NE ZAMAN GÜLERİM?..

Özgür DENİZ - 26.04.2010

SİYASETÇİLER:

 

Siyasetçiler! Söyleyin, içinizde, kafası taşla ezilen, kolu kırılan Filistinli çocuğun acısını hissedip, çözüm bulmaya çalışan var mı? Keza, yoksullaştırılan, doğal kaynaklarına el konulan, sürgün edilen, zindanlarda görülmemiş işkencelere tabi tutulan Doğu Türkistanlı gencin dramını, ruhunun derinliklerinde hissedip, gizli gizli ağlayanınız var mı? Ve hakeza,  sürekli, kendi ülkesinde, kendi ruhuna göre yaşamak mücadelesi veren Türkiyeli gencecik fidanların, hayallerinin nasıl uçup gittiğini ve o insanların nasıl derin burukluklara mahkûm olduğunu duyumsayıp, haysiyetli bir duyarlılık gösterip, sarsılmaz bir mücadele arzusu hisseden var mı? Bunu, ben iktidar olursam düşünürüm ve düşünüyorum şeklinde cevaplamayın sakın. Küfrederim. Çünkü görünen köy kılavuza ihtiyaç duymaz. İktidar olmasanız hatta olamasanız ve hatta olamayacağınızı bilseniz bile düşüneniniz var mı? Yok, şerefsizim yok. Hepiniz koltuk peşindesiniz. Zaten, bizi mahveden de bu. Herkes, bir şeyler yapmak için, bir şeyler bekliyor. Oysa, insan olmak, bir şeyler verilmediğinde de, bir şeyler yapmaya hazır olmayı gerektirir. Yani, illa, bu toplum size bir makam verince mi toplum için savaşacaksınız. Ayıp, yazık, günah. Gerçi, verdiği zamanları da görüyoruz.

 

Ey ehl-i siyaset! Vatan ve millet, sizlere madde olarak menfaat temin etmediği zamanlarda bile yoluna can verebiliyorsanız işte sizler o zaman insansınız ve haysiyetli birer vatan ve milletseversiniz. Bilakis söylenecek sözü tahmin edersiniz.

 

Söyleyin, içinizde, sırtında çuval, ayağında yırtık çarık, bedeninde pejmürde bir şeyler sarılı, yüzünde yaşanmışlığı andıran çizgiler barındıran ve yorgun gövdesiyle şehrin sokaklarını adımlayan nineyi-dedeyi düşüneniniz var mı? Yok, şerefsizim yok. Hepiniz koltuk peşindesiniz. Hepiniz nasıl bir makam elde eder ve nasıl çarkımı döndürürüm, evladı iyalime kifayet edecek sermayeyi nasıl biriktiririm derdindesiniz. Ben üreteyim kalantor şerefsizler yesin öylemi? Yok öyle yağma arkadaş, bari hakkımı alayım. Bari bu toprakların damarlarına alın teri sızmış nineler dedeler haklarını alsınlar, itibar görsünler, sürünmesinler. En azından, bu toprakların damarlarında zerre alın teri bulunmayan kokanalar-kalantorlar kadar itibarlı olsunlar. Bari, memleket çocuklarına diklenen bir soysuz barınmasın bu mukaddes vatan toprakları üzerinde. Bu vatana layık olmayan kompradorların soytarı ve müptezel veletleri gülüp-oynaşırken, bu memleketin çocukları sahip oldukları vatan üzerinde kendilerini garip hissetmesinler.

 

Ben, siyasetçilerin, tavizsiz bir şekilde hakikate hizmetkâr olduklarını bizatihi müşahede edersem gülerim. Ben, siyasetçilerin, doğal olduklarına, doğal yaşamı seçtiklerine, yapaylıktan uzaklaştıklarına ve yapaylıklara pirim vermediklerine tanıklık edersem gülerim.

Ben, siyasetçilerin, kurumları gezip ya da dürüst birlerinden bilgi alıp, namusluca çalışanları tespit edip terfi ettirdiklerinde gülerim. Yoksa, namuslu çalışanlar dururken, çalışmayanların ağababası büyük diye terfi ettirilmelerinden iğrenirim, bu iğrençlik yüreğimi yakar yakar kavurur. Bu en büyük vatan hainliğidir de. Sözün dahası bende kalsın.

 

Ey ehl-i siyaset! Bu uğurda, haysiyetli bir savaşım vermeyen bir tiple, aynı cennette vallahi bulunmak istemem.

 

 

BU TOPRAĞIN OĞLU:

 

Mehter Marşı dinlerken, yüreği burkulup yüzü kızarmayan ve gözleri yaşarmayan, İstiklal Marşı okurken, utanmayan, kafası yere düşmeyen ve kadim cesareti karşısında kahrolmayan, Türkiyem’i dinlerken, ağlamayan, yüreği inceden sızlamayan bir çocuk, ben bu toprağın oğluyum demesin. Onun yüzüne bakmaktan hayâ ederim.

 

Batı’nın kültür kölesi olan bu gençlik hangi fabrikada üretiliyor ey milliyetçi-ey İslamcı!? O fabrikayı, hiç yeniden dizayn etme gayretinde oldunuz mu Allah için? Ben, Türkiyem’i dinlerken, güzel coğrafyamın durumunu hayalen düşünüp ve acı çektiğini yüreğimde hissedip ağlıyorum. Biliniz ki, bu coğrafya kuru ve cansız bir toprak yığını değil, vatan olmuş canlı bir bedendir. Ben, Türkiyem’le ile yatıyor,  Mehter Marşı ile kalkıyorum. Mehter Marşı’nı dinlerken atalarıma ihanet duygularıyla dolup ağlıyorum. Ben, Köroğlu’nu izlerken, o mazlumlar adına savaşan, kılıç çalan yiğitten örnek bulamadığım için yanıyorum için için. Ben, Battal Gazilerin, imanla cesareti mezcedip ve kuşanıp, küffara kılıç çalışını düşünüp, bugün bir benzerini görmenin imkânsızlığını düşündükçe çıldırıyorum. Ben, bugün Osman Bey gibi, Kur’an-a derinden saygı duyan beylerin kalmadığını düşündükçe acı çekiyorum. Ben, yine bugün, bir Alparslan’ım olmadığı ve bu yüzden perişan olduğumuzu, hezimet yaşadığımızı gördüğüm için kahroluyorum. Ben, bugün, Kudüs’ün fethine çıkmaya susamış bir Selahaddin Eyyubi’m olmadığı için yanıyorum.

 

Ben, ancak Osman Gazi gibi Kur’an-a saygıdan uyuyamayan beyler görürsem gülerim. Ben, Bolu Beyi’nin, kahpe ve soysuz mirasçılarından intikam almak için kazan kaldıran Köroğluların haykırışlarını işitirsem gülerim. Askerlerine Alparslanlar gibi hitap eden paşalar görürsem gülerim. Ben, Fatihler gibi, halkını düşünen yöneticiler görürsem gülerim. Ve yine Fatihler gibi genç yaşında fetihler-devrimler yapan gençlerin varlığına tanıklık yaparsam gülerim. 40 yoldaşıyla Çin sarayını basma cesareti gösteren Kürşatların var olduğunu hissedersem gülerim. Ben, çocuklarımın doğar doğmaz kılıç şakırtılarıyla büyüdüğüne şahitlik edersem gülerim. Ben, Osmanlı beyleri gibi, halkını doğayla kucaklaştıracak beyler görürsem gülerim. Ve tabiatın engin koynunda otağlar kurup, kıl ve yün çadırlarda tertemiz atmosferi soluyan ve o özgür yaşamda çocuklarını at üzerinde, elinde kılıçla büyüten beyler görürsem huzur bulurum. Ben, halkların, imece usulü, güle oynaya, ürete paylaşa, hasbi olarak bir arada yaşadıklarını, birlikte sevinip birlikte acı çektiklerini görürsem gülerim. Ben, Firavunlara ve Karunlara meydan okuyan, bir gramlık fayda için hakikati haykırmaktan imtina etmeyen ve hiçbir zalime, makam ve mevki için intisap etmeyen Ebu Hanifelerim olduğu zaman gülerim. Ben, yaşamak için kaçan, çakma âlimlerim olduğu zaman değil, yaşatmak için ölmeyi seçebilecek kadar yürekli ve haysiyetli âlimlerim olduğu zaman gülerim.

 

Bana Karun’un servetini vermeyin. Bana firavun’un iktidarını vermeyin. Ben Belam’ın cerbeze gücünü de istemiyorum. Bana bahsettiğim doğal yaşamı ve kadim cesareti verin. O zaman, çamura belensem de, toza toprağa karışsam da, akşama kadar ekmeğimi kazanmak için çatlarcasına çalışsam da ve yorgunluktan düşüp bayılsam da, bu bana sonsuz huzur ve saadet kaynağı olur. Yeter ki bir zamanlar titrettiklerimin, şimdi beni tek sözle titrettiklerini görmeyeyim. Yemin ediyorum, bu, daha yaşarken, cehennem azabına duçar olmaktır, hatta yemin ediyorum, cehennem ateşi bundan daha az acı verir.

 

Ben betonu sevmiyorum. Ben toprak adamıyım. Toprağı seviyorum. Toprağa aşığım. Benim atalarım toprak insanıydılar. Ben doğallığını koruyan şeyleri seviyorum yapaylıklarda boğulan, rezilleşen yoz şeyleri sevmiyorum. Toprak kokar. Beton ruhsuzdur. Betonun ne kokusu ne de rengi vardır. Beton soğuktur. Topraksa renkli, sıcak ve canlıdır. Toprak üretici beton ise tüketicidir. Beton yüzsüz toprak arlıdır. Beton alıcı toprak vericidir. Beton iticidir topraksa sıcaktır, çekicidir, sarıp sarmalar. Ne ilkte ne de sonda ihaneti yoktur. Yeter ki ihanetsiz varın bağrına. Beton beşeri toprak ilahidir. Toprağın türküsü vardır. Betonun bitmeyen acıları ve derin azapları. Toprak güzellik saçar beton günah saklar bağrında. Çünkü toprak doğaldır, beton ise yapay. Ve doğal olan her zaman yaşatıcıdır yapay olan ise yok edici. Doğal olan güvenlidir, yapay olansa güvensiz. İşte atalarım bu yüzden büyüktü, çocukları o yüzden küçüktür. Çünkü atalarım doğaldı, çocukları ise yapaylaştı.

 

Doğal olan her şey her yerde aynıdır, çünkü Tanrı eseridir ama yapay olan her şeyde değişiklik vardır, çünkü insan eseridir. Doğal olan her şey güzellik doludur. Yapay olan her şey azap doludur. Tanrı her yerde aynıdır tıpkı benzersiz sanatları gibi, insan her yerde değişiktir tıpkı ürettikleri gibi. Tanrı güzelliği emreder bu yüzden. Beşer kötülüğe yöneltir o yüzden. Bu yüzden Tanrı sabittir ama insan değişken. Tanrı mutlak güvenilirdir fakat insan tam güvenilir değildir. Tanrı adaletlidir bu yüzden, insansa zalim. Tanrı cömerttir insansa cimri. Çünkü Tanrı’nın toprağı hep verir yeter ki ihanet etmeyin ama insanın betonu hep alıcıdır, tüketicidir.

 

Son tahlilde: yapaylığı bırakın, doğal olana dönün ve hep doğal kalın, yaşayın yaşatın, eğilmeyin eğdirin, ağlamayın ve ağlatmayın hep gülün ve güldürün.

 

Ey memleket çocuğu! Vatan, sana, madde olarak bir şey temin etmiyorsa da, uğrunda ölebiliyorsan vatandır. Ve, bu vatan, ancak ve ancak, sizler ve bizler tarihi vazifemizi idrakten ve bu yüce vazifeye layık olmaktan çıkarsak, uzak durursak düşmanların olacaktır. Bunu bil! Ve güldür beni, ağlatma emi. Canım benim.

 

ÇOK ÖNEMLİ UYARILAR:

 

BİR: PKK korkuyor. Gerçek yüzünün ifşa olmasından ve sırlarının gün yüzüne çıkıp maskesinin inmesinden ve kirli-kanlı yüzünün görünmesinden korkuyor. Bir itten farklı olmadığının, sürekli emredileni yapan muti bir robot olduğunun açık olmasından korkuyor. PKK güya var sandığı itibarının sallanmasından korkuyor. PKK gerçek niyetinin Kürt kardeşlerimizle zerre alakası olmadığının bilinmesinden korkuyor. Her şey netlik kazanınca da Kürt kardeşlerimiz nazarında bir itten farksız algılanmayacağından korkuyor. PKK hem de ne biçim korkuyor yemin ediyorum. Bu yüzden o var edenler eliyle sürekli eyleme yönlendiriliyor. Yoksa sen bir itisin varlık sebebini yok ederiz diyorlar. Tabiatıyla da fasılalı olarak Teşkilatın ve Mehmetçiğin şerefli neferlerini şehit etmekten geri durmuyor.

 

İKİ: Çocuk affı olayı bendenizin indi mülahazasına göre netameli bir durumdur. Hele hele şu konjonktürde. Bakınız ciddi bir ıslah mekanizması olmadan, çok boyutlu bir plan-proje hazırlanmadan çat-pat yapılan bir af yemin ediyorum toplumsal felakete gebedir. O çocuklar sıkı bir takibe alınır ve yeniden kirli işlere yönlendirilir. Çokta uzun olmayan bir süre önce yapılan affın neleri doğurduğunu toplumsal olarak bizatihi müşahede etmedik mi Allah ve insanlık aşkına? Ve sonra ona sebep olanlar nedamet duymadılar mı? Uzak düşününüz lütfen. Büyük ateşler küçük ellerce yakılmaya çalışılıyor bunu asla hafızalarınızdan çıkarmayın beyler. Siz çocuklarımızı buldukları yerlerde suiistimallerden koruyun, onlar üzerinde oyun oynatmayın, onlara en ufak bir acı çektirmeyin ve şerefsizce çektirmeye çalışan olursa onu it gibi ezin gerisi kolaydır müsterih olunuz. Elinin altındakini koruyamayan bilinsin ki elinde olmayanı asla koruyamaz.

 

ÜÇ: 1 Mayıs olayı netameli bir durumun varlığına işaret ediyor gibi. Şöyle ki; bu sene yapılacak olan bir mayıs gönüllerde yer edinmek gayesiyle çok huzurlu geçecek ve kendisinden yana şüphe edilmeyecek. Seneye de olabilir ki tedbirler gevşek tutulacak. Ve işte an o an olacak ve kıvılcım çakılacak. Zaten konjonktür de uygun olacak. Yani dikkat diyorum bendeniz. Ülkemin ve milletimin selameti adına.

 

DÖRT: Doğu Bölgemizde neler oluyor Allah aşkına? Nedir bu manzara? Bu iğrençlikte nerden çıktı? Orası nasıl bu hale getirildi? Bakınız beyler büyükler ne yaparsa küçükler onu tekrar eder. Küçükten itibaren bir özdeyiş gibi tekrarlayıp durmaz mıyız bu sözü? Bu sizlerin günahlarınızın somutlaşmasıdır, ürünleridir. Bahusus siyasetçilerin günahlarının. Siyaset nedir? Siyaset, bir topluluğun kaderi üstünde durmak, o topluluğa ahlak elbisesi giydirmek, o topluluğa müspet yön vermek, namusluca hizmet etmek, o topluluğu bünyesinde sadır olabilecek sapıklıklardan korumak, neslini ıslah etmek, o topluluğun kaderini mesut bir neticeye vardırmak gayret ve endişesidir. Ama Allah ve insaniyet aşkına bu ideal hangi birinizin gövdesinde yer ediniktir? Hiçbirinizin yemin ediyorum. İşte bu yüzden de günahlar sizin günahlarınızıdır. Asla kaçamazsınız. Allah bunun hesabını sizden soracaktır. Diyebilir misiniz ki, hesabımı-fayda mı düşünmek zorundaydım!

 

Ben ancak beni yönetenlerin gerçekten akıllı olduklarını gördüğüm zaman gülerim. Gerçek akıllı, Allah’ın nuruyla bakmayı bilendir.

 

Tarih: 26.04.2010 Okunma: 599

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?