KARMAKARIŞIK...5...

Özgür DENİZ - 17.04.2010

 

‘’Kitap değil, insan okuyun’’ Cemil Meriç

 

‘’Fikir yazısı, cebir problemi çözer gibi okunmalıdır.’’ Cemil Meriç

 

‘’Kişinin, bilmediği şeyi bildiğini zannetmesi, onursuz bir cehalet değil midir?’’ Sokrates.

 

‘’Gerçek özgür değilse, özgürlük gerçek değildir.’’ Oscar Wilde

 

 

 

 

EŞİTLİK:

Mutlak manada eşitlik kesinlikle insanın doğasına aykırıdır. Şöyle doğayı gönül gözüyle bir müşahede ediniz bu mutlak hakikati muhakkak göreceksiniz. En basit misal: İnsanın doğasında bulunduğu gayrete göre ödül almak isteği vardır. Geldiği yeri, kendi çevresi adına kullanma temayülü vardır. İlle de vardır. Eşitlik şurada olabilir: misal; bir zenginle bir fakir aynı suçtan yargılanmaktadır ve hâkim karşısına çıkacaktır. İkisinin de çıkması sağlanmalıdır. Bir misal daha: diyelim ki kurumlar bünyesinde suç işleyenler var, işte bu suçlular, kurumlar arası ayrım yapılmadan eşit şekilde yargılanmalıdır. Hiçbir kuruma ve üyesine özel imtiyaz tanınmamalıdır. Ayrıca, çalışanla çalışmayanın aynı ödüle layık görülmesi mümkün değildir ve eşitlik adına bunun yapılması zulümdür. Zaten, mutlak eşitlik girişiminde bulunma absürtlüğüne yeltenen, zulüm metotlarından zulüm metodu beğenmelidir. Ki zulümsüz, istediğini yapması -kafasında kurguladığı mutlak eşitlik safsatasını gerçekleştirmesi- muhaldir. Bu saçmalığı onaylayan toplumda, o zulümlere katlanmayı göze almalıdır. Yani illa diretiyoruz olmayacak şeyleri. Ve utanmadan, bundan, bir de rant üretme rezilliğine soyunuyoruz, bakınız insanlar biz eşitlik taraftarıyız diye. Oysa herkes olabilecek konularda eşitliği ister tabiatıyla. İstememekte ahmaklıktır zaten. Son tahlilde; sevgili insan dostlarım, doğada mutlak eşitlik diye bir şey yoktur ve eşitlikçilik oyunu muazzam bir aldatmacadır.

 

 

 

 

EN İLERİ HEDEF:

Bir halkın kaderini, mutlak manada, birkaç kişinin tekeline veren düşünce hangisidir? Şüphesiz Komünizm. Şimdi düşünün, dünyadaki belli başlı ülkelerde komünizm hâkim olsa ne olur? Elbette Siyonizm’in dünya hâkimiyeti tahakkuk eder. Farz-ı mahal, 30 tane mühim ülke var ve hepsi de komünist sistemle idare olunuyor. Ve her ülkenin kaderi, tek bir kişinin elinde ve o 30 kişide Siyonizm’e yeminli sadık. İşte olay burada başlıyor. Türkiye, dünyada, mihenk taşıdır. Köprünün göbeğidir. Bütün dünyayı gözetleyebileceğiniz bir kule gibidir. İşte bu yüzden ülkemiz üzerindeki oyunlar asla nihayet bulmaz ve bulmayacaktır. Ülkemizin doğusunda Siyonistlerin tesirine açık tampon bir devletçik kurulacak, komünist sistemle idare edilen. Zira burası batıya önderlik-örneklik teşkil etmeli. Doğuya komünizm gelmeden batıya gelmez. Öyleyse doğuya ve batıya bu sistem hâkim kılınacak. Başka yolu yok. Çünkü siyonizmin gözbebeği durumundadır burası. Burası halloldu mu gerisi mesele değil. Ve komünizmle birlikte ülkemde ki Siyonist hâkimiyet tam perçinlenecek. Zira dediğimiz gibi, bu ülkeye hâkim olan bir nevi dünya kontrolünü eline geçirir. İşte yüce Allah bize böyle bir lütufta bulunmuş ama kıymetini bilmiyoruz. Bugün Ahmet Altan vb ölümüne hizmet ettikleri derin gaye budur işte. Duygusal boyuttan girip ayrılığı keskinleştirmek ve süreklileştirmek ve dahi her daim canlı tutmak hep bu gayeye matuf hareketlerdir. Bunu da bahusus çocuklar üzerinde yapıyorlar. Herkes akıllı olmalı. Uyanık olmalı. Küflü tahta çivi tutmaz.

 

 

 

TEHLİKE:

Mahir Kaynak diyor ki: Türkiye kuruluşundan itibaren dört eğilimi tehlike saymıştır. Bunlar; komünizm, Kürtçülük, Türkçülük, irtica’dır. Şimdi böyleyse şayet, bu ülkeye hâkim olan düşünce ne ve o düşünceyi kim üretti? Ve milliyetçiler buna ne derler? Hala bu düzenden yana mı çalarlar? Bu gerçekten arada kaybolan ama asla kaybolmaması gereken acayip bir ifşaat. Yemin ediyorum bende hala şok olmuşluk hali var. Hadi diğerlerini anladım da Türkçülük düşüncesinin tehlike olarak addedilmesini anlayamadım ve asla anlayamayacağım. Birde, bu düşüncenin müntesibi olanların duruşları aklıma geldikçe anlamam temelli muhal oluyor. İrticayı anlarım çünkü o belli zaten, zira irtica dedikleri din bütün ihanetlerin en büyük düşmanı. Diğerlerini ise anlamam gerekli zaten. Zira bu ülke için zehirli. İçinden çıkılamayacak kadar karmaşık bir durum. Yukarıdaki yazıyla bağ kur.

 

 

DİN VE MİLLİYET DÜŞMANLARI:

Sorgusuz sualsiz haindir bunu biliyoruz. Ama milliyet eksenli ve İslam eksenli siyasiler nasıl bilinçsiz ihanet içinde olur izah edelim aklımızca.

 

         Karşıda Avrupa, normalde hep arzulanan yer tabi, şerefe ve hürriyete, ahlaka ve vatana ittiba etmişler hariç. Bir zamanlar Avrupa diye delirenler kafayı bozanlar, şimdi geri duruyorlar güya. Aslında deli gibi arzuluyorlar eskiden olduğu gibi. Ama oyun içinde oyun var. Ama Avrupa, bunu, İslami kesim eliyle yapma derdinde güya. Zira başkasının eliyle olsa, er ya da geç tepileceğini biliyor. Çünkü bu topraklarda, İslam ve milliliğe münafi tüm teşebbüsler hep geri tepilmiştir ve hainlerde-Batılılar işlerini temkinli yapmaya yönelmiştir. İşte, bu yüzden, Avrupa, kendini gerçekten isteyenleri İslamcılara zulmetmekte kullanıyor. Onlar İslami kesime zulmetsin ki, İslami kesim Batı’nın kucağına otursun ve böylece halkın çoğunluğu da tepkisiz kalsın, oturan bizden diye. Halkın çoğunluğu İslami yönelimli ya. Oyuna bakın. O kesim İslami kesime vurdukça, güya Avrupa, İslami tarafa sahip çıktı. İslami kesimde direneceklerine ve oyunu ifşa edip kendi bünyelerinde bozacaklarına tamda istenileni ya da bekleneni yaptı, yani oyuna geldi. Böylece zalim olan hem vatansever oldu halk gözünde hem de İslami kesim hain damgası yedi ve üstelik ülke zaafa uğradı. Bir taşla kaç kuş vuruldu, sayın bakalım. Güya Milli duyarlılığa sahip olanlar da bu arada oyuna geldi ya da getirildi. Bilinçli şekilde tarafsız kalması sağlandı. Ya, insan, hiç, ülke meselesinde tarafsız mı kalırmış? Millilik iddiasında olanlar Avrupa düşmanı oldu ama düşman görünüpte dost olanlara payanda olarak. Bu oyun bozulsun artık. Ve bu oyunu İslamcılarla Milliyetçilerin yüce ittifakı bozacaktır, ortak noktalar ekseninde, büyük birler temelinde. Burada Mahir Kaynak’ın sözünü anımsayın, dirilin, direnin, özünüze dönün.

 

 

 

 

 

 

BAŞPOLİSLİK ve BAŞÖĞRETMENLİK:

Bu tür akıldışı şeylerle oyalanmayınız lütfen. Eğitimde oyalandınız ve yaptınız bari teşkilata dokunmayın. Eğitimdekini de acilen sonlandırın. Ciddi bir faciadır bu. Kof ve malayani işlerdir. Bu, çok büyük sosyolojik bir hata olur. Absürt ve tehlikelidir bu durumlar. Ha, belli bir ödüllendirme-taltif olabilir mi? Elbette. Ama bu şekilde olmaz. Şimdi bu şekilde bir rütbelendirmeye gittiniz diyelim, ne olacak? Sanki o rütbeyi alan bir teşkilat mensubu hemen anında her şeyi otomatiğe bağlayıp süpürmene mi dönecek? Aynı şekilde bir eğitim ordusu neferi aynı şeyi mi yapacak? Asla. Diğer arkadaşlarıyla aynı şeyi yapacak. Aynı ortamda çalışacak. Aynı görevi yapacak. Ama farklı maaş alacak. Bu kesinlikle iğrenç bir adaletsizlik olur. Yanlış kardeşim yanlıııış. Oturun psikologlarla bir tahlil yapın bakalım. Ama yalaka olmayan ve felsefi bakışa sahip psikologlarla. Aynı işi yapmak ama farklı ücrete tabi olmak, psikolojileri harap edecektir ve zaten elan etmektedir. Yanlış olan yapılmıştır eğitimde. Güya reform adına. Derinden derine kıskançlığı nüksettirecektir. Üstünlük taslamalara, tafra yapmalara neden olacak bu da ortamın gerilmesine ve sağlıklı bir görev yapılmamasına yol açacaktır. Zaten polislik gerilim ve stres mesleğidir. Üstüne birde bu yanlışlıkları eklediniz mi, alın size katmerli gerilim. Kasıtlı ihbarlar vuku bulacaktır. Şiddet artacaktır. Evet, ödüllendiriniz ama maaş farkı yaratmadan. O zaman, işte tam isabet etmiş, hem üretimi hem kaliteyi artırmış olursunuz. Tabi taltifler yapınız arada bir. Akıllıcası da-adaletlicesi de budur. Bilmediğiniz işlerle iştigal etmeyin. Sorun, araştırın ve öğrenin. İstişare edin. Burada akl-ı evvellik yapmıyorum. Bu gerçekten zulümdür, feci bir adaletsizliktir. Yanlışta bilerek ısrar etmektir. Eğer samimi, ciddi ve idealistseniz bu böyledir.   

 

Malayani ile iştigal eden maksadı geri bırakır. Said-i Nursi

 

 

 

 

ÜNİVERSİTE-ORDU-HUKUK:

Üniversite bir ülkenin beynidir. Ülkenin bilgi kaynağıdır. Terakkinin sübabıdır. Ordu ise ülkenin gücüdür. Koruma duvarıdır. Ordusuz ülke erkeksiz kadına benzer. Harici bütün tehlikelere açıktır. Adalet ise ülkenin temelidir. Vicdanların teskin mekanizmasıdır. Kinleri öldüren ve barışı dirilten şifalı bir silahtır.  Bu kurumlar ifsat olmuşsa ve felce uğramışsa acilen temizlenmelidir ki bütün bünye ifsat olmasın. Bilakis, küçükten büyüğe doğru her şey yok olacaktır. Koca gövde bu mikroba dayanamayarak iflas edecektir.

 

 

 

İNTİKAM:

Eğer Araplarda onur varsa Hamas’ın askeri kanat sorumlusu olan komutanını şehit eden ve gerçek ortaya çıktığında bile bunu övünçle kabul eden alçak Siyonistlere, dünyanın şahit olduğu ender intikamlardan birini daha yaşatırlar. Bunu muhakkak yapmalılar. Allah yardım edecektir. Ve eğer söylentide olduğu gibi malum yapının kurucusunun oğlu bir alçak ihanete yeltenmişse bunun bedelini en ağır şekilde ödemelidir.

 

Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun ilmi ya da siyasi ya da askeri alanda mücadele veren bir şahıs şehit edildi mi ve bu tespit edildi mi Müslümanlardan aynı karşılığı kesinlikle almalılar. Hem de keskin bir kararlılıkla. Çünkü kararlılık korkutucudur. Kararlılık zaferi doğurur. Müslümanlar asla sinik davranmamalıdırlar. Bilmem ne çocukları hadlerini bilmelidirler. Mücadelelerini yürekleri yetiyorsa erkekçe yapmalıdırlar. Yoksa it gibi saldıracağına teslim olmalıdır. Müslümanlar değil asıl Siyonistler zillete layıktırlar. Onlar ancak kudretin fiili yansımasından anlarlar.

 

Bu gibi hayati mevzularda bütün Türk-İslam Dünyası mutlak bir işbirliği içinde olmalıdırlar. Zira düşmanlar birdir. Dünyanın bütün köşe-bucaklarında soydaşlarımız ve dindaşlarımız mezalim altında inlemektedirler. Her an bir beyni çökertilmektedir her iki tarafın. Artık mutlak bir ittifak zamanı gelmedi mi? Görkemli güneşim doğması için!

 

 

MİLLİ GÖRÜŞ GENÇLİĞİ:

Kültür-fikir-ahlak ve duruş olarak daha heybetli ve mehabetli olmalıdır artık. Saygılı olacak elbet ama fazla eğilmemelidir. Tevazu güzeldir ama abartılmamalıdır. Bunu olumsuz olarak söylemiyorum. Ama düzeltilmesi gereken bir durum olarak görüyorum. Çünkü bu gençlik kitlesinin kıymetli elemanları tevzuu biraz abartıyorlar gibime geliyor. Zira bu ülkenin onurunu temsil kabiliyetine sahip yegâne gençlik örgütlerinden biridir Milli Gençlik. Bu ülkenin temel dinamiklerine duyarlılıkları gayet güzeldir. Yaptıkları sosyal faaliyetler kuşatıcı ve çözüm içeriklidir. Yine bu geçlik kitlesi kapsamlı okuma yapmalıdır. Özgüven sahibi olmalıdırlar. Değildirler demiyorum. Kişilikleri bağımsız olmalıdır. Her dili –fikirsel olarak- mümkün mertebe bilmelidirler ki mücadelelerinde cesur olsunlar, pasif kalmasınlar. Bir cemaat üyesinden çok farklı olmalıdırlar. Gözlerinden yürekleri görülmelidir. Atılgan, korkusuz, bilgili, vatanperver, değer sahibi, özgürlükçü, adalet savaşçısı birer birey olmalıdırlar. Yani çok farklı kişilikler olmalıdırlar. Aslında bu mevzuda daha kapsamlı yazmayı düşünüyordum ama şu anlık bu kadar kâfi diyorum. Anlayış umuduyla.

 

 

İRAN:

Evet, İran; emperyalizme, Siyonizm’e, direnişin kalesi. Farklı coğrafya, farklı kültür, farklı kavim ama aynı temel, aynı ülkü. Yani kardeşlik hukuku var serde. Ve insanlar gibi devletlerinde kardeş olduğuna ve bununda bir kardeşlik hukuku olduğuna inanıyorum bendeniz. Bu bütün soydaşlarımız ve dindaşlarımız için geçerlidir. Türkistan, Çeçenistan, Filistin, Azerbaycan, Kerkük, Irak vb.

 

Evet, İran; yegâne ortak nokta: İslamlık-Müslümanlık.

 

Evet, İran; çakallara yem edilmemeli. Domuzlar diktatoryasının inisiyatifine terk edilmemelidir. Dünyadaki bütün Müslüman halklar, aydınlar, siyasetçiler, sanatçılar, âlimler vs İran halkının özbilincine katkı sunmalıdır. Direnişine destek vermelidir. Özellikle Türk Milleti’nin müntesibi olan düşünürler ve âlimler bu konuda hassas olmalıdırlar. İran halkını iç ve dış düşmana karşı aydınlatmalıdırlar, vahdete yönelmeleri yönünde uyarmalıdırlar. Ben bu yönde sevgili ülkemin kıymetli çocuklarının dünyaya ağabeylik haklarının ve görevlerinin olduğuna inanıyorum. Çünkü; dünya da benim milletim kadar -tabi yekunu kastetmiyorum burada- olayları iyi tahlil eden ve olaylara mantıklı yaklaşım sergileyen bir millet olduğuna pek inanmıyorum. İnsanlık hali işte, belki yanılıyorumdur.

 

Evet, İran; tabi kendisi de bu arada donuk kalmamalı. Madden ve manen yenilenmelidir. Zamana uyum sağlayabilmelidir. Rönesans’ını gerçekleştirebilmelidir. Asıl köke sadık kalarak.

 

Evet, İran; her hareketinde ve sözünde evrenselliği gözeterek hareket eden ve temel değerlere vurgu yapan. Dünya liderlerini insanlığın genel sorunlarına karşı uyaran İran.

 

Kardeşlerimize sahip çıkalım. İnsan olarakta, devlet olarakta.

 

 

 

YÖK:

Bu kurumun başkanı olan Sayın Yusuf Ziya Özcan, bazı vakıf üniversiteleri kapatılabilir demiş. Böyle değil, kapatılacak demeliydi. Hatta bazı devlet üniversiteleri de kapatılacak demeliydi. Zira bugünkü üniversiteler kesinlikle nitelikten yoksundur. Üretimden, bilimden yoksundur. Üniversiteleri azaltın. Kaynağı paylaştıracağınıza birkaç üniversiteye teksif edin ve nitelikli üniversiteler ortaya çıkartın. Hizmet üreten, bilim üreten, nitelikli öğrenci yetiştiren. Bu kaynak israfıdır, insan israfıdır. Zaman israfıdır. Bütün değerlerim adına yemin ediyorum ki; fazla üniversite büyük kayıptır. Zira fazlalaşan her şey nitelikten kaybeder. Bu her şey için böyledir. Bunu derinlikli olarak düşününüz aynı noktaya geleceğiz göreceksiniz.

 

Düşünün, şu an ki üniversitelerde ki verim ne düzeyde? Bence düzeyi müzeyi yok. Sıfırın altında her şey. Zira görünen köy kılavuz istemez. Üniversitenin fazla olması bir şey kazandırmaz, ki aslında kaybettiricidir. Değeri düşer. İnsanları olumsuz etkileyen ortama sahiptir buralar. Ki zaten çoğu gencimiz sırf eğlence olsun diye baba parası yemeye geliyor yoksa bir şey olmayacağını o da biliyor. Ayrıca hangi üniversitemiz kaynak yönünde mutmain Allah aşkına.

 

Üniversiteleri azaltın ya da bölgeselleştirin ve 100 üniversitenin kaynağını 50 üniversiteye aktarın bakalım nasıl oluyor. Ve öyle herkesi üniversiteli yapacağız diye de uğraşmayın. Azalan üniversiteye mukabil puanları yükseltin ve iyi çalışan girsin ve kaliteli bir eğitim alsın. Bölümüyle ilgili bütün teçhizatı hazır bulsun yanı başında. Göreceksiniz bilimde nasıl ilerleme kaydediyoruz. İnanın bu en iyisi olacak. Ve bu kurumlara alacağınız insanları da çok iyi seçiniz. O saçma ALES yöntemini acilen terk ediniz. Yemin ediyorum saçmalığın dik alası. Her bölüme, o bölümle ilgili verilecek bir konuda muazzam araştırma yapıp kapsamlı ve bilimsel tez ortaya koyan insanları alınız. Ciddi bilim erbabınca tetkik edilsin bu tezler. Öyle torpille adam almayla bilim gelişmez üniversite adam olmaz. Buna bizzat şahidiz maalesef. Eskiden çok oldu bu. Anlaşılmak umuduyla.

 

 

GEÇ OLSA DA GERİ DÖNÜŞ:

İmkânı varsa şayet fırsat tepilmemelidir. Bendeniz, bizim eli kalem tutanları –ülke düzeyinde- anlamıyorum. Hep boş şeylerle iştigal ediyorlar. Malayani ile iştigal eden maksadı geri bırakır oysa. Aynen de böyle oluyor. Hep malayani ile iştigal ettik, maksatlar unutuldu ve yorulduk ansızın ve yapmamız gerekenleri yapmaktan, yorgunluktan dolayı vazgeçtik. Bahane malum bu şeylerde; ‘’ buda lazım’’, ‘’bu yönde de adam gerek’’ peki adam buldunuz da ne oldu? Adam mı oldunuz? Lazım olanlar yapıldı mı? Çok mu ilerlediniz? Şerefiniz kurtuldu mu yoksa daha da mı şerefsiz oldunuz? Beyler doğal olandan yapay olana yol aldıkça kendinize yabancılaştınız. Özünüz itici gelmeye başladı. Topraktan uzaklaştınız. Betonda tutsak oldunuz. Oysa toprak özgürlüktü ve doğal olandı. Değerlerden uzaklaştınız. Gösterişte tutsak oldunuz. Oysa değer cesaretti ve doğal olandı. İmeceden uzaklaştınız ferdiyetçilikte tutsak oldunuz. Oysa imece bütünlüktü, paylaşımdı, güçtü ve doğal olandı.  Muhabbetten uzaklaştınız yalnızlıkta tutsak oldunuz. Oysa muhabbet canlılıktı, hareketti, huzurdu, acıların azalması, sevinçlerin çoğalmasıydı ve doğal olandı.

 

Aldatıldık ve bilerek aldandık. Görünürdeki adamlarımız, hiç doğal olandan bahsetmedi. Yapaylıklarda kayboldu ve toplumunu da kaybetti. Hep birlikte bunaldık. Bu zımni bir dayatmaydı düşman tarafından. Fark edilmedi. Edildiyse de onun sunduğu yapaylıkta rahatlığa alışmıştık. Kim bozardı rahatını? Yapaylıklar sürekli zerk edildi genç ve taze dimağlara. Ağır ağır, ısıta ısıta haşlandı gençlik-toplum. Kurbağa misali. Ve bir daha da alıştıklarını terk edemedi. Ne acı ki çıktığı yere de tükürdü. Kapıları açmaya utanacak şekilde kapattı. Tükürük geri döndü ama bunu fark edecek zekâ kalmamıştı. Zira rüzgâra tükürülmüştü.

Tarih: 17.04.2010 Okunma: 577

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?