KARAR-SEÇİM-KADER...4...

Özgür DENİZ - 03.04.2010

‘’BİR ZAMANLAR, Musa, halkına: ‘Allah, bir inek kesmenizi emrediyor’ dedi. ‘Bizimle dalga mı geçiyorsun?’ dediler. ‘Bu kadar CAHİL olmaktan Allah’a sığınırım’ dedi.‘’ Bakara–67


Neymiş efendim? Cahillikten Allah’a sığınıyormuş. Neymiş cahillik? İnsanlarla dalga geçmek, insanları aldatmak, insanlara kötüyü telkin etmek vs. şimdi ne diyeceksiniz çok sayın liderler? Yoksa ben İslam’ı yanlış mı anlıyorum? Ve, siz, daha doğrusunu mu biliyorsunuz? Yoksa ben katıksız bir yobaz mıyım? Ne dediniz? Yoksa, ben, dini saptırıyor muyum? Yok, yok, galiba kendi menfaatim için değiştiriyorum öyle mi? Ah ah. Cahillikte, akılsızlıkta, Allah’sızlıktadır ey insanlar!



‘’Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bu zalimlerin oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Onları dünyada alçaklık, ahirette de acıklı bir azap bekliyor.’’ Bakara–114



Evet, şimdi bunu yapanlar kimlerdir? İzaha ihtiyaç var mıdır? Görmeyen göz kör değilse nedir? Fark edemeyen beyin işlevsiz değilse ne yapmaktadır? Aptal olmamak gerekiyor. Zalim kimmiş? Mescitleri yıkan, yakan, harap eden, oraları kirli işlerin yapıldığı yerler haline getirenler kimlerdir sahi? Ve bir Müslüman bu zalimlere yönelecek kadar, en mukaddes şeylerini emanet edecek kadar geri zekâlı mıdır? Ve onlar Müslümanları suçlayabilecek kadar haklılar mıdır? Pespayeliğin, müptezelliğin lüzumu yok insanlar. Ve Müslümanlar cahillerden değillerdir.



‘’Doğruyu yanlış ile karıştırıp bildiğiniz halde gizlemeyin.’’ Bakara–42



Evet, dostlar, niye doğruyu yanlışla karıştırırız? Çünkü menfaatimiz vardır. Dünyalık hesaplarımız vardır. Fani ve ucuz hesaplar. İnsanları bu menfaatlerimize-hesaplarımıza ulaşmak için aldatmamız gerekiyordur. Bu yüzden doğruları örtmeliyiz. Yanlışları doğru diye sunmalıyız. Peki, kim yapıyor bunu ve Müslüman’ın bunlara uzak durması suç mu? Suçu kendinizde arayın sefiller. Bunu Müslüman’ım diyende yapabiliyor, demeyende yapıyor. Çünkü dünyalı olmamız gerekirken dünyacı olmuşuzdur. Dünyevileşmiş ve deni’leşmişizdir. Sonlu ve sınırlı olanı, sonsuz ve sınırsız olana tercih etmişizdir. İdeolojilerin –şeytanın silahları- emrine girmiş, dünyaya alışmış ve tutsak olmuşuz ve böylece Ahiret’i unutmuşuz. Dünyaya daldıkça kirlenmiş, dünyalık kazandıkça kibirlenmişiz. Böylece kazandıklarımızı kaybetmemek için doğruyla yanlışı karıştırıp zihinleri bulandırmışız.



MASA-KASA-NİSA üçgeni bizi esir almış. Delirtmiş. Her şeyi unutturmuş. Yalancı yapmış. HAZ-HIZ-KIZ anaforunda sersemleşmiş, kendimizi kaybetmiş ve çukura yuvarlanmışız.



İnsanı ve insanla anlam kazanan her şeyi mukaddes kılan dindir. İnsan ve insanla bir anlam kazanan her şey dinden arındırıldığı zaman hiçleşir, leşleşir, anlamsızlaşır ve önemini kaybeder sevgili dostlar!



Dünyanın merkezinde, Allah bilinciyle, takva libasını kuşanarak var olmalıyız. Müslüman kişi, insanlarla konuşmalıdır. Toplumun içine dalmalıdır. İnsanlarda ve toplumda kaybolmalıdır ama kendini kaybetmemelidir. Köstebek misali her uğradığı yerde iz bırakmalıdır.



Zihni sömürgeleştirilmiş, iğdiş edilmiş, karakteri harap edilmiş, manevi köklerinden koparılarak özüne yabancılaştırılmış bir nesil var karşımızda dostlar. Bağımsız bir devlet değiliz. Darmadağınık bir nesil var karşımızda. Ülkemiz nesli, batının fikir ve zevk ikliminin tesirindedir. Kitaptan ve ahlaktan uzaktır. Varlığını paraya adamıştır. Evet, aptalca işlerle ömür tüketen insanlar, dini az pahaya değişen dalkavuk âlimler, ucuz ve fani hesaplar için aldatan liderler; ya yol açın ya da yoldan çekilin. Zevzeklik edip durmayın. Güzel iş yapın. Güzel örneklik edin. Cahil ve zalim olmayın. Hesap gününü unutmayın.



Biz, zihni kirlenmemiş, faraza hakikate aykırılık varsa da yıkanarak giderilmiş, yani hakikati tam ve net olarak algılamasına hazır hale getirilmiş bir beyine ve kalbe sahip, emin, adil, soylu, her yönde en yüce örneklik teşkil eden bir önderin ümmetleriyiz. Neslimizde aynı olmalı. Batılın istilasına uğramamalı zihinler. Kirlenmemeli. Hakikat baktığı an görebilecek ve gördüğü an evet diyebilecek basirete sahip olmalı. Beyinlerde, kalplerde açık olmalı. Temiz olmalı. Arınmış olmalı. Allah’ın nuruyla nurlanmış, boyasıyla boyanmış, ahlakıyla ahlaklanmış olmalı. Şahit olmalı. Şehit olmaya hevesli olmalı.



‘’Biz O’na şiir öğretmedik, O’na gerekmezde. Bu, sadece, bir titreyip kendine gelme çağrısı ve apaçık Kur’an’dır. Yaşamakta olanı uyandırsın ve kâfirlerin karşısına, sözü, gerçeğin ta kendisi olarak diksin.’’ Yasin: 36/96–70



Evet, neymiş bu kitap? Titreyip kendine gelmek için, açık ve net bir çağrıymış. Düşmanın kim olduğunu gösteren ve bizler hakkında düşündüklerini ifşa eden bir kitapmış. Yaşayan ölüleri uyandıran bir kitapmış. Yalan mı söylüyorum? Dincilik mi yapıyorum? Korkma, söyle sefil! Bu ayeti çok iyi idrak etmeliyiz. İşte böyle bir yönü olduğu için, kâfirler, münafıklar, bizi kitabımızdan koparmaya çalışıyorlar. Gece gündüz tuzaklar kurmakla meşgul oluyorlar. Müteyakkız olalım. (‘’İslam’ı yıkın, Müslümanları mahvedin’’ başlıklı yazımızda teferruatlı şekilde izhar ettik bunu.)



‘’Bunlara ‘yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde ‘biz sadece ıslah edip düzeltiyoruz derler. Dikkat edin! Fesatçıların ta kendisidir onlar, ama bunu bile anlamazlar.’’ Bakara–11–12



Bunları da biliyoruz. Hempalarını ve Truva atlarını bırakın ki, onları hepimiz biliyoruz, asıl babalarını söyleyelim. Malum baba şeytan ne diyor: biz insanları özgürleştiriyoruz, onları karanlıktan kurtarıyoruz, halkları özgürleştiriyoruz diyerek, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar, kardeşi kardeşe kırdırırlar, zenginlikleri yağmalarlar. Karşı çıkıldı mı da, bizler ıslahçılarız derler köpekçe. Soysuzlar, şerefsizler, aşağılık maymunlar. Tam da, şeytan ve uşaklarını işaret eden bir ayet değil mi? Hadi, yalan deyin, yanlış deyin sıkıyorsa. Aptalca, düşünmeden, tartışmadan, kuru kuruya herkes karşı çıkar. Mühim olan yanlışlayabilmek. Yürek burada. Karşı çıkabilirsiniz ama asla yalanlayıp yanlışlayamazsınız ve asla yapamayacaksınız da bunu.



‘’Tağut sizi nurdan zulmete (aydınlıktan karanlığa), Allah ise sizi zulmetten nura (karanlıktan aydınlığa) çağırır.’’




Burada ilk yapacağımız şu olmalı: ‘’Tağut’’ ne demek öğrenmeliyiz. Sonrada kimin dediğini yapacağımıza karar veririz. İşte size seçim. Seçiminiz yapın. Kaderinizi tayin edin. Sonra kimseyi suçlamayın. Trene bakandan olmak işimize gelir mi? Her şey gayet açık. Şimdi biz, bizi, Tağut’un yolundan götürenlerin peşinden mi yoksa Allah’a götürenlerin peşinden mi gideceğiz? Karar, seçim ve kader bizim. Zorlayan mı var ve zora boyun eğmek yakışır mı bize? Eğiyorsak ta insanlıktan dem vurmak namusluluk mu?



‘’İman edenlerle karşılaşınca  ‘biz de sizdeniz, iman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise ‘bu ahmaklarla dalga geçiyoruz’ derler.’’ Bakara–14


Evet, bunu kimler yapıyor? Hepimiz biliyoruz, izaha lüzum yok. Bilmeyen kitabı okuyarak öğrensin bizahmet. Bize gelirler, kardeşim sadece Müslüman olanlar onlar mı derler. Bizde Müslüman’ız, illa şu mihraktan olduğumuz için Müslümanlıktan mı çıkıyoruz derler. Peki, öylesiniz de niye şöyle yapıyorsunuz dedik mi de kıvırtmaya giderler. Sahtekârlar. Eğer sende Müslüman’san, mescidi harap edenlerden olmazsın. İnsanları sarhoş edenlerden olmazsın. Namusları kirletenlerden olmazsın. Alın terini çaldıranlardan olmazsın. Kitabı yasaklayanlardan olmazsın. Değerleri yozlaştıranlardan olmazsın. Tarihi ve kültürü yok edenlerden olmazsın. Vatana ihanet edenlerden olmazsın. Halkı tezyif ve tahkir edenlerden olmazsın. Ya da bunu yapanlara destek verenlerden, bunlara kol-kanat gerenlerden olmazsın. İnancın dışa vurulmasını yasaklayanlardan olmazsın. Dürüst ol yavrum dürüst. Erkek ol canımı ye.
Tarih: 03.04.2010 Okunma: 602

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?