DÜŞÜNMEK VE SORGULAMAK İNSAN VE ÖZGÜR KILAR...1...

Özgür DENİZ - 03.04.2010

Öncelikle şu tespiti yapalım. İnsan, bedeniyle değil beyniyle insandır. Asla değişmez, değiştirilemez ve değişmeyecek bir hakikat. Gerçek değil hakikat. Ve, bir gövde üzerinde kafa taşıyan herkes, insan sınıfında değildir. İnsan akleden bir varlıktır. Kendini yaratan ve üreten bir varlıktır. Başkaları tarafından yaratılan ve üretilen varlıklar insan olamazlar. Tabi bu yaratılış mecazi bir yaratılış yoksa Tanrı yaratışı anlamında değil. Tıpkı kader gibi. Kaderini sen çizersin ama mutlak kader Tanrı’nın hükmüyle tayin edilir. Yani yaşadıklarından dolayı Tanrı’yı suçlayamazsın. Çünkü, Tanrı sana asla yanlış yolu göstermez. Bilakis bahşettiği özgürlüğün manası kalmazdı. Ve seni hesaba çekemezdi.  

Peki, insanlık yaşarken, bu aforizmaya göre mi yaşıyor? Kesinlikle hayır. İnsanlık iddiasında bulunanlar, hep bedenleriyle bu iddiada bulunuyorlar. Üzerine oturduğu koltukla, sahip olduğu şöhretle, hükmettiği mülkle insanlık iddiasında bulunuyorlar. Çünkü, beyinden yoksun olduklarını biliyorlar. Ya da, ait oldukları bir grupla veya ideolojiyle bu iddiada bulunuyorlar. Yani kendilerinin yaratımını ve üretimini başkalarının takdirine bırakıyorlar. Kaderlerini başkalarının sözleri ve eylemleri belirliyor. Bu özellikle cemaatsel bir yapı kazananlarda oluyor. Sadece dini eksende değil, laiklik ekseninde cemaatleşenlerde dâhil buna.

İnsanlık ve dünya da, haddizatında, bu yüzden çürüyor. Çünkü, kimse, kendini değiştirmiyor ve dünyayı değiştirme eylemine koyulmuyor. Bunu fırsat bilen zalimlerde, kendinden bihaber yaşayan, kaderini başkalarının belirlemesine bırakan insanın yaratımına ve üretimine soyunuyor. Kendi kurguladığı düzene göre insan yaratıyor, üretiyor. Belirlediği kalıplara uygun olarak üretip-yarattığı tipleri, gruplara ayırdığı insanlık topluluklarının başına dikiyor. Böylece, hem kendi çarkını döndürüyor hem de güç delisi olmuşlara sahte güç sunarak onları kullanıyor.

Şimdi, bizim ülkemiz üzerinden baktığımızda, bu tespitleri sarih olarak müşahede ederiz. Paramparça olmuş bir toplum muyuz? Kuşkusuz evet. Her parçaya hükmeden bir tip var mı? Kesinlikle evet. Her parçaya hükmeden tipe de hükmeden bir tip var mı? Muhakkak. Bu her alanda böyle. Müzik alanında, spor alanında, sinemada, televizyonda, siyaset kulvarında vs. yani, insanı parçalamışlar ve her parçasına uygun bir yem bulmuşlar. Yem atılıyor, balık oltaya takılıyor ve ağır ağır yeniyor. Yenen memnun, yediren memnun, yiyen memnun. Yiyen her şeyin fevkinde, yediren de her şeyin farkında ama yenen her şeyden bihaber.

İnsan düğümü çözmeye aklederek başlamalıdır. Fikirlerinin kendi fikirleri olup olmadığını sorgulayarak işe koyulmalıdır. Bakış açısını kontrol etmelidir. Baktığı pencerenin durumunu gözden geçirmelidir. Ait olduğu yapıyı otokontrole tabi tutmalıdır. Lider ittihaz ettiği kimseyi layüsel görmemelidir.


Geçelim meseleye;

BİZİM ÜLKEMİZİN MİLLİYETÇİLERİNE SORUYORUM:
dürüstçe konuşalım. Kızmaya lüzum yok. Allah’a, ahirete, peygambere ve kitaba inanışımızda samimi miyiz? Lütfen şaşırmayın. Zor bir soru. Sarsan bir soru. Ama sabırla katlanmak zorundayız. Bu soru bize sorulur mu demeyiniz. Hatasız kul yoktur. Ve hatalar sorgulanarak düzeltilir. Herkese sorulacak sorular var. Sizlerden başlayalım dedik. Yıllarca aldatıldınız, ezildiniz, sömürüldünüz. Ama aidiyet çıldırması bunları görmekten mahrum bıraktı sizleri. Zira, aidiyetin getirisi vardı. Şöhret, servet ve güç. Her konserde pejmürde giyimli, yüce duygulara masumca sahip çıktığını zanneden Anadolu çocukları istismar edildi. Ama ne o duygulara sahip olan ne de o duyguların yaşaması ve yaşatılması adına ayağa kalkan perde ardındaki beyler işin kaymağını yediler. Yıllarca teröre lanet okundu, peki bu konuda ne yapıldı? Sakın siyasete etkide bulunamadığınızı söylemeyiniz. Yıllarca etkide bulundunuz. Her kurumda sizden referans almadan iş yaptırmak kolay değildi. Mütemadiyen slogan atıp, nutuk çektiniz. Çünkü projeniz yoktu, ciddi kalkınma planlarınız yoktu. Hamasetle vatan yönetilir, adalet gelir, hürriyet şarkıları söylenir, sömürü biter, terör son bulur, ekonomi fırlar zannettiniz ama olmadı, tutmadı. Her şey sloganda kaldı.

Söyleyin Allah aşkına, yıllarca ‘’şehitler ölmez, vatan bölünmez’’ sloganının bir pratiği oldu mu? Yine şehitler geldi, yine vatan gizliden gizliye bölünmeye devam etti. Allah, vatan, devlet, millet dediniz ama bu ulviyetlere samimice sahip çıkmakta zayıf kaldınız. Çünkü derindekilerin şerrinden korktunuz ve durumu idare etme adına bu vatan çocuklarını bu değerlerden uzak tuttunuz ya da söylemden öteye geçemediniz. Bu vatan çocuklarını kitapla buluşturamadınız. Ama ne hazin ki kaybedişinizden hep halkı sorumlu tuttunuz. Hiç aynaya bakmadınız. Nurettin Topçu ağabeyin-üstadın dediği gibi: oylarıyla oturduğunuz koltuğunuzda sizi ziyarete gelen Anadolu çocuklarını üzerleri ahıl-ahır kokuyor diye kapıdan geri çevirdiniz. Ve Nurettin Topçu gibi büyük aydınları saf hakikati izhar ettikleri için ‘’dönek’’ ilan ettiniz. Bu halk vatan elden gidiyor mavralarına her zaman inanacak ve size muhtaç kalacak zannettiniz. ‘’Ya Allah Bismillah Allahuekber’’ dediniz ama sadece slogan olarak kaldı bu güzel sözler. Bu nasıl bir Allah ve ahiret inancı ki sadece sözde kalıyor. Peki, sahip çıktığınız, isimlerini hep yüksekte tuttuğunuz atalarımız böyle mi yapmışlar? Bir kere Allah’a sağlam bir inancı olan Müslüman-Türk evladı O’na karşı dürüst olur, sözünün yücelmesi ve ruy-i zeminde hâkim olması için mücadele eder. Asla ikiyüzlü olmaz, asla kimseden korkmaz, asla sloganik davranmaz, asla sözle kalmaz. İktidara geldiniz ve milleti sömürdünüz. Çünkü sosyal adalete inanmadınız. Sınıfsızlığa inanmadınız. Mülkiyete taptınız. Vatan-Millet-Sakarya edebiyatıyla malı götürüp masum Anadolu çocuklarını, bizleri, aldattınız. Zira sizin anladığınız tarzdaki milliyetçilik vahşi kapitalizmin doğurduğu milliyetçilikti ve başlı başına bir dindi. Birleştiren, kaynaştıran müspet milliyetçilik değildi. Dini duyguları eksen alan milliyetçilik değil pozitivist telakkiye göre kurgulanmış milliyetçilikti.

Söyleyin bana, Melikşah’ın, Alparslan’ın, Fatih’in, Yavuz’un milliyetçiliğiyle ne benzerliğiniz var Allah için. Oysa vatanı samimi olarak ancak Allah’a sadakatle bağlı olanlar sevebilirlerdi. Vatan ancak din yaşanılırsa vatandı. Vatanı kendi malınız, bayrağı kendi sembolünüz, milleti de köleniz olarak telakki ettiniz. Başkaları vatanı, milleti, devleti sevemez ve savunamazdı. Ya da sevip savunması için sizlerden izin almalıydı. Ne kadar da sığ bir bakış. Ama bunu bir türlü anlamak ve görmek istemediniz. Hep derinlere dayanarak, bu vatanın gizli düşmanı olan ama görünürde vatansever pozlarına bürünenlere dayanarak, siyaset ettiniz. Bu yüzden de hiçbir konuda ciddi adımlar atamadınız. Yanlış yapan kurumları yeniden dizayn etme adına bir eylemde bulunmadınız. Kurumlara mukaddeslik atfederek her türlü yanlışı yapmalarına dolaylı cevaz verdiniz ve zamanla o kurumların yıpranmasına yol açtınız. Namusluca tenkitte bulunanları o kurumlara düşmanlık etmekle itham ettiniz. Oysa bir kurum ancak içindeki çürükler temizlenerek güçlenirdi. Tıpkı çürük meyvenin bütün bir sepetteki meyveleri çürüteceği gibi bir kurumdaki çürükte o kurumu tümden çürütürdü ama bunu bile bile görmezden geldiniz. Ama kendiniz olsaydınız, bu toprağın kültürüne cidden tutunsaydınız, Allah’a hakkıyla tapsaydınız yemin ediyorum çok farklı mecralarda olurdunuz, beklide bu topraklarda hükmedecek yegâne siyaset mercii olurdunuz. Ama yapmadınız, yaptırmadılar.

Şimdi söyleyiniz lütfen, tevhit, adalet, özgürlük, barış, emek, bağımsızlık konularında ne kadar samimisiniz? Zira inandığınız tarzdaki milliyetçilik telakkisi bu değerleri kaldıracak tarzdaki milliyetçilik değil asla. Evet, milliyetçilik ölçer aletim yok ama bütün yüce değerlerim adına yemin ediyorum ki, bu vatan, bu millet, bu bayrak uğruna saçlarım adedince canım olsa fedadır. Milleti hassas noktalarından vurup, saltanatı kurup ve oraya bey gibi oturup malı götürmekle iştigaldesiniz. Bir şey oldu mu ‘’kol kırılır yen içinde kalır’’ diyorsunuz ama kırılmayan yer kalmıyor böyle diye diye. Sonuçta da zarar bütün bir ülkeye oluyor. Yoksa değerler, vatan, millet, devlet inanıyorum ki hikâye. Zira görünen köy kılavuz istemez. Ama ben masum ülkücü gardaşlarıma üzülüyorum. Bir kere okusalar her şeyi ayan beyan görecekler. Asla kullanılmayacaklar. Hiç olmazsa yanlışı görüp düzeltilmesi adına mücadele edecekler. Yüce Kur’an-ı bir kere üzerinde dura dura, düşüne düşüne, kavraya kavraya okusalar yemin ediyorum hakiki ve yüce milliyetçiliğin orada olduğunu görecekler. Ama bu olmuyor, oldurulmuyor. Çünkü, bu fark ediş, cepleri boşaltan hortumların tıkanmasını doğuracaktır. Ayrıca Nurettin Topçu üstadın ‘’Yarınki Türkiye’’ ve ‘’Ahlak Nizamı’’ isimli kitaplarını muhakkak oku. Ve diğer eserlerini de. Seyit Ahmet Arvasi’nin ‘’İnsanın Yalnızlığı’’ isimli eserini oku.

Ben bir düşüncedeki şerefli çoğunluğu değil, şerefsiz azınlığı dikkate alarak konuşuyorum. Çünkü olayları yönlendiren insanları aldatan şerefsiz azınlığın planları oluyor. Ve ben buna şerefli çoğunluğun dur demesini istiyorum. Daha söyleyecek çok şey var. Samimiyete ve sorgulamaya davet ediyorum seni canım ülküdaşım. Seni asla milliyetine sahip çıkmakla, milletini sevmekle kimse yargılayamaz ki haddide değil. Ama bunu dürüstlükle, içtenlikle, samimice yapmalısın. Zaten bir insan milliyetini asla değiştiremez. Dini değiştirebilir ama milliyetini asla. Çünkü milliyeti ile doğar ama dinine sonradan sahip olur. Ve istediği takdirde değiştire de bilir. Milliyet ve din insanoğlunun maneviyatının iki temel yönüdür. Ama bu iki değer arasındaki ilişki çok iyi tanımlanmalıdır. Yoksa büyük tahribatlara yol açacağı kuşkusuzdur. Milliyet bir realitedir, din ise bir hakikat. Milliyet insanın kim olduğunu, din ise nasıl olması gerektiğini anlatır. Milliyet mukadderdir, din ise seçimdir. Aldanıştasın ve aldatıyorlar canım ülküdaşım.


ŞİMDİ SOLCULARA SORUYORUM.
Evet, sen ey sosyalist yoldaş! En başta söyleyeyim: sosyalizmin en alasını ararsan vallahide billahide Kur’an da bulacaksın.

Ne diyor Allah:
‘’Sermaye birkaç kişi arasında dolanıp duran bir şey olmasın.’’

Peygamber ne diyor:
‘’işçiniz kardeşinizdir. Yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz. Ve hakkını alnının teri kurumadan veriniz.’’

“Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır.” (Ka’b İbnu İyâz’dan; Tirmizî, Zühd 26, (2337).
“İnsanoğlu malım malım der. Hâlbuki âdemoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka sahibi olduğu neyi var?” (Abdullah İbnu'ş-Şihhîr’den; Müslim, Zühd 3, 4, (2958); Nesâî, Vesâya 1 (6, 238); Tirmizî, Tefsir, Tekâsür, (3351).
“Altına tapanlara lanet olsun! Gümüşe tapanlara lanet olsun!” (Ebu Hureyre’den; Tirmizî, Zühd 42, (2376).
“Hayır! Bilakis öksüze vermiyorsunuz. Birbirinizi yoksulu doyurmaya teşvik etmiyorsunuz. Her şeye açgözlülükle saldırıyorsunuz. Mala mülke gözünüz doymuyor; yığdıkça seviyorsunuz. Hayır! Yeryüzü peş peşe sarsılıp paramparça olduğu zaman, Rabbin ve güçleri bütün görkemiyle geldiği zaman, işte o gün cehennem orta yere konacak. İnsan anlayacak her şeyi ama iş işten geçmiş olacak. Diyecek ki “Keşke ömrümü boşa harcamasaydım.” Artık o gün Allah’ın ettiği azabı kimse edemez. O’nun kıskıvrak bağladığı gibi kimse bağlayamaz. Ama ey vicdanı rahat olan kişi, sen! Sen dön Rabbine, sen O’ndan, O senden razı olarak. Gir kullarımın içine. Gir cennetime!” (Fecr; 17–30)

Evet yoldaş, samimi isen söyle lütfen, bundan daha şerefli ve evrensel bir buyruk gördün mü kendi önderlerince verilmiş ve bir o kadar da samimi buyruk? Ve sen yoldaş, evet sen de korkuyorsun okumaktan. Seni de korkutuyorlar. Sakın böyle olmadığını söyleme. Çünkü çok iyi bilirim büyük yoldaşları. Okumanı sınırlarlar, soru sordurmazlar, sorduğunda da ihanetle itham ederler. Zira önder ilahtır. Sorgulanamaz. Layüseldir. Asla yanılmaz ve yanlış yapmaz. Sahte milliyetçilerden gram farkları yoktur. Biriniz emek diye biriniz vatan diye sömürür. Tıpkı sahte ve onursuz dincilerin Allah diye sömürdükleri gibi. Yol ve yöntem farklı ama gaye aynı. Emek, din ve vatan hapını yutturup, gösterilen yolu tutturup, hakikati örttürüp sermayeye egemen olmak ve sonsuz sömürü çarkının kesintisiz dönmesini sağlamak. Bana sakın masal anlatmaya tevessül etme yoldaş. Piyonları değil önderleri bilirim. Nasılda konuşmaktan, sorgulanmaktan, hakikatten korktuklarını ve ele geçirdikleri taze gençleri nasılda olayı bilenlerden uzak tuttuklarını bilirim. Tıpkı dincilik yapan cemaatlerde olduğu gibi. En açık şekilde hoşgörücülük ve diyalogculuk oyunu oynayanlarda olduğu gibi.

Sevgili yoldaş! Eğer bir fikir sahibi olmakta samimi isen ve dürüst dövüşmekten yana isen, sevmesen de, inanmasan da muhakkak Kur’an-ı Kerim’i okumalısın. Bütün çıplaklığıyla göreceksin ki, sosyalizmin en yücesi oradadır. Hem fikirler savaşında kitaplar silah değil midir? Hem savaşların önce zihniyetlerde kazanılması icap etmiyor mudur? Öyleyse haydi kuşan silahını ve ateşle. Vurulan vurana gelsin. Hesapsız, kitapsız, komplekssiz, öyle masum ve öyle onurlu. Seni sevdiğim için ve bir ütopyaya inandığım için söylüyorum sevgili yoldaş. Ve o büyük ve görkemli ülküye ancak birlikte olursak ulaşacağımıza inandığım için söylüyorum. Bu dünya yarın bitecek ve o zaman bu dünyaya dair yaptığın her şey anlamsızlaşacak. Bu çok saçmadır yoldaş. Baki kalacak şeylere yönelmeliyiz. Gittiğimiz yerde faydası olacak şeyler yapmalıyız ve ülkümüze götürecek en sağlam yolu tutmalıyız. Haydi yoldaş, bir eline Das Kapitali bir eline Kur’an-ı al ve vuruştur yoldaş. Ama lütfen samimi ol. Mesela, insan konusunda bir eline varsa Marks’ın veya Engels’in yazılmış kitabını al diğer eline Ali Şeriati’nin ‘’insan’’ isimli kitabını al. Ve dövüştür yüreklice. Göreceksin, yemin ediyorum düşünce olarak ezileceksin. Ezilen sen değil sana yutturulan ve seni zehirleyen sahte düşünce hapı olacak. Bir insan düşüncesinin tesirsiz kalmasından dolayı komplekse kapılmamalı yoldaş, bilakis hakikate ulaştığı için ve inandığı düşüncenin kendisinin sömürülmesini sağladığını idrak ettiği için sonsuz mutlu olmalı. Sınıfsız, sömürüsüz, mülkiyetsiz, sınırsız, tam bağımsız ve özgürce yaşanılan bir ülke ve dünya düşlüyorsan sevgili yoldaş bunu sana İslam’dan başka bir düşünce yemin ediyorum, farkında ve bilinçli olarak yemin ediyorum, sunmayacaktır, sunamayacaktır.

Peki, Lenin değil mi devlet kapitalizmidir hedefimiz diyen? Yine Lenin değil mi proletarya diktatörlüğü kuracağız diyen? Peki, yıkmaya çalıştığın kapitalist egemenliğin yerine başka bir kapitalizm ikame etmek nasıl oluyor? Yok etmeye çalıştığın bir diktatörlük yerine başka bir diktatörlük ikame etmek nasıl bir şey? Ve ırkçılığı lanetleyen sen nasılda Darvin gibi birinin ırkçılığını onaylayabiliyorsun? O değil mi ‘’Türkler aşağı bir ırktır ve elimine edilmelidir’’ diyerek ırkçılığın temellerini atan. Hem bil ki sevgili yoldaş; bir rejim ki kendi yandaşları için demokratiktir, muhalifler içinse diktatörlük. Ve biteviye kendi diktatörlüğünü kurmak için muhalif olduğu diktatörlüğü elimine etmeye çalışır her rejim, sadece İslam hariç. Ve yemin ediyorum, kapitalizminde, faşizminde, sömürününde, gericiliğinde, zulmünde, hürriyetsizliğinde en ağırını Proletarya Diktatörlüğünde göreceksin, hissedeceksin, yaşayacaksın. Yalansam namussuzum. George Orwel’in ‘’1984’’ ve ‘’Hayvanlar Çiftliği’’ isimli eserlerini her harfini iyice tartarak, idrak ederek bir oku lütfen.

İslam, okuyanların, akledenlerin, sorgulayanların, hakiki mücadele üzerinde olanların, insanlık adına savaşanların, adalet, sevgi, kardeşlik, barış, bağımsızlık, ahlak, onur, sınıfsız, sınırsız, mülkiyetsiz bir hayat yaratmak adına en hakiki ve en yüce devrime iman edenlerin, hülasa, Hıristiyanların kâfir ilan ettikleri Ernest Renan’ın muhteşem tarifiyle insanın dinidir. Sizlerin düşman olduğunuz din, burjuvazinin dost olduğu, amerikancıların halkı aldatmak için istimal ettikleri, sahte dindir. Bu dine hakiki inananlarda karşıdır. Dindar olanlarda karşıdır. Bu sahte dini üreten dincilerin ne halkın şuursuzluğu, bilinçsizliği ile alakaları vardır ne de o gariban insanları kandıranların şerefsizliklerine bir tavır koyuşları. Zaten bu yüzden de hiçbir fitne ve fesat karşısında sitayiş ve kutsamadan başka bir şey yapmazlar. Zalimlerin karşısında suskun kalırlar, çıkarları adına yaptıklarına onay verirler. Zira dinleri de zaten zillet dinidir. Kudret karşısında eğilmeyi, vurulma karşısında öbür yüzünü çevirmeyi öğütleyen dindir bunlarınki. Halka karşı sorumluluk aşılamayan bir dindir. Fakat sevgili yoldaş bizim iman ettiğimiz gerçek din olan İslam dininde bu rezilce ve zillet için de yaşam yoktur ve bu din böyle bir şeyi de asla öğütlemez. Zira bizim iman ettiğimiz din diriliş ve direniş öğütleyen dindir devrimci bir dindir. Daha söyleyecek çok şey var. Samimiyete ve sorgulamaya davet ediyorum seni sevgili yoldaşım. Lütfen Ali Şeriati’nin ‘’Marksizim’’, ‘’Kapitalizm’’ ve ‘’İslam ekonomisi’’ kitaplarını her satırını çok iyi tahlil ve idrak ederek ve hayatı göz önünde tutarak bir oku, lütfen oku ama. Kompleks duymadan oku. Korkmadan oku. Bırak düşüncende temel yoksa sarsılsın korkma asla. Çünkü sen kazanacaksın son tahlilde. Bu kitapları canım ülkücü gardaşlarıma da öneriyorum muhakkak ama muhakkak. Hatta İslamcı arkadaşlarıma da, bilhassa cemaatçi arkadaşlara şiddetle öneriyorum. Aldanıştasın, aldatıyorlar sevgili yoldaş.




ŞİMDİ SIRADA İSLAMCILAR VAR.
Tarih: 03.04.2010 Okunma: 604

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?