BİR DEVİN UYANIŞI...8...

Özgür DENİZ - 21.03.2009

Sevgili dostlarım, muazzez okuyucularım; günlerdir toplumsal yaralarımızdan bahsediyor ve tedavi yöntem ve çarelerini tespite gayret ediyorduk. Artık bundan sonra sorunlarımızı, eksik yönlerimizi bir bütün olarak ele alacağız. Lütfen, bu uyarıların dikkate alınmasını, sarf-ı nazar edilmemesini, tafsilatlı olarak tetkik ve tahlil edilmesini sizlerden istirham ediyor, bu yazılanları herkesle paylaşmanızı arzuluyorum. Bunu istikbalimiz, saadetimiz, huzurumuz ve aydınlık güzel günler için istiyorum. İstikbalimizin aydınlık olması için, bağımsız, güçlü ve onurlu bir Türkiye için, bu yaralarımızın acilen tedavi edilip, iyileştirilmesi iktiza ediyor.

 

Can dostlarım, muazzez halkım; tam bağımsızlık, sosyal adalet, temel insanlık hak ve hürriyetleri, misak-ı milli, dil, bayrak ve marş gibi ortak paydalarda mutlak surette ittifak etmeliyiz. Birbirimizi, gurura kapılmadan, kalpten ve münhasıran rıza-ı ilahi için sevmeli, vahdete ve uhuvvete davet etmeliyiz. Bizi bölmeye çalışan, aramıza nifak sokup, kin tohumları eken, toplumu kamplara ayırarak adavet yaratan pespaye manipülasyonlara prim vermemeli, bu tür soysuzlara gereken cevabı en etkin şekilde, birbirimize olan sevgimizi çoğaltarak ve ekmeğimizi bölüşerek vermeliyiz, kirli oyunlarına piyon olmamalıyız.

 

Temelsiz nefretlere, komplekslere, kıskançlıklara nihayet vermeliyiz ki; bizi mahveden en tehlikeli ve aşağılık duygulardır bunlar. Kimseye yar olmayan ve asla olmayacak olan, fanilik hükmü giydirilmiş dünya metası uğruna nefret etmek ne akılsızlık ve ahmaklıktır. Niceliğe değil, niteliğe önem vermeliyiz. Zira mühim olan nitelik yani kalitedir. Çokluk, anlamdan ve kaliteden yoksunsa hiçbir şey ifade etmez.

 

Üçüncü sınıf beyinlerin, birinci sınıf beyinler üzerinde mütehakkim olmasını legal ve hukuki yöntemlerle engellemeliyiz. Dördüncü tür yaratıkların egemenliğine nihayet veresiye değin süreklilik arzeden bir mücadele vermeliyiz. İnsanlık toprağına, dupduru ve tertemiz İslam Suyu’nu gürül gürül akıtmalıyız. Bütün bu güzelliklerde, bilgiyi, sevgiyi paylaşmakla, muhabbetleşmekle, yardımlaşma ve dayanışmayla olur. Haysiyetimizle yaşamaya çalışmakla olur ki; güçlü bir dostluk derin bir muhabbeti, derin bir muhabbette berrak bir sevgiyi iktiza eder ki; ideal bir saadet sarayının tesisi bu üç yüce duygunun ittifak etmesi ile kabil-i mümkündür.

 

Mevzu bahis olan bu yüce duyguları hayat umdesi olarak ittihaz ettiğimiz vakit yeryüzünün en güçlü ve müreffeh toplumu olmamız kaderimiz olur kuşkusuz. Emredileni yapan muti tipler yerine, düşünen, soran (ki, soru, insanın gerçek hayata uyanmasının sembolüdür. Kelile ve Dinme.) araştıran, sorgulayan, tüketen değil üreten aktif ve dinamik dimağlar yetiştirmeliyiz. Vasıflı bir toplum ihdas etmeliyiz. Sosyal adaleti tesis ederek, yeraltı ve yer üstü, maddi ve manevi zenginliklerimizi paylaşarak ekonomik dengesizliği gidermeliyiz.

 

Bu vatan herkesinse, ki kesinlikle öyledir, zenginlikleri de herkes birlikte bölüşüp, paylaşmalıdır. Belli bir azınlığa münhasır kılınmamalıdır. Yani biz, Anadolu insanları, çalışıp, üretip metropollerde yaşayan mutlu azınlık, komprador züppeleri, burjuva piçleri yememelidir, herkes üretileni adilce bölüşmelidir. Kollektif bilinç ve şuuru oluşturmalı, ‘’ben’’ değil, ‘’biz’’ bilinciyle hareket etmeliyiz. Belli bir karar mekanizması oluşturularak herkesin derin mülahazalarına başvurulmalıdır. Yani medeniyetimizi de çok önemli bir karar mekanizması olan meşverete başvurulmalıdır. Hiçbir şeyde, düşüncede, fikirde, üretimde, tüketimde tekel oluşturmanın lüzumu yoktur ve olamaz. Kollektif akıl her şeyi daha güzel çözecektir inanın.

 

Lütfen, birbirinizi seviniz, kitaplarla dostluk kurunuz, vasıf sahibi olunuz, aşkın doruklarında yaşayınız, muhabbetle kalınız.

 

 

Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağımsızlık.

Sevgili ülkemiz Türkiye’miz birgün mutlaka özgür olacak inşaallah.

 

 

AYRINTILAR:

        

1.Şu KİMLİK NO krizinin derinlerinde ciddi bir sıkıntı var gibi. Muayyen noktalardan manipüle ediliyor gibime geliyor. Dikkatli olmak gerekir. Bendenize göre hiçbir kanun bir bireyin seçme hakkına el koyamaz. Velev ki kanunlar icat edilerek bile olsa. Hatta bir nokta daha var ki, buna karşıymış gibi görünenler hakikatte seviniyor olabilirler.

 

2. Ah şu Müslümanlar bir türlü kurtulmuşluk psikolojisinden kurtulamadılar. Bir tafra, bir hava amanın. Sanki cennetlikler. Bu bildirilmiş kendilerine. Selam vermekten bihaberler. Tebessümden çakmıyorlar. Müslümanlıktan bahsederler ama genel ahlak ilkesi olan Hadis-i Şerif’lerden bihaberler. Adam üniversite bitirmiş, yaşına bakınca sanırsın ki güngörmüş, oturunca başlar ahlak dersi vermeye ama sokağa çıkınca bakarkör olur, sana baktığı halde selam vermez, sanki borç isteyecez. Ulan, peygamberin (asm) emri bu be. Allah’ın selamını yayınız demiyor mu yüce insan. Sonrada dünyanın bozulduğundan, herkesin maskeli yaşadığından, yalanın savrulduğundan vs. genel ahlaksızlıklardan dem vurmazlar mı, insan çıldıracak gibi oluyor. Düzelmeden düzeltemezsiniz beyler. Bozdukça da bozulursunuz ve tekrar bozarsınız. Uyarı müşriklere değil muvahhitlere yapılıyor, bunu idrak edin artık. İçinizden uyaran bir topluluk bulunsun yüce emri herhalde antiislamilere yapılmıyor değil mi? Ve birde kimsenin sonunun garanti olmadığı sarih beyanlarla malum değil mi? Artık görevinizin bilinciyle hareket etseniz daha güzel ve cezbedici olacaksınız. Ne dersiniz? Birde şu kendinizden olanla selamlaşma, alışveriş yapma vs iğrenç ahlaksızlığı terk etseniz çok hoş olacak. Parti tutanlar bir ayrılmış, cemaatçi olanı bir ayrılmış. Sanki baksanız her biri ayrı dinin mensubu. Birbirlerini gördüklerinde selam vermekten aciz zavallılar. Yazıklar olsun size. Allah ıslah etsin. Daha ne diyeyim. Böyle yaparak kölelikten kurtulamayacağınızı bilmiyorsanız sizin beyninize tüküreyim. Ayıp. Günah. Yazık. Çok sertim ama vallahide billahi de hak ediyorsunuz. Kahrolduğum için yapıyorum bunu.

 

3. Çok söyledik. Hırs hasarettir diye. Ama bakıyoruz ki bazı politikacılar, hem de güvenmek istediğimiz politikacı prototipleri hırslarının kurbanı oluyorlar. Asla politikayı bilmiyorlar. Kardeşim politika akıl oyunudur. Muhalifine taarruz ederken bile muarızının müntesiplerinin gönülleri de hedefinde olur. Ama biri negatif hedeftir biri pozitif hedef. Muarızını alt ederken müntesibi kazanırsın ki en azından kazanmak gibi bir gizli hedefin olur. Ama bizimkiler böyle değil. Bir çam deviriyor, muhalifini sıkıştıracam derken müntesiplerin gazabını çekiyor. Hâlbuki kapsamlı olur politikacı. Geniş düşünür. Ufuklu akleder. Üstelik ne yaptığının da farkında değil. Sanırsın ki milletin ve ülkenin selametine darbe indirmek istiyor. Arkadaş ülke özgürleşsin ki sende daha özgür siyaset et. Daha ne istiyorsun. Kölelikten kurtul. Yüreğini aç. Beynini dök. İnsana, insanlara daha rahat ulaş. Yok ya ben ülkemdeki siyasetçilerin bu işten çaktıklarına pek inanmıyorum. Ya gerçekçi olursak her şey karışır, düzen bozulur diyerek çekinceli davranıyorlar. Yani bir şeyleri koruma refleksi ile hareket ediyorlar. Ya da bilemiyorum nerede ne olduğunu. Zira manzarayı umumiye iç açıcı değil. Ve hiçbirisi bir halk edemeyecek gibi bu gidişle.

 

4. Ah gördünüz mü sevgili insan kardeşlerim? Hep söyledik ve haklı çıktık, ki keşke çıkmaz olaydık. Kaç yazımızda bu vatan hainlerinin tıynetini ve aşağılık, soysuz emellerini deşifre ettik. Sonunda bu ülkeyi zaafa uğratan, kundaktakinin katlini onaylayan ve şerefli Mehmetçiğin kanına girenlerin elleri tutulmalı diyor bozmalar. Kendini adamdan sayanlar. Ama ben bunlara inanın asla adam diye bakmadım. Ha benim bakmamamla bişey mi olacak, bişey mi değişecek? Bırakın değişmesin, bırakın olmasın. Ben yine de adam diye görmeyeceğim bu züppeleri, bu burjuva bozuntularını, bu asker, polis, vatan, ahlak ve bilumum ulvi erdemlerin düşmanı sefilleri. Birde bunların paçavralarına mukaddes alın terimizi akıtıyoruz mütemadiyen. Ne yazık. Ama bu işlerde sadece onlar değil suçlu yemin ediyorum. Durmadan vatan diyenlerin suçu onlardan daha fazla inanın. Eğer yüreklerdeki vatan sevgisi menfaat elde etmek için değil de gerçekten, saf ve onurluca olaydı bunlar olmazdı. Ama bugüne kadar, ben, kalplerdeki İMAN ve VATAN sevgisine hiç inanmadım, gerçekçi bulmadım, hep menfaat uğruna bişeyler söylendiğine inandım. İşte geldik bu hale. Bu sevgilerde samimi olunsaydı bu yüce vatan bu hale gelir miydi Allah aşkına dürüst ve doğru konuşun. Yemin ediyorum imanımızda samimi olaydık bu güzel millet ve bu güzel ülke asla bu hallere düşmezdi. Ama, ulvi değerleri, beş para etmez dünyalıklar için ne de kolay harcadık. Yazık. Günah. Ayıp. Sahtekarlıklarınızın nelere mal olduğunu düşünebilecek bir beyniniz varsa düşünün ve bundan sonra bari şerefli ve haysiyetli bir duruş sergileyin Allah aşkına, ne olur, lütfen.

 

ÇOK HAYATİ BİR MESELE:

 

Devlet, bütün sermaye ve tabi kaynakları sahiplenerek kamu yararına istimal etmelidir. Mesela, su, elektirik, iletişim, madenler vs gibi umumi kaynaklar asla şahısların inhisarına devredilemez ve edilememelidir. Bu affedilmeyecek bir ihanettir. Hem de yekpare halka. Hele hele yabancılara tahsisi, ya da muayyen bir süreliğine de olsa devri asla tasavvur edilemez ve yapıldığı takdirde affedilemez. Bu vatana ve halka ihanettir. Bu kaynaklar yekpare halk adına kullanılmalıdır. Böylece sınıflaşma nihayet bulacak, bir kesimin diğer kesim üzerindeki zorbaca tahakkümü kalkacak, herkes özgür olacak, kula kulluk son bulacak, yaşamak haz verecektir. Herkes gücü oranında elden geldiğince çalışacak ve üretime katkı sunacak ve yaşamsal ihtiyacı kadar tüketecektir. Kimse bencil olmayacak, insanlık için üretmesi gerektiği ahlaki bilinciyle üretime dürüstçe katkı yapacaktır.

 

Kimse sahiplenmek gibi sefil bir anlayışla değil, paylaşma gibi ulvi bir erdemle yaşama katkıda bulunacaktır. İşte bu yüzden, sosyal devlet, üretimin ve bölüşümün nasıl olunacağını ihtiva eden bir ekonomik program yapmalıdır. Bunlar olmadığı takdirde kapitalizmin ürettiği pislikler asla temizlenmeyecektir. Bu durumda insanların özel hayatlarının olmayacağı ve özel mülklerinin olmayacağı gibi tahrik edici mülahazalarda net izaha muhtaçtır. Elbet özel hayat olacaktır. Hatta zaruri bireysel ihtiyaç olan özel mülkte olacaktır. Elbet yaşam için gerekli olan mutlak gereksinimler kişiye özeldir. Binek gibi, konut gibi. Tabi insanları daha fazla efor sarfederek daha çok üretmeye teşvik için adil bir taltifte düşünülebilecek bir durumdur ve iyi de olur. Diğerleri için daha iyi çalışma ve daha fazla üretme ama ortak tüketme herkes için saadet menbaı addedilmelidir.

 

Her fert toplum hesabına çalıştığının bilinciyle hareket etmelidir. Hükümette toplumun ortak iradesinin tecellisinin müşahhas ifadesi olduğundan varlığına gereksinim duyulmayabilir ve bu halkın ortak bilncinin varacağı bir karardır. Zira böyle bir nizamda çıkarlar savaşı diye bir şey olmayacağı için dolayısıyla sınıflar olmadığı için gruplar arası kavgaları kontrol etme adına özel bir iradeye ihtiyaç hasıl olmayacaktır. Şayet ihtiyaç zarureti olursa bu toplumun ortak iradesinin tecellisinin tezahürü olan ve üzerinde mutabık kalınan bir heyet olabilir. Bunlar toplum içinde benliklerini eriterek toplumun bekasına varlıklarını adamış karakterler olacaktır kuşkusuz. Toplumsal değer, toplumsal kurtuluş, toplumsal kazanım her zaman esastır. Bireysel ve toplumsal kişilik bu erdemler üzerinde anlam kesbeder.

 

Hiçbir sistem, insanın kompleks hakikatini sarf-ı nazar eyleyerek insan topluluklarına rastgele bir sistem dayatamaz. Bunu bünye kabul etmez. İnsanı tanımadan insana dair ihdas edilen hiçbir şeyden olumlu sonuç alınamaz ve almaya çalışmakta mutlaka geri teper. Ve dayatanları telef eder bu.

 

BİR NÜANS:

 

İslam tabi kaynakların özel mülkiyete girmesine asla müsaade etmez. Ama o tabi kaynakları ihya etmek ve toplum yararına sunmak için kullandırılabilir. Ama mülk edinmeden. Misal toprağı işleyen ondan yararlanmada öncelik hakkına sahip olabilir. Yine yatırım yapacam diyerek yeraltından çıkarılan kaynaklar üzerinde hak sahibi olunamaz. Misal petrol çıkarmak için işçi tutan ve o işçilere gerekli malzemeyi temin eden biri o petroller benim diyemez. Zira ne toprak onundur ne de içinden çıkardığı maden. Münhasıran işçi tutmakla ve malzeme temin etmekle sahiplik iddia etmek gibi bir safsata olamaz.

 

Bu konularda niye çalışmalar yapılmaz, niye projeler hazırlanmaz ki? Bizim insanımız işte böyle. Asıl yapması gerekeni yapmaz. Yapmak zorunda olmadığı ve üstelikte çakmadığı konularda ahkam keser. Zavallılar. Bütün herkes için geçerli bu. Hem solcusu hem sağcısı için. Yazarı da aynı nane bilim adamıda. Allah aşkına toplum adına ne yaptıklarını gördünüz? Köşe kadılığı yapıyor hemen hemen hepsi. Nadirattan olanlar elbet var. Yazdıkları bir işe yaramaz. Ne bir çözüm sunar ne bir yön gösterir. Ağız dalaşı varsa yoksa. Hepsi korkak. Ücretli köleler. Beyinleri kifayetsizler. Birileri yüz milyarlar alıyormuş yekun olarak. Peki ne yapıtı bu insan bugüne kadar. Hangi toplumsal projye imza attı. Hengi toplumsal kazanımı sağladı. Çok iyi araştırmacıymış. Geç bunları babam geç. Ne yapmış ona bakarım ben. Dalkavukluktan başka. İnanın ne sağcı basında ne solcu basında toplumsal kurtuluş, toplumsal kazanım, toplumsal değer adına bir şeyler yapanı görmedim. Birkaç istisna dışında. Ayıp. Günah. Yazık. Resmen soyguncu bunlar.

 

 

Tarih: 21.03.2009 Okunma: 590

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Ömer Temel

21.02.2009 - 14:37

Sevgili Pınar Atay hep böyledir...yüreğinin hassas ve ince atımlarında hep birilerinin derdi kaygısı yatar...Anadolu'nun sosyal yorumcusudur...severek ve hissederek okudum...Güzel yürekli arkadaşıma selamlar sevgiler gönderiyorum İstanbul'dan...

Ömer Temel

21.02.2009 - 14:37

Sevgili Pınar Atay hep böyledir...yüreğinin hassas ve ince atımlarında hep birilerinin derdi kaygısı yatar...Anadolu'nun sosyal yorumcusudur...severek ve hissederek okudum...Güzel yürekli arkadaşıma selamlar sevgiler gönderiyorum İstanbul'dan...