TÜRK MİLLETİ...3...

Özgür DENİZ - 13.05.2012

Türk Milletinin, atalarından, Mete’nin düşmanlara aman vermediği, Atilla’nın Papaya diz çöktürdüğü de bir geçektir. Ve daha nice gerçekler vardır. Keşke kendi tarihimizin bütün saklı hazineleri kendi dağlarımızın içinde olsaydı da her şeyiyle ortaya çıkarabilseydik. Kimbilir, belki de, Papa’nın bugün yaptıklarının arka perdesinde, Türk Milletine duyduğu derin kin vardır. Hâlâ, bir Türk hakanının karşısında diz çökmesini kendine yedirememektedir ve hatırladıkça kini nüksetmektedir kimbilir. Ve Türk Milletine manevi sahadan bir darbe vurmak peşindedir. Boynu çekilemeyen bir milletin boynuna zincir vurma meselesidir mesele. Savaşla diz çöktürülemeyen bir milletin, evcilleştirilerek uysal koyun gibi olmasını sağlamaktır. Ama Türk Milleti uysal koyun değildir, boynu çekmeye gelmez. Boynuna zincir vurmak kimsenin haddi değildir, o zincirler bedenlerde parçalanırlar. Özgürlüğüne delicesine tutkun bir milletin boynuna tasma takmaya yeltenmenin bedeli çok ağırdır elbette ki. Oğuz Kağan Destanı ve Ergenekon Destanı, Türk tarihinin meşhur destanlarındandır. Evet, mutlak manada gerçek oldukları şüpheli bile olsa yine de gurur duyulacak hatıralardır bunlar. Zira en ufak delilleri olması hasebiyle, gerçekliklerinin olma ihtimali de vardır. Olmasaydı, yazılı bir belgesi de olmazdı. Ki, Oğuz Kağan Destanına dair yazılı bir belge mevcuttur, malum. O sözlü ve yazılı belgeler dün üretilmişte değildir. Asırlardan asırlara aktarılarak gelen bir şeydir. Yani yüz yıllık bir mesele olsaydı, belki kasıtlı üretilmiş diyebilirdik ama öyle değil çok şükür.

 

Zaman gelmiş ve nice badirelerden geçmiş Türk Milleti peyderpey İslam Dinine iltihak etmeye başlamış. Söylentilerde olduğu gibi, ilk geçişi asla toplu şekilde değildir. O meşhur toplu geçişten önce de dine girenlerin varlığı mevcuttur. Ve İslam dinine geçmesinde, yaşadığı hayatın muhakkak olarak katkısı vardır. Zira belki adı İslam olmayan ama kendisi İslam’a benzeyen bir hayat yaşamaktadır. En basitinden, İslam’ın şiddetle reddettiği yalan olgusu, Türk Milletinin indinde de çok büyük bir ahlaksızlık olarak addedilmekte ve yalana başvuran tecziye edilmekteydi. Düşmana kin duyulsa bile, esir düştüğünde adaletsizlik edilmezdi. Alpaslan ve Romen Diyojen olayını hatırlamakta fayda vardır. En güzel şekilde ağırlanan ve güvenli şekilde ülkesine dönmesi sağlanan düşman komutanı kendi ülkesinde katledilmiştir, ne garip. Aile yapısına verdiği değerde, İslam’la benzerlik göstermektedir. Yine gaza konusu da, İslam Dininde ki cihatla örtüşmekte olup, Türk Milletinin Yüce İslam Dinine girişinde en büyük etkenlerden biridir. İslam Dini, Türk Milletinin bir arada olmasını sağlayan en büyük etkenlerdendir. Zaman içerisinde diğer dinlere geçen Türk Milletinin boylarından hiçbirisi kimliklerini dahi koruyamamıştır. Ama İslam’a geçen Türk Milleti hem İslam’la yücelmiş hem de kimliklerini koruyabilmiştir. Vatan konusunda ki tavizsiz duruşları da, İslam’la ilintili gibidir. Zira yurtları işgal edilenlere cihat etmelerini emretmektedir Allah. Türk Milleti de, yurt savunmasında kesinlikle duyarsız kalmamıştır. Hiçbir hükümdar, topraklarını kendi malı gibi görmemiş ve bütün bir milletin malı olarak değerlendirmiştir. Düşmana başka konularda taviz vermiştir gerektiği zamanlarda belki, ama toprak konusunda asla taviz verdiği görülmemiştir. Buna Mete’nin ve Sultan Abdülhamit Han’ın tavırlarını örnek olarak gösterebiliriz. Türk Milleti, cennet ve cehenneme de inanıyordu kendi inanışları doğrultusunda. Bu da, İslam’daki cennet, cehennem inanışına benzer bir inanıştı.

 

Türk Milleti, putperestliğe ve Hıristiyanlığa geçmeye çalışan boylarına karşıda mücadele vermişlerdir. Türk Milletinin şöhreti zamanında dillere destan bir hal almıştı.  Her komutanın kahramanlıkları bir anda yayılıyordu. Düşmana korku, dosta güven veriyordu. Eğer İslam olurlarsa, hiçbir gücün İslam’ın karşısında duramayacağı inancı yerleşmişti yüreklere. Peygamberimize atfen söylenen ve birer iftiradan ibaret olan sözlerin aksine, Peygamberimizin, Türk Milleti hakkında şöyle söylediği ve bunun da Kaşgarlı Mahmut tarafından nakledildiği ifade edilmektedir. Peygamberimiz diyorlar ki; ‘’Türk diye bir kavim vardır, onların dilini öğreniniz, çünkü Türklerin uzun zaman sürecek hâkimiyetleri vardır.’’ Evet, sahih ya da değil orasını kesin olarak bilemeyiz ama mantığa vurduğumuz zaman ve tarihe baktığımız zaman gerçekliği gün gibi açıktır. Zira Türk Milletinin hâkimiyeti gerçekten de çok uzun zamanlar sürmüştür. Ve bu zamanlar içerisinde daima İslam’ın saflarında yer almıştır. Meşhur Arap edebiyatçısı olan Cahiz, Türkler hakkında şunları söylemektedir; ‘’Savaş sanatı, Türk’e, bilgi, tecrübe, siyaset ve sair yüksek vasıflar kazandırmıştır. Türk daima sözünde durur ve hile bilmez. Türk Hakanı, hileyi sadece savaşta da olsa yapmak zorunda kaldığını üzülerek belirtir ve ikiyüzlü olanları daima en kötü insan sayar. Arap ordularını Türkler kadar titreten başka bir millet yoktur. Türkler daima soylarıyla iftihar ederler, vatanlarına ve dillerine çok bağlıdırlar. Düşmanlar esir alınca, onlara iyilik ve ikram eder, âlicenaplık gösterirler.’’ Buradan Türk Milletinin takvaca da üstün bir yerde olduklarını çıkarabiliriz. Üstelik meşhur bir Arap edebiyatçısının dilinden aktarılmaktadır bu sözler.

Tarih: 13.05.2012 Okunma: 606

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?