BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ...

Özgür DENİZ - 03.08.2010

Bir varmış bir yokmuş. Bir ülke varmış. Halklar ne güzel yaşarmış. Herkes kitap okurmuş. Terazinin iki gözü de aynı eşitlikte dururmuş, çünkü gözleri kapalıymış. Demir keskinmiş indimi tam ortadan ayırırmış ve yerde dururmuş, bileşenlerinin arasında. Uçmayı, kaçmayı bilmezmiş.

 

 

Fakat gün gelmiş işler karışmış. Her şey tersine dönmüş. Bir uçan halı icat etmişler. Bir kısım insan o halıya zorla binmişler. Kitabı yasaklamışlar. Terziyle demiri de gözcü tutmuşlar. Çünkü dış rüzgârın etkisine girmişler. Dış rüzgârın tesiriyle içte de rüzgâr var etmişler. Terziyle demirin oluşturduğu bu iç rüzgâr halının sürekli uçmasını sağlamaktaymış. Bir de hortum salmışlar yeryüzüne. Nimetler de böylece akmaya başlamış gökyüzüne.

 

 

Halı sürekli uçuyormuş. Hem rüzgârı bol hem nimeti. Devran sürüyormuş halı eşrafı. Keyifleri binbeşyüz. Talimatları yazıp rüzgâra veriyorlarmış ve okunup halka dağıtılıyormuş bu talimatlar. Nasıl olsa vatanı almışlar altlarına, sığınmışlar bayrağın gölgesine, yemleri de bol.

 

 

Halk naçar ne yapsın cehalete mahkûm olduğu için ne deniliyorsa baş eğip yapıyormuş. Çünkü talimatları gönderenlerin çok akıllı olduğuna inanıyormuş. Gökyüzündeler ya, aydınlık çalıp gönderiyorlarmış yeryüzüne.  Altta kalan kendi düşünsün, uçan uçmuş bir kere. Altta kalanın görevi itaat etmek, çalışmak, üretmekmiş. Çünkü cahil ve uçamaz, yönetemez.

 

 

Velâkin devran dönmüş gün gelmiş. Rüzgâr kesilmeye başlamış. Hem dış rüzgar hem de iç rüzgar. Demircinin kuvveti bizzat demircinin eliyle gider olmuş, terazinin tek gözü kapanmış, öbür gözüde kapanmak üzereymiş. İşte bu yüzden de rüzgâr kesilmeye başlayınca halı hafiften duraksayarak uçmaya başlamış. Sallantıda hissedilir olunca ve içlerinden biri bunu fark edince; beyler bir şeyler oluyor demiş, uyarmış yoldaşlarını, oturup konuşmuşlar ve bir karara varmışlar: inelim bakalım neler oluyor demişler.

 

 

İnmişler ve bakmışlar ki halk bunların yokluğunda epey yol kat etmiş, okumuş, öğrenmiş. Çünkü kitaplar artık saklanmıyor okunuyormuş. Halkın arasındaki ayrımcılıkta yok olmuş okuyunca. Üstelik okuyan halk çalışmanın varoluşun yasası olduğunu kavramış. Çalışınca da emeğinin hep kendi ambarına akmasını istemiş.

 

 

Demire demiş: iyi vur ve gel bize, katıl içimize, senin gerçek yerin burası. Sen hep kovaladın hiç uçmadın, içimizden de çıkmadın şimdi bu hal neyin nesi demişler. Teraziye demiş: iki gözünde eşit düzeyde olsun, biri hafif kalkık olmasın ve ört gözlerini, korkma sana bir şey olmaz, bilakis sen ölürsen âlem ölür, altüst olur her şey.  Demir de terazide baktılar olmayacak hortumda delik açılmasını sağlamışlar. Artık biraz göğe biraz yere.

 

 

Ama halk mutsuz, hiçte memnun değil. Bu sefer rüzgâr bayağı kesilince yere inilmeye karar verilmiş. Oturup konuşulmuş ve halkın arasına karışılmaya niyet edilmiş. Ama niyet yine iyi değil. Hep zikzaklarla yol kat ediliyor. Sanki uyutuluyormuş halk. Fakat dev gözünü açmış bir kere. Bu sefer peşin demiş. Olmaz arkadaş veresiye defteri kapandı. İflas ettik ve yeniden kuruyoruz dükkânı. Para peşin kırmızı meşin demiş. Koy parayı bul karayı. Yoksa git uç sen demiş kafa bulur gibi. Çünkü artık uçma devrinin bittiğini de biliyormuş ya, kurnazlık yapıyormuş işte.

 

 

Eee hep uçanlar yapacak-yiyecek değil ya, birde kaçanlar yapsın-yesin ki bu hak en fazlada kaçanların hakkı değil mi? Zaten vatanda asıl kaçanların vatanı değil mi? Uçanlar alışmışlar uçmaya. Hiç yerde yürümeye niyetli değiller. Tuttukları köpeklerin çok dinlendiğine karar verilmiş. Saldır co denilmiş. Coya conide destek veriyormuş. İyi yemliyormuş. Gözünü açan halkın üzerinede salınmış colar. Fakat görmüş, bilmiş, öğrenmiş bir kere halk. Arasındaki uçurumu da köprüler inşa ederek gidermiş kısmen.

 

 

Birde sorgulamaya başlamış sorgulayanları iyi mi? İşte en tehlikelisi de bu. Soran sorgular ve cevap arar, bulamayınca iflah olmaz. Anlaşılan işler iyice sarpa sarmaya başlamış. Başlamış mı artık bir kavga. Uçanlar bir yanda kaçanlar bir yanda. Aslında bu kadim bir kavgaymış. Ama uçanlar hep baskın gelmiş, kaçanların hep kaçmasından dolayı ve birbirlerini yemesinden dolayı, kendini yiyenlerden habersiz. Oysa kaçan dursa, ardına baksa, soluk alsa ve nefeslerini birleştirip üfürüverse ne kaçacak ne de uçana kalacak sahip olduğu yerler. Ama yok, korku hâkim yüreklere. Ama artık korkuyu da yenmiş ve dur denmiş: otur ve hesap ver. Vakit doldu demiş! Çok uçtun biraz dinlen! Dinlenirken de konuşalım! Lakin hesap korkunç. Verilir mi bunca hesap! Konuşacak ne var? Eee zor geliyor konuşmayı unutana konuşmak, hesap sorana hesap vermek. Kolay mı?

 

 

Ama olan olacak, bunca yol kat eden geri döner mi artık? Geri dönerse bu sefer kaybedilenin hesabı, kitabı tutulur mu ve kayıpları tahmin etmek mümkün mü? Kaçanlar kovalamaya başlamış, uçanlar düşmüş düşünüyor.

 

 

Acı kader! Bitmez bir keder! Eden hep kendine eder. Kaçanlara ders olsun bu hikâye de burada son bulsun. Zulüm ile abad olunmaz herkes bilsin. Ağlayanlar gülsün!

 

 

Hikâyesi bitenlerin hikâyesi, hikâyesi başlayanların hikâyesine örneklik etsin.

 

 

‘’Bir kişinin hayat hikâyesi başkalarına örnek olduğu gibi, bir düzenin hikâyesi de başka düzenlere örnek olmalıdır.’’ Bendeniz

Tarih: 03.08.2010 Okunma: 603

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?