddete başvuranları düşünün. Bu minvalde mücadele içinde olduğunu sanan örgütçükleri düşünün. Adalet için mücadele eden insan, garipleri vurur mu? Sömürüde zerre etkisi, katkısı olmayan insanları vurur mu? Sen sömürünün babalarını devirmedikten sonra ne iş yapmış olmaktasın? Sen kanı bozuksun. Adalet için mücadele ettiğini söyleyip, bu konuda hassas olan insanları aldatıp kapitalizme hizmet ettiriyorsun. Bunu bilen biliyor. Seni sömüren polis mi ulan? Seni sömüren asker mi ulan pislik? Seni sömüren, o rastgele koyduğun lanetli bombalar sonucunda hayatlarını yitiren masum halk mı ulan it? Yoksa medya ve kapital sahipleri mi? Onlar sömürü düzeninin bekçileri diyorsan ve samimi isen, o zaman o bekçileri görevlendirenler noluyor pislik, şerefsiz it? Eğer erkeksen ve namuslu isen kavgan da, sen onları da görevlendiren ve yönlendiren, sistemleri de dizayn eden büyük pezevenklere karşı at atacağını. Ama senin maksadın adalet mücadelesi değil. Sen, güya karşı olduğun, devirmeye çalıştığın, emperyalist diye tavsif ettiğin müstekbirlerin-kompradorların istediği zaman, gösterdikleri hedefe kurşun göndermekle görevli bir adisin. Ama insanları aldatıyorsun. Söyleyin arkadaşlarım yalan mıyım? Bugüne kadar güya adalet için dövüştüğünü iddia eden hangi önder bozması ve sefil kuklası tarafından bir tane büyük kapitalist baron öldürüldü? Ülkemde ki kapitalist organizasyon üyelerinden, güya inanıldığı ve uğrunda ölüme meydan okunduğu davalar için bir tek öldürülen var mı? Öldürülen varsa o da diğer kapitalist baronlarca öldürtülmüş olandır. Yani bazı örgütçüklerin davası yalandır. Aldanmayınız. O örgütçüklere hükmeden önder bozmaları, kandırdıkları zavallı üyeler üzerinden keyif sürüyorlar ve o zavallıcıkları da kendilerine zımnen emir veren büyük baronların çıkarları uğruna kullanıyorlar. Yalansam şerefsizim. Ayrıca bir şu ayrıntı var: Araştırın, bakın, o zavallı üyelerin hepsi de gariban evladıdır. Asla tek bir tane zengin züppesi bulamazsınız içlerinde. Sizce de baştan sona paradokslar zinciri değil mi? Akletmek icap ediyor!

 

 

Ülkemizi düşünün zamanında bir devrim yapılmış ve zamanla o devrimsel gücü birileri ele geçirmiş ve zamanla bu güç muhalifleri mahvetmiş. Ve muhaliflerin bu güce amansız düşman olması sağlanmış. Ve görüyorsunuz ki, bu düşmanlık asla bu ülkenin ve milletin hayrına olmadı hep dış düşmanların işine yaradı. Düşman iki tarafın düşmanlığından hep rant elde etti. Bu ülkeyi sömürdü. Oysa ortak mutluluk için ortak mücadele edilseydi ve muhalifler ezilmeseydi ne kadarda güzel olmaz mıydı? Şimdiki durumların yegâne sebebi budur yemin ediyorum. Yoksa söyleyin Allah aşkına, insanlar kendine zulmetmeyen, kendini ezmeyen, değerlerine zıt olmayan ve ortak mutluluğa evet diyen bir güce niye düşmanlık gütsünler? Ama ‘’tercih’’ yazımızda da değindik. Bizim için özgür seçim kabil-i mümkün değildir, ta ki görkemli ‘’devrim güneşi’’ doğana dek. Bu paradoksu en bariz şekilde şu an ki; ‘’evet-hayır oyunu’’n da yaşıyoruz. Mevcut hukuk gerçekten toplumun yararına işleseydi toplum bu kadar muhalif olur muyu?

 

 

Arkadaşlar! Lütfen söyleyin bana: bir patron var ve işçi arıyor. 3 tane işçi gelmiş ve deneme süreci başlamış. İşçilerden biri sürekli gevezelik yapıyor ve çok az işliyor. Bir diğeri de uyuşuk hareket ediyor ve yine verimli olamıyor. Üçüncü işçide hem konuşuyor hem de iş yapıyor, böyle olmasa bile böyle görüntü vermeyi başarıyor ama her halükarda diğerlerine fark atıyor. Şimdi siz patron olsanız hangisini işe alırsınız. Herhalde zarar ettirecek işçiyi alacak kadar geri zekâlı olamazsınız, faraza aynı düşünüyor olsanız bile. Toplumu da patron olarak düşünün.

 

 

Görmekteyiz ki, yeni aktörlerin öncülüğünde yeni bir düzen kuruluyor, zora ki de olsa kurdurulmaya çalışılıyor. Aslında yeni değil, yeniymiş gibi algılatılmaya çalışılan bir düzen. Çünkü yeni, yepyeni bir düzen ancak yüce bir ‘’toplumsal devrimle’’ inşa edilebilir. Bilakis hayaldir. Bunu ‘’Bir Devin Uyanışı-11’’ yazımızda da ifade etmiştik. Yeni olarak algılanan düzenin aktörlerini buradan uyarıyorum: asla büyük müstekbirlere-kompradorlara kulak asmayın. Halkınızın yanında durun. Ülkeniz için çalışın. Muhaliflerinize karşı zorbalık yapmayın. Onlar akılsızlık yapsalar da, sizin iyi yaptığınızı kasıtlı olarak görmezden gelseler de. Ortak mutluluk için mücadele edin. Ortak değerleri birlikte paylaşın. Ahlaksızlık ve adaletsizlik yapmayın. İnsanların umutlarını çalmayın. Hayallerine kurşun sıkmayın. Kazandıklarınızı fırsat bilip mülk iddihar etmeye yönelmeyin. Alın terlerini çalmayın. Emek düşmanlığı yapmayın. Özgürlüğü katletmeyin ama toplum yararına otokontrol yapın. Asla siyoniste dost olmayın. Doğal kaynakları kendiniz için kullanmayın. Ülkenize ve halkınıza asla ihanet etmeyin. Makamsal gücü çıkarınız için fırsat bilmeyin. Allah aşkına dürüst ve namuslu olun. Ahlaklı ve adaletli olun. İçinizde şerefsiz varsa temizleyin. Halkın malına göz koyan varsa içinizde, tespit edin ve o ite haddini bildirin. Yoksa vereceğiniz zarar Allah şahidim olsun ki sadece kendinize olmayacak. Ne demek istediğimi anladınız. Elinize tarihi bir fırsat geçti. İyi değerlendirmezseniz bir daha asla böyle bir fırsat yakalama ihtimaliniz yok buna inanın. Ve bir ekonomik devrim yapın. Bütün sömürücülerin kökünü kazıyın. Elden çıkan-çıkardığınız kamu mallarını tekrar devlete kazandırın. Ama kazandırasıya kadar da müthiş bir otokontrol yapın. Özellikle TELEKOM gibi kurumlarda. Çünkü bu kurum kesinlikle tam bir sapma içinde, işleyişi tam bir fecaat, rezalet.

 

 

Son tahlilde; bu yüce ve güzel ülke üzerinde, bu toprakların öz ve yerli evlatları eliyle, yüce İslam ahlakı temelinde, toplumsal barışın ve huzurun sübabı olacak sosyal adalet hedefinde bir yaşam düşünmeliyiz ve herkesi buna yönlendirmeliyiz, vekil tayin ettiklerimizi buna zorlamalıyız ve gerçek adalet düzenini tesis etmeliyiz. Gerekirse bu yolda vuruşmaktan imtina etmemeliyiz. Hak bizim, emek bizim, ter bizim, kan bizim, yaş bizim. O zaman hükmedenlerin neyi var ki? Öyleyse korkusuzca hakkımızı aramalıyız ve söke söke de almalıyız.

 

 

EKSTRA:

 

Ayrıca, partilerin devlet hazinesinden aldıkları yemleri kesmek gerekiyor mutlaka. Bu katıksız bir hırsızlıktır kim ne derse desin. Bu hakkı onlara kim vermiş? Eğer güçleri yetiyorsa girsinler bu yola yoksa beyhude yorulmasınlar ve toplumun ortak hazinesini soymaya yeltenmesinler. Bu düpedüz milli bir soygundur, hırsızlıktır, vurgundur. Halk kesin bir kararlılıkla ve şedit bir eylemlilikle buna dur demelidir.

 

Hakeza maaşlarda ki azim adaletsizliğe de son verilmelidir. Burada da milli bir soygun vardır. Kim demiş onca maaş vekil denilenlerin hakkı diye Allah aşkına? Halk sefaletin türküsünü terennüm edecek, acı denizinde kulaç atacak ama onun seçtikleri onun alınteriyle beslenecek, büyüyecek, yükselecek ve yine o garibimin hakkını çalacak. Yazıklar olsun. Hakkım haram olsun. Zehir olsun inşaallah. Sen memuruna maaş veriyorum de, ama o maaşın yarısını vergi dilimine girdin diye kes. Ne büyük ve ahlaksız bir ihanet ya. İnsan olan utanır bundan. Ama nerede utanacak yüz? Ara ki bulasın!

 

Aynı şekilde toplumun ortak kurumu olan ve toplumun alınteriyle ayakta duran TRT Kurumu birilerinin yemliği durumu olmuş görüntüsünden kurtarılmalıdır. Bu ahlaksızlık ve ihanettir. Orası yemlik gibi görülmemelidir. Bazı sözde sporculara, sözde sanatçılara ve sözde yazarlara peşkeş çekilmemelidir. Bu azim adaletsizliğe mutlaka son verilmelidir. Zaten böyle bir şeyi cukka gibi gören o kişilerde ne kadar onursuzdurlar bence. Çünkü bu haysiyetsizliktir, cellâtlıktır, kahpeliktir. Kimin hazinesini kime peşkeş çekiyorsunuz Allah aşkına?

 

 

ÇOK DERİN VE MÜHİM NÜANS:

 

Siyasette zarar ve kâr, yüksek makam ve deri koltuk düşleyen beyler içindir. Halk için böyle bir durum söz konusu değildir ve olamazda. Halk sadece acıda ortaktır. Her durumda acı çekmektir kaderi halkın. İktidar değişimi falan fark etmez. Gariban vatandaş, AKP döneminde de acı çekenler safındadır, MHP döneminde de, CHP döneminde de ve benzerlerinin dönemlerinde de. Ama ballı beyler için durum farklıdır. AKP iktidarını gözleyen, MHP iktidarını gözleyen, CHP iktidarını gözleyen beyler için bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Bu yolun yolcusu kalantorlar ve bürokrat adayları için zarar ve kâr durumu vardır. Birinin iktidarını bekleyenler için, ummadıkları iktidarın gelmesi müthiş bir zararı doğurur. Çünkü, o iktidar vesilesiyle vuracakları vurgunu vuramayacaklar, rant devşiremeyeceklerdir. Beklenen olduysa da müthiş kâr söz konusudur. Ballı ihaleler, yatlar, katlar, görülmemiş saltanatlar gelsin artık. Öyleyse aziz arkadaşlarım! Burada ki gücümüzü kullanmasını bilmeliyiz derim âcizane.  Bu kozu kullanmaktan asla imtina etmemeliyiz. Bizleri görmeyeni bizlerde görmemeliyiz ve bizim üzerimizden vuracakları vurgunları vurdurmamalıyız, kursaklarında bırakmalıyız beklentilerini. Hadlerini bilecekler. Bizi de görecekler. Hakkımızı verecekler. Ekonomik denge ve toplumsal adalet için memurları, Bağkur emeklilerini ve benzeri ekonomik kifayetsizlik içinde debelenen kesimleri görmeyenleri bizlerde asla görmemeliyiz. Nasılsa bizler için sorun yok. Sorunu olanlar düşünsün. Kazandıklarını kaybedecek olanlar, koltuklarından olacak olanlar, devasa kayıpları olacak olanlar, keyifleri kaçacak olanlar düşünsün. Bizim düşünecek neyimiz var ki? Çekeceğimiz acı değil mi? Bırakın başkası çektirsin. Herkes haddini bilmeli. İhanete yeltenmemelidir. Yemesini biliyorsan yedirmesini de bileceksin ki, kesenden yedirmiyorsun. Hakkımız olanı yemek istiyoruz.

 

 

BİR DUA:

 

Allah’ım! Vekilliği, halkın malını çalmak ve kendi peşindekilere peşkeş çekmek için istismar edenleri Kahhar ismi celilinle kahreyle, perişan eyle, rezil rüsva eyle.  

 

Allah’ım! Sahip olduğu ve milletin mukaddes oyları vesilesiyle emanet aldığı koltuğu, milletin alınterini, emeğini gasp etmek için kullanan alçakları, kansızları, şerefsizleri it gibi havlat, domuz gibi böğürt inşaallah. Asla gün yüzü gösterme evladı-ı iyaliyle birlikte kendine.

 

Allah’ım! Halkın oyuyla gelipte, kodamanlara itlik yapanlara, halkın her şeyini onlara peşkeş çekenlere ve halkı garip, aç, çıplak, muhtaç bırakanlara soluk alma fırsatı verme nolur.

 

Allah’ım! Buna benzer aklımıza gelmeyen dualarımızı da kabul eyle lütfen.

 

 

BİR SÖZ:

 

 

‘’Din Allah’ındır.’’ Ali Şeriati. Yani halkındır ve halka hizmet içindir din. Bilakis, kodamanların-müstekbirlerin, rant, güç ve iktidar aracı değildir.

 

Tarih: 16.08.2010 Okunma: 621

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?