İNSAN VE TİCARET İLİŞKİSİ ÜZERİNE...

Özgür DENİZ - 15.08.2017

İnsandan çoook bahsettik, şimdi birazda ticaretten bahsedelim ama elbette yine insan ile ilintilendirerek. Ticaret diye bir olgu var mı? Hayat bir ticarettir diyebiliriz tabir caizse. Trampa işlerine günümüzde ticaret denilmektedir. Yani mal verip para almak, bir anlamda değişim yapmak. Üretiyorsun ve arz ediyorsun, talepte bulunuyorsun ve tüketiyorsun. Diğer bir tabirle ticarete tecime, bunu gerçekleştirene de tecimer denir. Eskilerin kullandıkları bir tabirdir bu. Rızkı temin etmenin genel geçer bir yoludur ticaret? Peki, ticareti kim ve neyle yapar? İnsan ve sermayedir bunun cevabı elbette. Sermaye derken parayı kastediyoruz kuşkusuz. Tabi burada insanın da haddizatında bir sermaye olduğunu sarf-ı nazar edemeyiz. Eğer meta anlamında sermayeniz yoksa ticaret yapmanız imkânsızdır. Zira hayat, bir anlamda, bir alım satım işidir. Bu alım satım işleri de parasız olmaz. Para elbette burada bir araçtır ve amaçlaştırılmamalıdır. Ticaretin sürekliliğini sağlayan bir olgudan ibarettir. Tamam, parasız ticaret olmaz da, peki bu ticareti yapan olmadan ticaret olur mu? Kuşkusuz olmaz ve ticarette en önemli unsur da, kendisi olmadan ticaretin de olmasının imkânsız olduğu şeydir yani insandır. Ki en önemli ve en olmazsa olmaz unsurda insandır. Bizim de asla önemsemediğimiz unsur da insandır. Oysa hayat insan odaklıdır ve insanın çevresinde döner. Para, esasında tali bir unsurdur. Hadi devasa bir sermaye terakümü yapın ama o sermayeyi çekip çeviremeyecek ve işten anlamayan insana teslim edin bakalım ne olacak. Biz haddizatında en mühim unsuru unutuyoruz ve umursamıyoruz. Önemli olan sermaye iddihar eylemek değil, insan yetiştirmektir. Para, maddi bir sermaye ise; insan, manevi bir sermayedir. Para yoksa insan hiç olmaz ama insan olmazsa para hiçlikten kurtulamaz. Hangi mesele olursa olsun, kalitesiz insanın elinde heba olur gider. Her türlü mesele de kaliteli insanla büyür. Bu ister ekonomik olsun, ister siyasi olsun, ister sosyal olsun, ister eğitim olsun fark etmez. İlk yatırım insana yapılmadıkça, yapılan her yatırım berhava olmaya mahkûmdur. Vasıflı insan deriz, karakterli insan deriz, kişilikli insan deriz, güvenilir insan deriz, peki niye deriz bunları? Peki, niye umursamayız bunları? Büyük bir şirketiniz olsun. Layığı ile çekip çevirmekte olun. Ki gün gelir insan da yorulur, tükenir ve kenara çekilmek ister. İşte o gün gelsin ve işinizden elinizi ayağınızı çekin. Ama yetiştirdiğiniz biri de olmasın ve işinizi yetişmeyen insanın eline bırakın. Onca emekle, onca özveri ile belki de sıfırdan başlayıp büyüttüğünüz şirketiniz ne olur? Bir anda koskoca bir hiç oluverir. Olur mu? Olur. Eğer işinizi büyütürken, yarınlar için büyüttüğünüz bir insan yoksa boşuna yaşamışsınız, işinizi boşuna büyütmüşsünüz demektir ve siz, filhakika bir hiçmişsiniz! Ama para, gözünüzü örtmüş ve size, bir hiç olduğunuz halde hep olduğunuzu sandırmış ve siz de bu düşünceyle aptalca avunmuşsunuz.  Maalesef günümüz dünyası da bu düşünceyle avunup durmaktadır, yarınları düşünmeden. 

Doktor ülke koruyamaz, asker hasta tedavi edemez. Koruyabilir mi? Edebilir mi? Herkes kendi işini yapar ama herkes kendi işini doğru yapmalıdır. İşini doğru yapanlarda onurlandırılmalıdırlar. Ama doğru işin olması için doğru kişinin de olması gerekir. Doğru kişi doğru işi yapmazsa, insanı da, halkı da, devleti de uçuruma götürür. Bizler maalesef vasıflı insanlar yetiştiremiyoruz, yetişmiş vasıflı insanları da öldürüyoruz bile göre. Bu her alanda, her işimizde böyle maateessüf. Eğer işi yapacak olan kişi değişmezse, işin nasıl yapılacağını gösteren ilkelerin değişmesinin hiçbir hükmü yoktur, olmaz, olamaz. Siz istediğiniz gibi kağıtları karalayıp değiştirin, eğer işi yapacak vasıfta insan olmazsa ne anlamı olur? Bilakis, işi yapacak vasıflı kişi varsa, zaten kağıda küreğe de lüzum yoktur tabir caizse. Eğer tırnaklarınızla büyüttüğünüz ticarethanenizden ayrıldığınız vakit, geride sadece birkaç maddeden mürekkep ilkeler yığını bırakıpta, yetişmiş ve vasıflı bir insan bırakmadıysanız, vay halinize! Çünkü o ticarethaneyi büyütüp, geliştirecek, oraya terakki kaydettirecek olan birkaç satır yazılmış kağıt parçası değildir, bıraktığınız yetişmiş ve vasıflı insanlardır. Eğitmediğiniz, talim yaptırmadığınız bir askeri düşman hattına gönderebilir misiniz? Gönderirseniz ne olur? Ucuz, basit, küçük çıkar hesaplarıyla olacak işler değildir bunlar. Maalesef çok kolay harcıyoruz insanlarımızı. Bozuk para harcar gibi. Kaybettiğimizin ne olduğunu bir bilebilseydik keşke.  Maalesef yalan bir dünyada yalan bir hayatı yaşıyoruz. Avunup gidiyoruz. Birbirimizi kandırıyoruz sadece ve bunu da marifet addediyoruz. İri ve büyük laflar ediyoruz ama hiçbir anlam ifade etmediğini kendimizde biliyoruz ettiğimiz kallavi lafların. Fakat yazık ediyoruz. Bugün ne okuduğunu bilmeyen, okuduğu şeyi anlamayan, anladığını yanlış yorumlayan halk haline gelmişsek, bu nasıl olmuştur hiç düşündük mü? Medeniyetleri kuran, insanları doğru işe, işlere doğru insanları kanalize eden gerçek sermayeye sahip olmadığımız müddetçe yani bilinçli insanlara sahip olmadığımız ve insanları bilinçlendirmediğimiz müddetçe asla başaramayacağız! Bir aşiretten dev bir imparatorluk nasıl çıkmıştı hiç düşündük mü? Hangi sermayeydi bunu başaran? Sahi biz kimiz? Bizim derdimiz ne? Ya da bir derdimiz var mı? 

Son tahlilde; insanı bilmeden, tanımadan, anlamadan yapabileceğimiz hiçbir iş yoktur, yapsakta sonuçlandırabileceğimiz hiçbir iş yoktur. Maalesef insan dediğimiz sermayeyi kullanamıyoruz, ki haddizatında böyle bir sermayeye de sahip değiliz. Sahipsek eğer, buyurun gösterin Itri’nizi, İbn-i Haldun’unuzu, misal! Gerçek, acıdır! Acı, gizlenemez!

 SÖZLER:

""En yüce ve büyük değer olan insanı, çıkarlarımıza ulaşmak için ürettiğimiz yapay değerler uğruna harcıyoruz. Ama asıl kendini harcıyor, harcatıyor insan.""

Bendeniz 

""Meta düşkünlüğünüz sizi esir düşürdü. Esirlik, sizi, metaya daha da düşkün kıldı. Düşkünleşince düştünüz. Düşünce basit birer metaya dönüştünüz. Düştüğünüz yerde yükseliyorlardı. Siz düştükçe yükseldiler. Yükseldik sandınız yükselttikçe. Yaşamadınız, yaşamaları için yaşadınız ama yaşamak içindi tüm mücadeleniz. Yaşatmadığınız kendinizdi anlamadınız. Anlasaydınız kendiniz yaşardınız. Yaşamak için metanın prangasından kurtulurdunuz. Böylece pranga vuranlardan kurtulurdunuz. Çünkü sevmeniz zaten prangaya aşkınızın ilanıydı ve ilan-ı aşkınız, düşmanlarınızın yaşama güçleriydi. Sizin daha fazla aşık olmanız işlerine geliyordu. Çünkü onlar daha fazla yaşayacaklardı böylece. Meta yaşamazdı, yaşayan sizdiniz ama metayı yaşattınız yaşamayı feda ederek. Oysa metaya düşkünlüğünüz zaten içinizde taşıdığınız prangaydı. Hiçte işe yarayan bir şey değildi bu. İşe yarar sandınız, işine yarayanları bilmeden. Siz harcanırken, birileri çoğalıyorlardı durmadan. Koruduğunuzu zannediyordunuz korurken, koruduğunuz kendiniz olmanız gerekirken. Meta sizi metalaştırıyorken, siz feda oluyordunuz meta uğruna. Uğruna feda olduğunuz meta, sizin yaşamanız uğruna değildi ama.""

Bendeniz

""Elhamdülillahirabbülalemin! Çalışmanın, ter akıtmanın, gözyaşı dökmenin, kutsal emeğin ürünü kadar değerli olan ne var ki şu dünyada? Herkese çalıştığı vardır elbette! Fakat iş bununla bitmiyor tabi ki, bir de arkası var bunun. Ve terin, yaşın, emeğin karşılığını teslim etmek kadar erdemli, haysiyetli bir duruş, davranış var mı şu dünyada? Tabi yapılabiliyorsa! Ve bu duruşa sahip olup bu davranışı sergileyen kadar şerefli kim olabilir ki bu dünyada? Tabi yapabiliyorsanız! Çalışın çocuklar; özveriyle, inatla, umutla, inançla çalışın. Hayat; çalışmak ve mücadele etmektir. Başardınız ve başaracaksınız! Aklınızı kullanmaktan vazgeçmeyin! Aklınız ışığınız, aşkınız kuvvetiniz olsun. Yolunuz açık ve aydınlık olsun. Mutlu yarınlar, güneşli günler diliyorum. Yarınlar sizin!""

Bendeniz 

""Savrulup gidiyor insan dediğin. Tükenip gidiyor ömür dediğin. Bitiyor her şey ve birgün her şey bittiğinde; keşke olmasaydı, keşke yapmasaydım demeyecek şekilde yaşayın. Tek bir insançocuğuna zulmetmeyin, hiçbir yüreğe acı ekmeyin, hiçbir gözün derinliklerinde ki yaşama sevincini yok etmeyin, hiçbir yüzde ki tebessümü soldurmayın. Aklınızı kullanın, vicdanınızın tınılarını işitin, yüreğinizin şarkısını dinleyin!""

Bendeniz
Tarih: 15.08.2017 Okunma: 710

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?