HERŞEYE YENİDEN BAK...

Özgür DENİZ - 07.05.2012

‘’Şimdi yeryüzüne geri dön. Aklın karışmış ve kalbin kararsızsa, yolu açıkça göreceğin yere, en başa geri dön.’’ Buda  

 

Evet, her şeye en baştan yeniden bak dostum. Zira her şeyi karıştırmışsın ve hiçbir şeyi net göremiyorsun. Göremediğin için, gerçek olarak bildiğin ve hazmettiğin şeylere tersmiş gibi algıladığın gerçekleri reddediyorsun ve bunu yapmakla kurtuluşunu, umutlarını ve mutluluğunu reddettiğinin farkında bile değilsin. Korkma dostum! Sen yürekli olduktan sonra, gerçekler seni daha da güçlendirir ama gerçek bildiğin fakat yalan olan şeyler seni daima güçsüz düşürecektir. Çünkü senin gerçek sandıkların, sürekli olarak sömürülmeni intaç etmektedir. Gerçekleri öğrenme mücadelen ve öğrendiklerini sorgulama girişimin ise korku imparatorluğunun baronlarını korkutmaktadır. Öğrendiklerini sorgulamayanlar, sürekli olarak hayatın tozunu yutmak zorunda kalacaklardır. Sorgulama cesaretini gösterenler ise, tozu dumana katacaklardır ve üzerlerinde ki yalanlarla yüklü tarihi atacaklardır. Hz. İbrahim atamız öyle yapmadı mı? Sorarak ve yalan olanları atarak, yüce hakikate ulaşmadı mı ve yalan yüklü tarihi atıp yeni bir tarih ve hayat kurmadı mı? Yalanlar putların dostudur ama gerçekler putlara düşmandır dostum. Putlaştırmak ve putlaşmak, ebedi olarak yalanla yaşamaktır. Çünkü insan değişmektir, değişmeyen hayvandır dostum. Öyleyse değişen insan, bir ömür aynı halle yaşayamaz. İnsan evrime tabidir dostum. Ama maymunların evrimine değil. İnsan, insan olma hasebiyle evrime tabidir. Zira insan değişen bir varlıktır. Tabi öz itibariyle değil, yüz itibariyle yani görüngü itibariyle ve tabiata müdahalesi yönüyle. İnsan, fıtrat olarak değişmez dostum. İnsan fiziki olarak değişir ve maddi hayatı değiştirir.

 

İnsan zekâ sahibidir dostum. Ve zekâsı aracılığı ile doğayı, maddeyi, hayatı ve yaşam araçlarını değiştirir ve geliştirir. İhtiyacı olanı keşfeder ve onu üretir. İşte bu minvalde bir evrime tabidir. Yoksa ilkeldi, hayvandı ve insan oldu, medeni oldu anlamında değildir. Bunu iddia edenler, hayatın görüp görebileceği en büyük aptallardır. Zira insan, en başından beri, bir cemiyet halindeydi, medeniydi ve bildiğimiz anlamda insandı. Ne ilkeldi, ne bir hayvandı. Hiçbir indi mülahaza bu gerçeği yok edemez. Allah’ın hakikati bir güneşse, insanın yalanı ufak buz parçasından başka bir şey değildir. İnsan, zekâsı itibariyle değişime tabidir. Çünkü zekâ, onu değişime zorlar. Ama hayvanlar içgüdüleriyle yaşarlar ve içgüdü kendiliğinden oluşumların, önceden belirlenimlerin temelidir ve değişimi tetikleyicilikten uzaktır. İşte bu nedenle, zekâ sahibi olan insan, içinde yaşadığı cemiyeti çok iyi tanımalıdır. Tanımadığı zaman, ne yolunu bulabilir, ne cemiyetine hizmet edebilir ne de sürçmeden yürüyebilir. Çünkü insan, bir cemiyet içinde yaşamaya uygun biçimde yaratılmıştır ve cemiyetsiz yaşayamaz.

 

Gerçekleri öğrenmen, temellerine isyan edeceğin anlamına gelmez dostum. Bilakis temellerine daha sağlam şekilde tutunacağın anlamına gelir. Çünkü tanımadığın şeyi sevemezsin, bilmediğin şeye gönül veremezsin. Zira yalanlarla, yüce ülküler taşınamaz. Yüce ülküleri taşımak, gerçekle buluşmakla doğru orantılıdır. İşte bu yüzden, hayata yeniden bakmayı denemelisin ve bunu başarmalısın da. Aynı kalırsan, hayvandan farkın kalmaz dostum. Ama senin aynı kalman ve hayvanlaşman istenmektedir. İşte buna isyan etmelisin. Sen insan’sın, sen İslam’sın, sen Müslüman’sın dostum. Bilmelisin bunu. Seni mıhladıkları yerdesin hala ve yerinden çıkmalısın. Merak etmelisin, sormalısın, durmalısın ve düşünmelisin. Bugüne kadar inandıkların sana ne verdi? İnanmaktan kaçtıkların ne kaybettirdi? Senin kulağına hakikat diye yalan fısıldayanlar aslında kimlerdi? Ve yalan diye bildiğin gerçekleri fısıldayanlar kimlerdi ve bu gerçekleri yalan olarak algılamanı sağlayanlar kimlerdi? Bunları yeniden düşünmelisin ve yeni bir bakış açısına yönelmelisin dostum.

 

Sor mesela; Kara Eylül’de, genç fidanların hayatlarını karartanlar kimlerdi, onları kimler yemlemişti ve yallamıştı? İdamların en dipteki gerçek sebepleri neydi? Herkese acı bir mazi bırakıp, herkesi o mazide mıhlayıp hakikatten uzak tutmak olamaz mı acaba? Niçin, insanlarımızı, muhtelif ideolojilerle paramparça etmişler ve edebilmişlerdir? Nasıl olmuşta, öz be öz atalarını terk eden insanlar, sahtelerinin peşlerine takılmışlar? Dinimiz nasıl olmuşta irtica olmuş? Vatanperver gençlerimiz nasıl olmuşta, Kur’an’sız vatanperver olunabileceğine inandırılmışlardır? Niçin kitabımıza ve gerçek atalarımıza vermediğimiz değeri, değer vermememiz gerekenlere veriyoruz? Gerçek kurtuluş Kur’an’ın hâkimiyetinde iken, niçin başka mecralarda arıyoruz? Ve böyle bir söylemde bulunanı niçin mürteci olarak damgalıyoruz, kâfirlerin yaptıkları gibi? Terör nedir ve kimler tarafından desteklenmektedir diye sorgulamamak nedendir? Niçin bir Müslüman kardeşimizden esirgediğimiz sevgiyi, bir İslam düşmanına fazlasıyla veriyoruz? Milliyetçilerle, İslamcıların arasını açanlar kimlerdir? Bu iki kesimin güç birliğinden korkanlar ve bu güç birliğini engelleyenler kimlerdir, amaçları nedir? Bu iki kesimi, Kur’an temelli vatan, ahlak ve adalet davasında birleşmekten uzak tutanlar kimlerdir? Kur’an temelinden güçlenmeyen bir bakış, doğruyu görebilir mi? Atatürk’ün arkasına saklananlar acaba gerçek bölücüler olamaz mı? Kapitalistlere karşı niçin gerçek mücadele verilemiyor? Politikacılar niçin hep yalan söylerler? Ya da bu ülkede doğruyu söylemek gerçekten felaketi mi getirir? Niçin din diyenler, dinden korkarlar ve vatan diyenler, vatana gerçekten sahip çıkmazlar? Niçin hem Müslümanlık’tan dem vururuz hem de putlara taparız? Hem Allah deyip hem de tağutlara inanmakta ne demek oluyor? Ve bütün bunları söylediğimiz zaman, niçin yobaz oluyoruz? Hani bilim sormak demekti? Hani bilim putlaştırmaya karşıydı? Mutlak ve yegâne kurtuluşun İslam’da olduğunu iş işten geçtikten sonra mı öğreneceğiz?

 

Son tahlilde; ‘’AKLETMİYOR MUSUNUZ?’’ diyor Allah, her verdiği misalden sonra. Evet akletmiyoruz. Akletseydik şayet, hayata bir kez de olsa yeniden bakmayı deneyebilirdik ve yeni bir yol bulabilirdik ya da zaten doğru olan yola girebilirdik.

 

 

 

NOT:

Sevgili dostlarım, sürekli söylemek istediğim ama hep unuttuğum bir mevzuyu ifade etmek istiyorum ama yanlış anlamamanızı istirham ediyorum. Çünkü hakikatken gönlümden gelen bir şeydir bu. Benim, yazılarımda, başkalarına ait olarak aktardığım sözler, seçme sözlerdir. Bizatihi, yaptığım okumalar esnasında, satır aralarından alıntıladığım sözlerdir. Öyle, sözlerin derlenip toparlandığı kitaplardan kalıplanmış şekilde iktibas yaptığım ya da internetten rastgele indirdiğim verili sözler değildir. Bir emek ve çaba sonucu ulaşılmış sözlerdir ve derin sözlerdir. Bu yüzden yazımı önemsemeyebilirsiniz ama bu sözleri önemsemenizi istirham ederim. Bir bilgi olarak bunu aktarma ihtiyacı hissettim naçizane. Çünkü ne internette ne de sözlerin toparlandığı kitaplarda derin anlamlı sözlere rastlamak kolay değildir.

Tarih: 07.05.2012 Okunma: 848

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?