MİLLİ EĞİTİM TEŞKİLATI...2...

Özgür DENİZ - 03.08.2010

Bakınız küresellik diyerek, değişim diyerek, Avrupa’yı örnek alarak yapılan şeyler kendi kökümüze balta vurmaktır. Önlükleri kaldırmakla, okullarda dönemleri çoğaltmakla eğitimde devrim olmaz, terakki olmaz, bilakis kaos olur, ahlaki erozyon olur, disiplinsizlik olur. Psikolojiler harap olur, dersler berbat olur, aile düzeni sarsıntıya uğrar. Bakınız bunu yapmakla çağdaşlık olmaz, medeniyet olmaz, uzaya fırlayış olmaz. Eğitimde seri uçuş olmaz. Avrupa da böyleymiş bizde yapalım diye diye her şeyi mahvettik. Bari kökümüz keselim kökten halledelim her şeyi. Bu safsatadır. Burada ne dünyamıza ne ahiretimize faydası olacak bir şey yoktur. Bütün değerlerim üzerine yemin ederim ki bunlar boş işler ve bu anlayışlar geri anlayışlardır, bu uğraşlar malayani iştigallerdir. Bu düzenlemeler ne dünyayı mamur eder ne gençliği imar eder. Bilakis her şeyi berbat eder. Derin düşünürseniz yemin ediyorum sözüme ikna olacaksınız. Bunun derin bir oyun olduğuna inanıyorum. Zaten ahlaksızlık bataklığında can çekişen neslin daha da ahlaksızlaşmasını ve kötü zihniyetlerin tuzağına düşmesini tevlit edecektir bu şeyler. Bunu rastgele yazmıyorum. Muhtelif mülahazalar neticesinde vardığım kanaattir. Özellikle ‘’önlük olayı’’ üzerinde derin düşününüz lütfen. Bu iş, bela yüklü bir mevzudur. Cini şişeden çıkarmayınız ne olur.

 

 

 

Şöyle düşünelim: önlük kaldırıldı. Herkes serbest kıyafet giydi. Zengin başka yoksul başka giydi. Bu bir öğrencinin psikolojisini nasıl etkiler düşündünüz mü hiç? Ve aynı zamanda bir ailenin manevi ortamını nasıl sarsar mahveder aklediyor musunuz? Yoksul çocuk derslerine nasıl dikkatini yoğunlaştırabilir böyle bir çelişkiler cehenneminde? Ve nasıl cinsel tahribatlara gebe olmaz böyle bir ortam? Zira isteyen istediğini giyecek. Daracık kotlar, pantolonlar vs. yani sizler gidince neler olur düşündünüz mü hiç Allah aşkı için? Ve ben bunun kesinlikle bir tezgâh olduğunu düşünenlerden biriyim. Bu teklifi yapan şahsın hayatına bir göz atsın teşkilatın üst düzey yetkilileri lütfen. En azından MİT e havale ediniz. Gerçekten bunu yapınız. Zira bu ülkede en çok alt üst edilen yapı bu teşkilattır. On yılda bir bozulur yapılır.

 

 

 

 

 

Her Eğitim Fakültesi talebesine, istisnasız hepsine yani bütün bölüm talebelerine, hatta üniversitelerimizin eğitim haricindeki bütün bölümlerinde de Nurettin Topçu üstadın ‘’Türkiye’nin Maarif Davası’’ isimli kitabını harf harf, kelime kelime, cümle cümle belletilmesi, kavratılması, özümsetilmesi hatta ezberletilmesi gerekiyor. Bunu yapmadığınız takdirde muallim yetiştirdik diyecek kadar ciddiyetsizleşmeyiniz lütfen. Ayrıca bu kitabı okuyup, anlayıp jüri huzurunda 3 saatlik bir zaman diliminde asgari 5 sayfalık bir hülasasını yapamayan kişiyi de Milli Eğitim Teşkilatı bünyesinde en alt düzeyde bile olsa yönetici yapmayınız. Yapıyorsanız eğitim hainisiniz. Eğitim işleriniz alelusuldur, ciddiyetten yoksundur.  Yalan mıyım Allah aşkına? Bugün çektiğimiz acıların çoğu ve idarecilerin anlayışsızlıklarının en temel sebebi kitapsızlık değil mi? Kitapla alakası olmayan insan ham meyve gibidir. Çabuk alınır, anlayışsız olur. Olayları doğru yorumlayamaz. Çabuk gücenir. Kin güder. Nefretle doludur. İdeal yoksunudur. Felsefesizdir. İdarecilikten çakmaz. Kompleksli olur. Kıskanç olur. Ama okuyan bir insan böyle şeylere takılıp kalmaz. O çok farklı bir boyutta yaşar. Yüksek düşünür. Uzaklardadır eli, ayağı, beyni, yüreği, gözü. Asla kişisel değildir. Milletsel düşünür. Ailsel değildir devletsel düşünür. Evsel değildir vatansal düşünür. Yani büyük düşünür. Küçük şeylere takılıp kalmaz. Lüzumsuzluklarla oyalanmaz. Himmetlidir, hamiyetlidir. Yüce ideallerin adamıdır o.

 

 

küresel kuduz köpeklerin ve ülkemizdeki eniklerinin kahpelikleri hakkında yazacağım inşaallah... yüce Allah bütün şehitlere rahmetini ihsan etsin ve artık milletin ve ümmetin uyanmasına ve vahdetine vesile kılsın...amin

 

 

Eğitim benlikleri dönüştüren bir unsurdur. (burayı okurken ‘’önlük’’ olayını aklınızda tutunuz hep lütfen) Benlik bir anda değişmez. Kötü zevkler birer zehir mesabesindedirler. Yavaş yavaş bünyeye işler ve kök salınca da yıkar. Artık siz, siz değilsinizdir. Eğitim bir insanın hayatını disiplinize eden en güçlü mekanizmadır. Zevklerini belirlemede, ideallerini tayin etmede, yapacağı seçimlerde, kuracağı dostluklarda, günlük yaşam ilişkilerinde en temel belirleyici bir unsurdur. Benlikler eğitim vasıtasıyla değişir ya da değiştirilir. Tabi burada eğitiminizde araç olan unsurda çok önemlidir. Kitap, din, mektep, televizyon, ideoloji, vs gibi yani. Yakın tarihinizi düşününüz. Hedefi gençlik olan her yapının işi eğitimledir. Zira gençliği istendik kalıba sokan-sokacak olan mekanizma eğitimdir. Eğitimle dönüştürülen bir benlik yine eğitimle aslına döndürülür. Bu yüzden eğitim üzerinde çok ciddi şekilde durmak icap eder. Öyle alelade-üstünkörü iş yapmakla bir şey olmaz. Yüreğiniz yetiyorsa devrim yapacaksınız eğitimde yoksa işi ehline bırakacaksınız. Eğitim aklı vicdana tabi kılma işidir. Aklını vicdanına tabi kılmayan insanlar ve toplumlar sürekli bir kayıp süreci içerisindedirler. Ve asla huzura kavuşamazlar. Akıl, kalp-vicdan karşısında sükût etmek zorunda kalır. Akıl kalbin gerçeklerini asla idrak edemez. Akıl sınırlıdır ama kalp sınırsızdır. Akıl dardır ama kalp geniştir. Akıl fazla uzağa gidemez ama kalp sonsuzlukta süzülür. Akıl korkar ama kalp cesurdur. Akıl statükocudur ama kalp devrimcidir. Akıl düşüne düşüne saptırır ama kalp hissede hissede insanlaştırır.

 

 

 

 

‘’Bana hayret veren iki şey var: biri başımızın üstündeki yıldızlı gökyüzü, öbürü de içimizdeki vicdandır.’’ Kant

 

 

 

 

 Eğitim bireye seçicilik hususiyeti kazandırır. Öyle her şeyi bünyeye zerk etmemelidir birey. Her şeyi yemeyen bir insan her bilgiyi de edinemez ve edinmemelidir. Zira bu büyük şahsiyetin doğuşu için zaruridir. Aslında insanımızın yozlaşmasının sebeplerinden biride beynini ve midesini rastgele doldurmasıdır. Sahi obezite neden olmaktaydı? Sahi insanlar neden sapıtmaktadır? Şahsiyetimizin hayatı için var olması zorunlu bilgileri edinmeliyiz. Bilgi mutlaka seçilmelidir. Bilakis faydasız ve değersizdir. Sizi öldürecek değil diriltecek bilgileri edinmelisiniz. Sonsuz bir hayat sahibi değilsiniz ki gelişi güzel her şeyi bilmeye çalışasınız. Mideniz çöplük değil ki, gelişi güzel her şeyi doldurasınız. Burada akıl devreye girmek zorundadır, zira neyi bilip neyi bilmemesi lazım olduğunu düşünmek, aklın-düşüncenin ilk işidir. Bilgiyi tasfiye işi aklın-düşüncenin hareketidir. Bu tasfiyeyi yapamayan malumat hamalı olur. Yapanda bilginin efendisi olur. Gerçek-öğretici-eğitici bilgi dip derinliklerdedir. Yüzey aldatıcıdır. Denizin dibine dalmayan deniz hakkında ne bilsin? Ya da bir şeyin kaynağına inmeyen o şey hakkında hangi doyurucu bilgiyi-belgeyi edinebilir? İşte bu sebeple dünyadaki en güzel eğitim kitabı ve en asil eser Kur’an’dır. ‘’Kur’an, dünyadaki eserlerin en güzelidir.’’ Diyor üstat Nurettin Topçu, sizce haksız mı? Kur’an haricinde en şerefli bir insan tipini ortaya koyabilen ne vardır Allah için? Kur’an tek başına dünyayı fethedecek insanı yaratmakta yüzde yüz başarılıdır. Kur’an’dan daha teskin edici, daha diriltici, daha dirençli kılıcı, daha bilinçleri tenvir edici, ruhları daha tahkim edici, daha özgürleştirici bir eser göstermek kabil-i mümkün mü ruy-i zeminde Allah, hakikat ve insanlık aşkına? İster dinli, ister dinsiz olunuz eğer düşünceye sonsuz inanmış insansanız vereceğiniz cevap asla olumsuz olamaz ve olamayacaktır.

 

 

 

 

 

Gerçek bilgi ruhlara istikamet veren bilgidir. Ve gerçek bilgi, ölümsüz bilgi, olumsuzlanamayan bilgi Allah’ın bilgisidir. Zaten ruhlara istikamet vermeyen ve ruhları terbiye etmeyen bilgi yok olsun daha iyi. Ki istikametleri şaşırtan ve terbiyeyi katleden bilgilerin kaynaklarının da ne olduğundan bihaber değiliz. İyi talebe, mükemmel ve metotlu yetişen genç, zaruri olarak devrin devlet ricalini ve vs meseleleri bilme gibi hususiyetlere sahip olmayacaktır. Bilirsiniz bir eğitim kurumuna gelen büyükler bu soruyu hep sorarlar (Valinin adı ne? İlimizin adı ne? Başbakanın adını söyle bakayım çocuğum vs) ve bilirse çocuk, bir aferin çekip giderler. Bilakis sizi yerden yere vururlar. Bu çocuk valinin-başbakanın-ilinin vs adını niye bilmiyor diye. İşte felsefesiz eğitim budur. Felsefesi olan bir şahıs için bu o kadar mühim değildir. Oysa felsefe sahibi biri bilir ki, şuurun kendine mahsus işleri vardır, âlemin hizmetkârı değildir. Filhakika, ahlak kanunları da her şeyi bilmeye karşıdır. Fenalıkların bilgisi insanı fenalığa sevk eder. Zira insan, bir dereceye kadar öğrendiklerinin esiridir. İyiyi bilen iyi olmak ister. Fenayı bilen farkında olsun olmasın fena olmaya heveslenir. Zira her bilgi de bir cazibe vardır. Bilmek, harekete hazırlanmaktır. Fenalığın bilgisinden sonra fenalıktan korunmak için ayrıca bir mukavemet kuvvetine ihtiyaç vardır. Bu ise insanı yıpratıcıdır. Ve insanın yıpranmaya değil her dem dinamik-zinde kalmaya ihtiyacı vardır. Zira, kurtuluş umudu bu insandadır.

 

 

 

 

Mekteplerini birer mabet haline getirmeyen toplumlar mukadderatlarını garantiye alamazlar. Çünkü; mukadderatların tayin edicisi mekteplerdir. Bir vatan çocuğunun örfi ile, tarihi ile, geleneği ile, dini ile piştiği yerdir mektep. Mukadderatın öznesi olan insan orada işlenir. Orada ideal kazanır. Orada yön sahibi olur. Yönsüz insan ve toplum karanlığa mahkûmdur. Güdülmeye hazırdır. Mekteplerini mabetleştirmeyen ülkeler cehalet üretirler ancak. Ve cehalet kâinatımızı daraltıcıdır. Ufkumuzu karartıcıdır. Hürriyetimizi kısıtlayıcıdır. Tevhidimizi katledicidir. Bağımsızlığımızı imkânsızlaştırıcıdır. Gövdelerimizi kirleticidir. Mektep ders yeridir. Mektebin dört temel unsuru vardır. Muallim, talebe, ders, mektep. Bunları şöyle hülasa edebiliriz: Ders: hakikatlerin araştırılmasıdır. Talebe: hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır. Muallim: maarif davasının yapıcı ve en esaslı unsurudur. Mektep: millet mektebinin dışında yer alacak özellik ve yabancılık tanımayan, kutsal çatısı altında siyasete asla yer vermeyen, muallimin ilmi ve ahlaki otoritesinden başka hiçbir otorite  tanımayan, ruhları huzur içinde birleştirici disiplinin barındığı mektep, ideal çatı. Mabetleşen bir mektepte muallimle talebe ıstırap çekerek öğrenmeye ve ıstırapla öğretmeye muhtaçtırlar. Bu muhtaçlık susuzluğa olan ihtiyaçlık gibidir. Yani var olmak için olmazsa olmazdır.

 

 

 

Tarih: 03.08.2010 Okunma: 584

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman GENÇ

07.04.2010 - 16:39

Şu suslu şaka meselesi bana meşkur DÜN DÜNDÜR BUGÜN BUGÜNDÜR lafını hatırlattı...Birde şu mutlu olama durumu ister gül ister ağla...nasıl bir anket yağılmışsa...Ülkede hergün artan intiharlar, zirveye varan boşanmalar kapanan kobiler haciz kıskacındaki milyonlar cinnet geçienler, sokaklara hakim gruplar ..dünyanın en büyük işsizler ordusu vs.....ne diyelim mutluyuz mutlu........

Ömer Temel

08.04.2010 - 09:59

başbakanı ciddiye alan halkımıza hayret edilmeli asıl...aç kaldıkça açlığa sarılan bir milletin psikolojisi...tıbben dahi bir vaka dır...malesef hasta hastayı tedavi ediyor memlekette doktor hastayı değil...bu bizler için doğumsal bir ceza...kaza değil..sevgiler sevgili üstadım...

Osman GENÇ

07.04.2010 - 16:39

Şu suslu şaka meselesi bana meşkur DÜN DÜNDÜR BUGÜN BUGÜNDÜR lafını hatırlattı...Birde şu mutlu olama durumu ister gül ister ağla...nasıl bir anket yağılmışsa...Ülkede hergün artan intiharlar, zirveye varan boşanmalar kapanan kobiler haciz kıskacındaki milyonlar cinnet geçienler, sokaklara hakim gruplar ..dünyanın en büyük işsizler ordusu vs.....ne diyelim mutluyuz mutlu........

Ömer Temel

08.04.2010 - 09:59

başbakanı ciddiye alan halkımıza hayret edilmeli asıl...aç kaldıkça açlığa sarılan bir milletin psikolojisi...tıbben dahi bir vaka dır...malesef hasta hastayı tedavi ediyor memlekette doktor hastayı değil...bu bizler için doğumsal bir ceza...kaza değil..sevgiler sevgili üstadım...