GERÇEKLER ÇOK ACIDIR

Özgür DENİZ - 15.06.2008

            Merhaba,

Mutluluğu ve umudu için dövüştüğüm sevgili ülkemin şerefli evlatları.

  Tam Bağımsız Türkiye idealinin haysiyetli davacıları.

 

Hayat ne kadar saçma ve boş geliyor artık değil mi? İdealler bitmiş, ümitler tükenmiş, insanlar maddi haz peşinde sersem ve sarhoş olmuş. Herkes mevcut kapitalist düzende yaşamın kırıntılarıyla avunmaya çalışıyor, statükoyu değiştirmektense mevcut zeminde kendine bir yer bulma derdinde. Ve bu durum hayatı tahmin edilemez derecede acılaştırıyor. Ve bu uğurda, insanlar bütün ilke ve ideallerinden vazgeçmeye gönüllü maalesef. Asla hoşnutsuzluk yok kötülüklerden. O kadar kanıksanmış ki çirkinlikler. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı revaçta – amerikancı cemaat telakkisi - Yazık bin kere yazık. Hayat iyice çekilmez oldu. Gerçekten çekilmez oldu. Ölüm korkusu kalpleri o kadar sarmış ki, sormayın gitsin. Gemisini kurtaran kaptandır gibi bencil ve sefil bir zihniyet yaşamı acılaştırdı.

 

Çaresizlik, çaresizlik, çaresizlik... Bilin dostlarım bilin. Kapitalizm insanları zincire vurmadan önce uyutur, uyuşturur. Uyutmak için de rengârenk barınaklar - partiler, cemaatler – oluşturur ve her barınağın kapısına da bir bekçi tayin eder ve böylece kitleleri oto kontrole tabi tutar. Her türlü boş ve anlamsız meşgalelerle onları oyalar durur. O kitleler zannederler ki, kutlu bir hedef için yürüyoruz, yüce ülküler ve idealler için yaşıyoruz – amerikancı cemaatlerin ahmakça ve safça düşüncesi -Hayır, bin defa hayır ki, onlar vahşi ve aşağılık kompradorların çıkarlarına ve değirmenlerine su taşıyorlar. Son tahlilde, küresel ticaret baronlarının yüksek tapınaklarına hizmet ediyorlar.

 

 İnsanlık öyle bireyselleşti ki – birey olmak çok farklı ve yüce bir şey – herkes birbirinden bihaber. Toplum depolitize edildi ve bu gayenin sadır olması için dezenformasyon faaliyetleri ivme kazandı – depolitizasyon vakıası bilinçli bir şekilde gerçekleştirildi, zira burjuva tutunamazdı. Tutunması ve hâkim olması için halkı depolitize etmesi şarttı – şöyle geçmişe bir bakın ve tarih ırmağında bir yıkanın bakalım. Ne görüyorsunuz? Bizim siyasi teamüllerimizde Abbasiler dönemi İslam toplumunu depolitize etmede çok başarılı bir dönem değil mi? Hâlbuki Emeviler sahip oldukları güçlü ırki fonksiyona, siyasi uyanıklığı ve muhaliflerini ezmek için başvurdukları sertliğe rağmen hâkimiyetlerini bir asırdan fazla sürdürememişlerdir. Bu güçlü rejimin ömrünü azaltan şey, Müslüman halkın devrimden aldığı siyasi ve politik duyarlılık idi. İşte, Emeviler, halkın depolitize olma-ma-sının bedelini bu şekilde ödediler. Tabi bu harika bir şey, çünkü, zulmü engelleyecek bir irade mevcut, keskin bir şuur, ödünsüz bir bilinç ve sağlam bir mukavemet sahibi halk.

 

Halktaki bu keskin bilinci ve duyarlılığı müşahede eden Abbasiler uyanıklık yaparak, halkı depolitize etme yoluna başvurdular. Peki, bunu ne şekilde yaptılar da başarılı oldular? Kültürel yayılma, ilimperestlik, maddi terakkiyat, sermaye terakümü, siyasi nüfuz, dini şiarları tanzim yoluyla – bugün amerikancı cemaatlerin, dini, sermayenin yapısını sağlamlaştıracak şekilde tanzim ettiği gibi- İslam adına, dünyada elde ettikleri ilerlemeler ile halkı uyuşturdular. Aydınları da, kelam, fıkıh ve felsefe sorunları içerisinde boğarak uyuşturdular- tıpkı amerikancı cemaatin müntesiplerini kırmızı kitaplarda boğması gibi - Kısacası, halkı depolitize ettiler. Kapitalizm ve emperyalizm de bugün aynı şekilde hareket ederek, rengarenk ideolojilerle, cemaatlerle, bin bir türlü tutkularla, tüketümperest bir toplum oluşturmayla, sportif ahmaklıkları artırmayla, televizyon kültürüyle, cinsellik – moda – meyhane - müzik ve yalancı özgürlükle gözleri kör etmiş, her nevi hokkabazlık ve muvazaa ile halkı ‘depolitize’ ederek arzuladığı hedefe ulaşmıştır ve ortaya, bugünkü gibi, boş, anlamsız, ufuksuz, idealsiz, değerlerinden soyutlanmış kuru bir kalabalık yığını çıkmıştır.

 

Haddizatında insan, topluma ve doğaya müdahale ederek değişime ve dönüşüme öncülük eden bir varlıktır. Yani, dönüşümün öznesidir. Bu mevzuda katalizör bir canlıdır. Dolayısıyla, kendisini siyasi bir varlık olma gibi tefrik edici özelliğinden soyutlayan insan, kendine münhasır en yüce kabiliyet tecellisini heba eden insandır. Ne acı ki, toplumların mukadderatına tebelleş olan tufeyli güçler, mütemadiyen, halkların siyasi bir bilince erişmelerinden tedirgin olmuşlardır – bundan en fazla amerikancı cemaatler ürkmüşlerdir - Ama bahsettiğimiz gibi, halkın depolitize edilmesi, komprador burjuvazinin siyasi otoriteyi tekeline almak için bugün keşfettiği bir yöntem değildir.

 

Bugün kapitalist düzenler bütün farklılıkları yok ederek, bütün kitleleri kendine entegre etmiştir. Farklılıklardan hoşnut olan kitleler için, aynı yere hizmet eden ve aralarında hakikatte hiçbir fark bulunmayan değişik partiler ve cemaatlerle halkları avutmayı başarmışlardır. Herkes kendini, bir yer edineyim sonra değiştiririm gibi kuruntularla avutuyor, bu sefil zihniyetin bir numaralı temsilcileri de, küresel sermayeye eklemlenmiş ve Amerika’nın müzaheretiyle –yardımlarıyla – varlığını idame ettiren ve böylece, emek, özgürlük, vatan ve bağımsızlık kavgasında müthiş bir handikap teşkil eden, bunu da kendine bağladığı kitleyi sürüleştirerek başaran, sermayeye sırtını dayamış cemaat yapılanmasıdır. Bu gücünü de, belli dinamikleri – duyarlı aracıları – tesirsiz bırakarak gerçekleştirmektedir. Bu çok ürküntü veren bir durumdur. Kimse sürü zihniyetiyle varlığını sürdüren böyle bir yapılanmaya teslim olamaz, olmamalıdır. Bu aydınlanmacı bireyin felaketidir.

 

Sizlere muhteşem bir anekdot aktarayım dostlarım: ‘Pirsultan’ın öğrencilerinden Hızır: ‘ben yükselip, en üst mevkilere geleyim ve bu düzeni değiştireyim’ der. Pirsultan, öğrencisine: ‘bozuk düzende doğru çark olunmaz Hızııır’ der. Gün gelir, Hızır vezirliğe kadar yükselir. Bu arada, Pirsultan yine tenkitlerine ara vermeden devam etmektedir. Bir gün, Hızır, Pirsultan’ı huzuruna getirtir ve çok ağır şekilde azarlar. Pirsultan çağlar sonrasında makes bulacak söylemiyle acı acı haykırır: ‘bozuk düzende doğru çark olunmaz Hızııır!’ der ve sonra asılır.’ İşte böyle, ey basiretli ve ferasetli okur!!! Doğru çark olup düzeltene değin sizi öyle bir eğriltirler ki – amerikancı cemaat gibi- asla iflah olmazsınız. Ondan sonra vatanı da satarsınız, dini de. Herkes ayağını denk almalıdır sevgili okurlarım.

 

Bu mevzuda her birey – toplumun bütün muhtelif güruhları– sorumluluk sahibidir ve bu tür sürü zihniyetli yapılanmaya taviz vermemelidir. Çünkü; hürriyet, aydınlanmacı bir bireyin olmazsa olmazıdır. Bugün bu yapılanma çok vahim ve netameli bir boyut kazanmıştır ve acil önlemler gerekmektedir. Bir duyarlı ses ne diyor: ‘sorumluluk yükü her şeyden, ölümden bile, ağırdır.’ Sorumluluğunu unutma ey genç nesil!!! Gençlik şunu haykırmalı: ‘ne maskeli ve bin bir suratlı yaşayarak kimlik gizleriz, ne de menfaatimiz zedelenecek diye gelene gülümseyen, şuh kahkahalar atan fahişeye döneriz. Ne ihanetleri kutsalla örteriz, ne de bir üflemeyle kaybolan muma döneriz. Biz yürekli direnişçileriz. Emperyalizmin köpeklerini ve kölelerini ezer geçeriz.’ Öyle demiyor mu sessizliğin sesi: ‘doğunun kızıl ufuklarından bir Güneş doğacak, emperyalizm ve sömürü yeryüzünden yok olacaktır ve halklar gülecektir.’

 

 

Artık, Atatürk maskesiyle Atatürk’ün gölgesinde palazlanan, ülkücülerden asla hoşnut olmadığı halde devr-i iktidarlarında nemalanmak için flört etmeyi kanıksayan, sosyalistlerden hazzetmediği halde artık düzene uymuş ılımlı sosyalistlerle iş birliğine hayır demeyen, Erbakan’ın paradigmasını müntesiplerine kötüleyen ama zahirde şirin gözüküp oradan gelecek tepkileri pasifize eden, amma, gerçekte küresel ticaret baronlarıyla teşrik-i mesai yaparak ilkel kapitalizmin mümessilliğini yapan ve bunu da dinle boyayarak hem sürüleştirdiği kitleye hem de bu soylu topluma yutturan bu sefil zihniyet muhakkak deşifre edilmelidir. Vatan ve Din bu amerikancı yapılanmadan mutlak surette kurtarılmalıdır. Halbuki, inançlarını dünyevi amaca ulaşmak için araç olarak kullananlar gerçek inançsızdırlar. Ve bu durum, o yapılanmanın her yerinden fışkırmaktadır adeta.

 

Evet dostlar, bilin ki, hiçbir dış müdahale, muhkem ve sarsılmaz bir kaleyi, en keskin ve amansız vuruşlarla da olsa ebedi olarak düşüremez, ama, belki kısa vadeli muhasara altına alabilir. Lakin, kale sakinlerinin, bilinçli ve şuurlu direnişleriyle müdahale püskürtülür ve tesirsiz bırakılır. Fakat, içten bir müdahalenin kaledeki açacağı delikle, kalenin ebediyen izmihlali mukadder olur. Bugünkü durum budur dostlar. Türkiye kalesinde dış müzaheretlerle – desteklerle – bizden görünenler tarafından durmadan gedikler açılmaktadır ve bu netameli ve vahim mevzu hususunda sevgili ülkemin bütün soylu çocukları tek can ve tek fikir olmak zorundadır.

 

Özgürlük şafağı bütün karanlık perdeleri indirecektir. Ortak dava halkların kurtuluşu olacaktır. Bütün mümbit gönüllerde devrim çiçekleri filizlenecektir. Aydınlanmanın öncüsü genç bireyler yarınlar için umudumuzdur. Halkın davası emin ellerde olmalıdır ve bu gençliğin elleridir. Gençlik gelecektir ve amerikancı cemaat yapılanmasına kaptırılmamalıdır. Bu yapılanmalara devletin üst düzey birimlerinde prim verilmemeli, mahalli idarelerdeki devlet görevlileri bu yapılanmanın faaliyetlerine iştirak ederek halka şirin gözükmesine fırsat tanımamalıdır. Yaşamdan güçlükle aldığımız zevkleri zehirleyen bu yapılanma devlet birimlerince sıkı murakabe ve müşahede altında tutulmalıdır.

 

Acı çekmekten ve mücadeleden korktuğu için büyük sermayeye dayanarak palazlanan ve burjuva ile uzlaşma yolunu seçen ve kitlesini din ile afyonlayan bu yapılanma artık büyük güç sahibi olmuş ve gücünü menfaate tahvil etmiştir. Fakat, bütün halkın yekpare gücü ve direnişiyle bu yapılanma ebediyen tesirsiz kılınmalıdır. Gücü, yetersizliklerden sıyrılmanın çaresi olarak telakki eden bu sürü zihniyeti, bugün elde ettiği gücü bütün halkı sürüleştirebilme uğruna harcamaktadır ve aydın birey buna asla geçit vermemelidir.

 

Ey basiretli okur! Söylenecek söz çok yer yok. Sizler okuyarak gerçekleri göreceksiniz. Çalışarak engelleri aşacaksınız. Direnişle zafere ulaşacaksınız. Paylaşımla çoğalacaksınız. Sevgiyle gönülleri kazanacaksınız. Tek can ve tek fikir olarak sömürüyü – kara, kızıl, yeşil her nevini – yok edecek sosyal adaleti sağlayacaksınız. Son tahlilde, Tam Bağımsız Türkiye’yi tesis edeceksiniz.

                                          

 

                       Son Söz: İnsanlar bozuluyor. Para insanı bozuyor. Mülkiyet bencilleştiriyor. Çalınan emeğin, emeği çalınan emekçinin gözleri önünde süfli zevklerin ikliminde yağmur gibi boşaltılması, sermayedarların, kendilerine yardım ettiği için ve bizdendir denilerek, müritlerin emeğiyle ihya edilerek tekrar palazlandırılması, zehir ediyor hayatları, seraba döndürüyor umutları. Adaletsiz bir dünya boğuyor insan olanı.

 

Adalet nasıl, ne zaman ve kimler eliyle sağlanacak? Bu temel sorular cevapsız kaldığı sürece, intikam yeminleri edilecek, kin alevleri sineleri kavuracak ve çığ gibi büyüyecek çığlıklar. Bir direniş başlayacak ansızın ve yer sarsılacak şiddetinden, gök boşanacak haşyetinden. Titreyecek burjuva. Yarılacak kapitalizmin muhkem surları. Zir-ü zeber olacak yeryüzü tanrılarının yalancı saltanatları. Yıkılacak sermayenin şahikalardaki tapınakları. Ve kavgasıyla türküleşecek insan ve kazanacak insan...

 

Seni seviyorum aziz milletim ve senin kucağında yaşamaktan tarifsiz bir kıvanç duyuyorum sevgili ülkem... Hedef: Tam Bağımsız Türkiye... Sarsılmayan bir dostluk, bitmeyen bir sevgi, keskin bir muhabbet, yüce bir kardeşlik, sonsuz bir paylaşım, sonsuzluğa uzanan sonsuz bir umutla canlar... Okuyun, okuyun, okuyun... Frantz Fanon’un, ‘’yeryüzünün lanetlileri’’ isimli kitabını mutlaka okuyunuz, İsmet Özel’in kitaplarını, Kenan Kalecikli’nin kitaplarını, Cemil Meriç’in kitaplarını, Nurettin Topçu’nun kitaplarını, Remzi Oğuz Arık, Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Neitzsche, Dündar Taşer, Rene Guenon, Erol Güngör,,,,, Ali Şeriati ,,,, Seyyid Kutup, Sartre ve Camus’u okuyun.

 

Her şeyden önce muhakkak ama muhakkak derin derin düşünerek ve de idrak ederek KUR’AN okuyun. Temeli sağlam olmayan bir yapı kesinlikle ve kesinlikle uzun süre ayakta kalamaz.

 

Asla amerikancı cemaatin ipoteğine vermeyin beyninizi. Size, akıl, şunun bunun tekeline bırakasınız diye değil kullanıp dosdoğru yolu bulasınız diye verildi. Abiler, ablalar, emmiler, dayılar, bilmem neler sizden daha mı akıllı ki, onlar sizin adınıza düşünüp karar veriyorlar? Ne olur şöyle yalnız kalıp bir kere tefekkür etseniz. Ben niçin ve kimin için çalışıyorum diyerek bir sorgulasanız hayatı ve mensubu olduğunuz cemiyeti, cemaati, partiyi vs.

 

(((Bizim kim için ve ne için çalıştığını bilen insanlara ihtiyacımız var. Nurettin Topçu))) eğer bana din’de bu yapılanmanın yerini gösterin ebediyen susacağım. Susmazsam namerdim. Ama yok, dürüst ve insanca olayı irdelerseniz yok, asla bulamazsınız. Hem siz onlar için mi kazanıyorsunuz ki, hesabını bile soramadığınız bir şekilde alın terinizi birilerinin dini araç kılarak kurdukları tapınaklarının yükselmesi için hibe ediyorsunuz? Ne olur akledin, ALLAH aşkına akledin!!! Unutmayın, insan bedeniyle değil, BEYNİYLE insandır...

                                                            

 

                                                              ‘‘’’’’’’’’’’’’’’ÖLÜM VAR!!! Unutma.’’’’’’’’’’’’’’’’’’’

                                                              ‘’’’’’’’’’’‘’’’’bilgiyle dirilenler ölmezler.’’’’’’’’’’’’’’’’ Hz. ALİ(ranh)

                                                                         

Bu hayat çok yeknesak, gerçekten çok sıkıntılı bir hayat. Anlamsızlıklarla, boşluklarla, saçmalıklarla dolu. Farklı bir yerde aykırılıkların âlemi işgal ettiği bir uzamda tam dönüşmüş olarak bulunmak istiyorum. Dünyadaki tadılmamış zevkleri tatmak isteği, gönlümdeki alevlenmiş bir arzunun ifadesidir. Bilinmeyen ufuklara doğru yelken açmak ve kendimi rüzgâra vermek istiyorum. Köksüz bir çiçeğin tedirgin halinde bulunmayı ve üşümeyi özlüyorum. Artık menfaatlerin savaştığı ve hakikatin seyirci pozisyonuna düştüğü bu içler acısı hale katlanmak çok ağır ve yorucu. Bu gövde bu sıkleti çekmekten aciz düştü galiba. Galiba işin özü: Denemek. Farklılıkları. Denemek: müthiş bir nosyon. Sihirli bir terim. Bilinmezi bilinir kılan bir fiil. Bilmiyorum bilmiyorum bilemiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum.

 

Sesizliğin kalbine iltica eden bir dosta: Bir arkadaşım vardı. Ebedi idi muhabbetimiz. Yol bitmeden ayrılık yoktu. Özledim kendisini çok. Manalı bir dostluğumuz vardı. Arkadaşım deyişi yüreğimi eritirdi. Ah anlamın kaybolduğu dünyada dostluklar yaşar mıydı? Kırılgan hayatları yaşamak ne acı. Ben seni asla unutmadım ve unutmayacağım arkadaşım. Hep ansızın aramanı bekleyeceğim. Özlemle, umutla bekleyeceğim. Güneş doğmayı, rüzgâr efil efil esmeyi unuttuğunda unutacağım seni. Hayatın her noktasında bulunduğum ve bütün yaşananlara tanıklık ettiğim ve ortak olduğum bir yaşamı istiyorum. Tek bir durumu yaşayıp öteki durumlara yabancı olduğum bir hayattan bıktım artık.

Tarih: 15.06.2008 Okunma: 588

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

kadir

19.04.2008 - 22:45

Selam olsun aziz dost. Sözünüz odun gibi olsun ama doğru olsun. Başımızın üstünde yeri var.

özgür deniz

20.04.2008 - 17:23

kadir üstad nihayetsiz teşekürler ilginiz için. psikolojik desteğiniz için. bendeniz öncelikle yaşamak için yazıyorum. ve lakin hiç şüphesiz ki paylaşmak okunmak hakikati ifşa etmek ve insanlığa hizmet içinde yazıyorum. bu duygulara iştirak etmeyen olabilir ki,gayet tabidir. bu yüzden insan yaptığının ilgi çekmesini ve dikkate alınmasını hatta değerlendirilmesini (olumlu-olumsuz) ister. dolayısıyla bir başarıyı paylaşmak er kişinin acıyı paylaşmak her kişinin işidir....halil üstada gelince evet felsefesiz olmaz. felsefe bi nevi hakikate götüren yoldur. çünkü sorgulamayı sormayı araştırmayı bilmeyi öze inmek için gayret etmeyi tetikler. lakin insanı boğduğu ve bunalıma düçar kıldığıda bir gerçektir. felsefe inatçıdır. doğru ortaya çıksa bile inkar etme gibi bir inatçılığı vardır. mesela din saf ve doğru bir reçete sunarken felsefe insanı çıkmazlara düşürür ve sürekli bir karamsarlığın mahkumu kılar.. ama ama asla edebiyatsız olmaz. zira bir milleti yapan unsurların en başında gelen bir araçtır edebiyat. insanı insan eder. insana vicdani bir yön bile ekler. üstad CEMİL MERİÇ herhalde boşuna dememiştir ''KAMUS NAMUSTUR''diye. şimdi BAHA TEVFİK belkide ulaşmak istediği dünyaya giden yolda bir handikap olarak görmüştür edebiyatı bu yüzden kızıyordur. zira fesefesi belli bir insandır zatları. dolayısıyla BAHA TEVFİK gibi olan şahsiyetler felsefeye rağbet etmişler lakin edebiyattan imtina etmişlerdir. bu günümüzdede sürmektedir. mesela bir komünist asla edebi metinlere derin dikkat ve ilgi göstermez. çünkü onun hedefini akim bırakacak duygu yüklenimi yapar kendisine. binaenaleyh; asla EDEBİYATSIZ olmaz azizim. lütfen edebiyat edeb öğretir. insanın fırtratının derinliklerinde yatan insani özden neşet eden duygulrın başkaldırmasını tevlit eder. EDEBİYATLA kalınız haysiyetli dostlar.muhabbetle sevgiyle barışla kardeşlikle dostlukla umutla kitapla.

halil

20.04.2008 - 02:02

Baha Tevfik'in edebî görüşleri sıra dışıdır. Selçuk Çıkla Baha Tevfik'in edebi görüşlerini altı bölümde inceler: 1– Edebiyat kesinlikle zararlıdır!: Baha Tevfik; hisli "an'ların insanın normal dışı (gayr-ı tabiî) halleri olduğunu iddia eder. Ona göre hisli zamanlarda zihin ve kalp muhakemeden uzaklaşır. Öyleyse insanın tabiî halleri, muhakemesine tamamıyla sahip olduğu, karar verirken, düşünürken hislerinin etkisinde kalmadığı zamanlardır. Hisler, insanın normal olmayan halleri olduğu için, bu hisler vasıtasıyla meydana getirilen şiirler de hastalıklı ve zararlıdır. Edebiyat ve şiirin mutlak surette hastalık eseri olduğu ve hastalık neticesinde doğan her şeyin acziyetle eşdeğer olacağına, insanın nefsine tamamıyla hakim olduğu zamanlarda şiir yazamaması açık bir delildir. 2 – Edebiyat: umûmî ve salgın bir akıl hastalığı: 3 – Şairler: aciz, tembel, hayalci ve zararlı insanlar: Baha Tevfik'e göre edebiyatla uğraşanların; nazik, hassas, hayalî ve hayatın müthiş darbelerine karşı herkesten daha az mukavemet edebilecek insanlar olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. 4 – Edebiyat, insanları korkak ve hasta yapar: Baha Tevfik'e göre edebiyatın ahlak bozuculuğunun yanı sıra bir diğer zararı da "ürkek ve korkak insanlar" ortaya çıkarmasıdır; ve şöyle der: "Edebiyat nerede ilerlemiş ise orada 'psikoloji defol' denilen ânât-ı hasssiyet ziyadeleşmiş, ahalî her dakika müthiş bir ihtimal-i felâket karşısında adeta korkak ve marîz olmuşlardır. 5 – Şiir: Frengi gibi bulaşıcı bir hastalık: Edebiyat ve şiir bir hayal ürünüdür, hayal ise hastalıktır. Baha Tevfik'e göre şiir hastalığı herkeste mutlaka doğuşta ortaya çıkmadığı ve bu hastalık tıpkı verem veya firengi mikropları gibi babadan evlada da geçen bir hastalık olduğu için tedavisi çok zordur. 6. Edebiyat Dersleri: hemen okullardan kaldırılmalı: Baha Tevfik'in edebiyat/yazın üzerine olan görüşlerini ayrı bir konuda incelemek gerekir. Yazın ürünü verse de Baha Tevfik onun usunda hep felsefe vardır. Ancak onun felsefe anlayışı çok geniş boyutlara ulaşmıştır. Bir yazısında şöyle der: "Fen ve felsefesiz, ne toplumsal ne de siyasi hiçbir ilerleme olmaz." der ve ekler: "20. asırda ahlakın kaynağı insan'dır ve psikoloji biliminde yatmaktadır." SİZİN DAYINIZIN OĞLU DİYE TAHMİN ETTİĞİM BAŞKA BİR KAMİL KİŞİ...ADAM ÖYLE MANTIKSIZ ŞEYLER SÖYLEMİŞKİ İNSAN ŞİŞİP KALIYOR.

kadir

19.04.2008 - 22:45

Selam olsun aziz dost. Sözünüz odun gibi olsun ama doğru olsun. Başımızın üstünde yeri var.

özgür deniz

20.04.2008 - 17:23

kadir üstad nihayetsiz teşekürler ilginiz için. psikolojik desteğiniz için. bendeniz öncelikle yaşamak için yazıyorum. ve lakin hiç şüphesiz ki paylaşmak okunmak hakikati ifşa etmek ve insanlığa hizmet içinde yazıyorum. bu duygulara iştirak etmeyen olabilir ki,gayet tabidir. bu yüzden insan yaptığının ilgi çekmesini ve dikkate alınmasını hatta değerlendirilmesini (olumlu-olumsuz) ister. dolayısıyla bir başarıyı paylaşmak er kişinin acıyı paylaşmak her kişinin işidir....halil üstada gelince evet felsefesiz olmaz. felsefe bi nevi hakikate götüren yoldur. çünkü sorgulamayı sormayı araştırmayı bilmeyi öze inmek için gayret etmeyi tetikler. lakin insanı boğduğu ve bunalıma düçar kıldığıda bir gerçektir. felsefe inatçıdır. doğru ortaya çıksa bile inkar etme gibi bir inatçılığı vardır. mesela din saf ve doğru bir reçete sunarken felsefe insanı çıkmazlara düşürür ve sürekli bir karamsarlığın mahkumu kılar.. ama ama asla edebiyatsız olmaz. zira bir milleti yapan unsurların en başında gelen bir araçtır edebiyat. insanı insan eder. insana vicdani bir yön bile ekler. üstad CEMİL MERİÇ herhalde boşuna dememiştir ''KAMUS NAMUSTUR''diye. şimdi BAHA TEVFİK belkide ulaşmak istediği dünyaya giden yolda bir handikap olarak görmüştür edebiyatı bu yüzden kızıyordur. zira fesefesi belli bir insandır zatları. dolayısıyla BAHA TEVFİK gibi olan şahsiyetler felsefeye rağbet etmişler lakin edebiyattan imtina etmişlerdir. bu günümüzdede sürmektedir. mesela bir komünist asla edebi metinlere derin dikkat ve ilgi göstermez. çünkü onun hedefini akim bırakacak duygu yüklenimi yapar kendisine. binaenaleyh; asla EDEBİYATSIZ olmaz azizim. lütfen edebiyat edeb öğretir. insanın fırtratının derinliklerinde yatan insani özden neşet eden duygulrın başkaldırmasını tevlit eder. EDEBİYATLA kalınız haysiyetli dostlar.muhabbetle sevgiyle barışla kardeşlikle dostlukla umutla kitapla.

halil

20.04.2008 - 02:02

Baha Tevfik'in edebî görüşleri sıra dışıdır. Selçuk Çıkla Baha Tevfik'in edebi görüşlerini altı bölümde inceler: 1– Edebiyat kesinlikle zararlıdır!: Baha Tevfik; hisli "an'ların insanın normal dışı (gayr-ı tabiî) halleri olduğunu iddia eder. Ona göre hisli zamanlarda zihin ve kalp muhakemeden uzaklaşır. Öyleyse insanın tabiî halleri, muhakemesine tamamıyla sahip olduğu, karar verirken, düşünürken hislerinin etkisinde kalmadığı zamanlardır. Hisler, insanın normal olmayan halleri olduğu için, bu hisler vasıtasıyla meydana getirilen şiirler de hastalıklı ve zararlıdır. Edebiyat ve şiirin mutlak surette hastalık eseri olduğu ve hastalık neticesinde doğan her şeyin acziyetle eşdeğer olacağına, insanın nefsine tamamıyla hakim olduğu zamanlarda şiir yazamaması açık bir delildir. 2 – Edebiyat: umûmî ve salgın bir akıl hastalığı: 3 – Şairler: aciz, tembel, hayalci ve zararlı insanlar: Baha Tevfik'e göre edebiyatla uğraşanların; nazik, hassas, hayalî ve hayatın müthiş darbelerine karşı herkesten daha az mukavemet edebilecek insanlar olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. 4 – Edebiyat, insanları korkak ve hasta yapar: Baha Tevfik'e göre edebiyatın ahlak bozuculuğunun yanı sıra bir diğer zararı da "ürkek ve korkak insanlar" ortaya çıkarmasıdır; ve şöyle der: "Edebiyat nerede ilerlemiş ise orada 'psikoloji defol' denilen ânât-ı hasssiyet ziyadeleşmiş, ahalî her dakika müthiş bir ihtimal-i felâket karşısında adeta korkak ve marîz olmuşlardır. 5 – Şiir: Frengi gibi bulaşıcı bir hastalık: Edebiyat ve şiir bir hayal ürünüdür, hayal ise hastalıktır. Baha Tevfik'e göre şiir hastalığı herkeste mutlaka doğuşta ortaya çıkmadığı ve bu hastalık tıpkı verem veya firengi mikropları gibi babadan evlada da geçen bir hastalık olduğu için tedavisi çok zordur. 6. Edebiyat Dersleri: hemen okullardan kaldırılmalı: Baha Tevfik'in edebiyat/yazın üzerine olan görüşlerini ayrı bir konuda incelemek gerekir. Yazın ürünü verse de Baha Tevfik onun usunda hep felsefe vardır. Ancak onun felsefe anlayışı çok geniş boyutlara ulaşmıştır. Bir yazısında şöyle der: "Fen ve felsefesiz, ne toplumsal ne de siyasi hiçbir ilerleme olmaz." der ve ekler: "20. asırda ahlakın kaynağı insan'dır ve psikoloji biliminde yatmaktadır." SİZİN DAYINIZIN OĞLU DİYE TAHMİN ETTİĞİM BAŞKA BİR KAMİL KİŞİ...ADAM ÖYLE MANTIKSIZ ŞEYLER SÖYLEMİŞKİ İNSAN ŞİŞİP KALIYOR.