SADECE DÜŞÜNÜN...50...

Özgür DENİZ - 07.11.2020

İlk evvelde şu vuzuha kavuşmalıdır kardeşim. Karakterli mi olmalıyım karaktersiz mi? Doğru mu olmalıyım yanlış mı? İyi mi olmalıyım kötü mü? Ahlaklı mı olmalıyım ahlaksız mı? Adil mi olmalıyım zalim mi? Batıla mı itibar etmeliyim hakikate mi? Onurlu bir hayat mı yaşamalıyım onursuz bir hayat mı? Emrolunduğum gibi dosdoğru mu olmalıyım yoksa eğri büğrü mü? Bu eksenden bakmak zorundayım, zorundayız. Sonra da şerefsizce, münafıkça davranmamalıyız. Ona göre değerlendirme yapılması icap eder. Buyursun birisi hangi minvalde ve temellerde bir yaşam önermek istiyorsa önersin ve ona göre bir yaşam tayin edelim kendimize. Ki, sonra niye böyle yaşıyorsun denilmesin onursuzca. Yanlışa yanlış, doğruya doğru derim kardeşim. Yanlışı isterse bir diktatör, isterse bir padişah, isterse bir kral yapsın farketmez. Doğruyu isterse gariplerin en garibi yapsın farketmez. Ne yani kral yanlış yapınca doğru, garip doğru yapınca yanlış mı demek zorundayım. Böylesi bir pezevenkliğe, münafıklığa hayır diyorum. Düşünceleri bir kenara bırakalım. Çünkü önce insanlığın geldiğini, geleceğini, gelmesi icap ettiğini artık fark ve idrak etmiş durumdayız, bunu beceremediysek bile becermek zorundayız gayrı. Çünkü insan olmadığımız (((dürüst, doğru, hakikatli, ahlaklı, adil, iyi vs.))) vakit, düşüncemizin hiçbir kıymet-i harbiyesi olamaz. Benim önüme iki de bir Müslümanlığını süremez kimse. Sen şerefsizsen, bana ne senin Müslümanlığından sefil pislik. Düşüncen tertemiz (((kendi değerlendirmene göre))) olsa dahi, sen kirliysen şayet, düşüncen temiz diye seninde temiz görülmen diye bir şey kabil değildir. Ki, bu adil de, ahlaki de değildir. Çünkü bu ahmaklıktan ve bizleri de yanıltan bir şey olmaktan başka bir şey değildir. Herkes herkese nasıl bir hayat önerir, önermektedir? Galiba bizim en büyük açmazımız, riyakârlığımız, samimiyetsizliğimiz, münafıklığımız, sefilliğimiz tam da burada gizli. Hep olumlu yönde bir kişilik olarak hayat sahasında tecessüm etmemiz istenirken, o yönde tecessüm ettiğimizde en büyük sıkıntılarla karşılaşmaktayız. Doğruyu söylediğimiz zaman dokuz köyden de kovulmaktayız. Peki, niye böyle olmaktadır? O zaman insan olmamız istenmemektedir ama isteniyormuş gibi yapılmaktadır değil mi, yani böyle bir niyet çıkmaz mı buradan? Hem iyi, doğru, dürüst, ahlaklı vb. minvalde bir kişilik olmamız istenmektedir ama öyle olunca tecziye edilen yine böyle olanlar olmaktadır. Peki, bu amansız paradoks nasıl izah edilecektir? Şayet ahlaklı olmam isteniyorsa, istenilen şekilde mi ahlaklı olmalıyım yoksa nasıl ahlaklı olunması iktiza ediyorsa öyle mi ahlaklı olmalıyım? Maalesef istenilen şekilde ahlaklı olunmamız istenmektedir, nasıl ahlaklı olunması icap ediyorsa o şekilde değil. Peki, bu gerçekten insanlık mıdır, şerefli bir yaklaşım mıdır? Ve her şeyden önemlisi Allah’ın dini ne demektedir? Sen emrolunduğun gibi dosdoğru olmayacaksın ama sana yanlış dediğim zaman suçlu bendeniz olacam öyle mi? Tükürürüm lan senin pezevenkliğine. Bana maziden dem vurup durmayacaksın arkadaş. Bana fatih lazım değil, Fatih gibi oldun mu, olabildin mi, olabiliyor musun onu göreyim ben. Bana Hz. Ömer lazım değil, Hz. Ömer oldun mu, olabildin mi, olabiliyor musun onu göreyim ben. Hadi buyuralım Fatih’i ve Hz. Ömer’i anlatalım, var mısınız? O yürek var mı? Hadi bakalım Fatih’in zerresine, Hz. Ömer’in zerresine sahip misiniz doğrulayalım mı bi? Yürek ister yürek, öyle laf cambazlığı ile olmaz bu işler, Allah ile aldatmayla olmaz bu işler. Önce insan olacaksın, sonra o insanlığın üzerine kimliğini bina edeceksin.

Tarih: 07.11.2020 Okunma: 304

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?