KARAR-SEÇİM-KADER...7...

Özgür DENİZ - 03.04.2010

Şimdi bunları söylüyoruz da burada bir de şu durum var: hani diyorlar ya, İslam Arap’ın dini diye. Peki, komünizm, faşizm, kapitalizm, demokrasi, liberalizm kimin dini Allah aşkına? Türk’ün dini mi? Haysiyetsizliğe lüzum yok dostlar.  Buyurun öyleyse!



Aslında, demokrasi de, kapitalizm de, liberalizm de, faşizm de, komünizm de hikâye. Hepsi şeytanın-siyonizmin tuzakları-silahları-yemleri. Birinden kaçarsanız diğerine demir atmanız için. Yeter ki İslam denizine yelken açmayın. Birine takılmayan diğerine mutlaka takılacaktır ve ağa yakalanacaktır, tuzağa düşecek ve yem olacaktır. Kendi seçimini yaptığını düşünecektir ama belirlenen tercihleri yaptığının farkına bile varmayacaktır. Şeytan bunu çok iyi biliyor. Özde, hepsi aynı ama isimler farklı. Bir de muhtevalar farklı gibi gözüküyor. Ayrıca birbirleriyle mücadele içerisindeymiş görüntüsü verilmiştir. Maksat aldanış kolay olsun. Zira hepside maddi yöne hitap eder. Felsefik olarak materyalizme-yani maddeci telakkiye dayanır.



Normalde, şeytan güce-paraya tapar. Cimridir. Paylaşmaktan kesinlikle hazzetmez. Para her şeyi halleder düşüncesindedir. Bu yöne meyilli olanlar için kapitalizm tuzağını kurmuş. İnsanın fıtratında da cimrilik özelliği vardır. Zaten kapitalizmde cimriliktir. İnsanın fıtratındaki cimriliğin adını kapitalizm koymuşlar. Ama insanın fıtratına cimriliği koyan Allah cömertliği de koymuş. Yani, tabir caizse anti-kapitalizmi. Bunlar birer duygudur. İyi yönde de kullanabilirsin kötü yönde de. Kapitalizmde cimriliğin kötü yönde kullanılmasının adıdır. İnsan namusunda cimri olmalıdır. Sevgisinde ve kazanımını paylaşmakta cömert olması gerektiği gibi.



Şeytan ırkçıdır. Kendini üstün addeder. Herkesin kendisine tabi olmasını ister. Her şeyin merkezi olarak görür kendini. İyi odur. Doğru odur. Herkesin kendi gösterdiği istikamete gitmesi içinde, fıtratında bu duyguları canlandıran kişiler için faşizm tuzağını hazırlamıştır. Tağutlar ırkçıdır mesela. Zaten kendini beğenme fıtratta vardır. Ve fıtrata bu duyguyu koyan Allah kardeşlik duygusunu da koymuştur. Yani, tabir caizse anti-faşizmi. Ve faşizm kendini üstün görme hastalığıdır. İnsanın fıtratında kendini üstün görme gibi duygular varsa da kardeşlik gibi güzel duygularda vardır. İnsan kendini üstün görme duygusunu hayır yolunda yarış adına kullanabilir mesela. Tıpkı şeytana karşı savaşmada kardeşlik duygusunu kullanması gerektiği gibi.



Şeytan sınır tanımaz, her şeyde sınırsız hareket etmek ister. Zamana ve mekana takılmaz ve duygularını düşüncelerini tahdit etmez. İnsanın fıtratında da bunun olduğunu bilir. Ve buna meyilli olanlara da liberalizm tuzağını kurmuştur. Liberalizmde, zaten, güya sınırsız hareket alanı yaratmak değil midir? İnsanın fıtratında kayıtsızca yaşamak gibi bir duygu vardır ama insan yaratılmış bir kul olduğu bilinciyle hareket etmek zorundadır. Ve zaten Allah ‘ta benim tayin ettiğim hudutlar dâhilinde özgürce yaşayın dememiş midir? İnsanın fıtratına sınırsız olma duygusunu koyan Allah meşru daire duygusunu da koymuştur. Yani, tabir caizse anti-liberalizmi. Ki zaten birini koyup diğerini koymaması Allah’ın adaletine sığmaz. Bu bütün hepsi için geçerlidir. İnsan, duygu ve düşünce zıtlıklarıyla malul ve müteşekkil çelişki dolu bir varlıktır. Büyüklük bu çelişkiler içinde istikameti bulabilmek ve kaderini Allah bilinciyle çizebilmektir. Ki bunları koysun ki kul özgürce seçimini yapabilsin ve imtihan yerini bulsun. İnsan sınırsız özgürlüğünü ilim arama yolunda kullanabilir. Tıpkı meşru daireyi evlilikte kullanması gerektiği gibi.



Şeytan zorbalığı sevdiğinden ve herkesi istediği gibi kıvama sokup tek tip görüntü oluşturmak istediğinden, aileyi kendi düzenine düşman olarak gördüğünden, güce taptığından, herkesi kendisine hizmetkâr kılmak istediğinden –insanları çalıştırıp ürünü tekeline almak istediğinden- kendisinin varlığını tehdit eden değerlerden hazzetmediğinden ve yine bu duygu fıtratlarda bulunduğundan bu yöne meyilli olanlar içinde komünizm tuzağını hazırlamıştır. İnsanın fıtratında güce tapıcılık ve hâkimiyet kurma gibi duyguları bulunduran Allah, insanın fıtratında boyun eğme ve acizlik gibi duyguları da bulundurmuştur. Yani, tabir caizse anti-komünizmi. Ve ancak kendine boyun eğilmesini, kendi önünde secdeye kapanılmasını ve kendinden yardım talep edilmesini emretmiştir. İnsan güç arzusunu, hâkimiyet arzusunu kâfirlere karşı kullanabilir. Kâfirlere, münafıklara hükmederek, onları kendi gücüne, dolayısıyla Allah’ın gücüne boyun eğdirerek, insanlığı huzura kavuşturabilir, yeryüzünde adaleti ikame edebilir. Tıpkı güce boyun eğme yönünü Allah huzurunda secdeye kapanarak yerine getirmesi gerektiği gibi. 




Yine, şeytan, karışıklığı sevdiği için, şiddete temayülü olduğu için, çoğunluğun kendi izinden gideceğini bildiği için, hakikatin hep azınlıkta kalacağını bildiği için ve bu yüzden hakikati tartışmaya açmak ve oylamaya sunmak istediği için, çoğunluğun kararlarını doğru ve isabetli göstermeye çabalar. Bu insanın fıtratında da vardır. Bu yöne meyilli olanlar içinde demokrasi denilen tuzağı kurmuştur. İnsanın fıtratında çoğunluğun izinden gitme duygusu bulunduğu gibi, azınlığın temsil ettiği hakikatin peşinden gitme duygusu da vardır. Yani, tabir caizse anti-demokrasi. Allah bunun için kullarına istişare etmelerini emretmiştir. Yani şuraya uymalarını. Ve Allah kendi buyruklarını (hâşâ) tartışmaya açmaz ve açtırmaz. Bu insanın haddi değildir. Bu düpedüz şirktir. Yapanda müşriktir. Zira hakikat kalabalıklarda kaybolacaktır. İsabetli karar vermek zorlaşacaktır ki, şeytanında istediği tam da budur. Hakikat ortamında hizmet düşüncesi hâkimken, çoğunluk ortamında çıkar düşüncesi hâkimdir. İnsanlar, çoğunluk duygusunu hep birlikte şirke-müşriklere karşı mücadele ikliminde kullanarak tatmin edebilirler. Tıpkı hakikate ulaşmada azınlığın düşüncelerine uyması gerektiği gibi. Demokrasi, Allah’ın buyruklarının, çoğunluğun onayına sunulduğu müptezel zihniyetin ve pespaye rejimin adıdır.



Hülasa, bütün düşüncelerin kökü fıtrattaki duygulara dayanmaktadır. Dolayısıyla çözümde kök üzerinden teşhis ve tedavilere yönelmektedir. Zira bu duyguların olduğu fıtratta karşıtları da mevcuttur. Cimriliğe karşı cömertlik, üstünlüğe karşı eşitlik(kul), sınırsız özgürlüğe karşı helal dairesi ve tayin edilmiş özgürlük dairesi, ahlaksızlığa ve tek tipliliğe karşı güzel ahlak ve farklılık, çoğunluğa karşı ilim ehlinden müteşekkil şura heyeti. Bizim yapacağımız şey, öyle afra tafra yapmak değil. Olabildiğince basit, sade, net olmak. Asla belirsizleştirmemek ve karmaşıklaştırmamak. Çözmek, ahenkli hale getirmek, berraklaştırmak. Zira bu dünya sonsuz değil, bizde ölümsüzler değiliz. Öyleyse, haddimizi ve hududumuzu bilmeliyiz. Edepli, erdemli olmalıyız.




Aslında bütün düşüncelerin kökü insanın fıtratında- damarlarında mevcuttur. Önemli olan onları ıslah etmek-iyi yönde kullanmak. Bilakis yok etmek imkânsız. Mezkûr bütün düşüncelerde (kapitalizm-liberalizm-faşizm-komünizm-demokrasi vb), duyguları-düşünceleri ve nesneleri olumsuz yönde kullanmanın adıdırlar. Evet, basittir ve güçlüdür bu tür düşünceler, dünya bağlamında. Bu düşüncelerin hepsi de fıtratın bozulmasının sonucudur. Kapitalizm, cömertliğin yerini cimriliğin almasıdır. Faşizm, kardeşliğin yerini üstünlüğün almasıdır. Liberalizm, meşru dairenin yerini ahlaksızlığın almasıdır. Komünizm, boyun eğmenin yerini boyun eğdirmeye çalışmanın almasıdır. Demokrasi, şuranın yerini kalabalığın düşüncesinin almasıdır. İnsan bir gün bunları kusacaktır. Paranın yenmeyecek bir şey olduğunu, maddenin sonsuz olmadığını anladığı gün. Paraya tapmanın insanı alçalttığını ve maddenin yaratılmış ve yoklukla malul olduğunu fark ettiği gün. Zira bu uğurda her şeyini kaybettiğini sarih olarak görecektir. Dileyelim iş işten geçmesin. Firavun da olduğu gibi.




Bu paradigmaların hepsi, teoride kesinlikle zıt gibi görünse de pratikte asla ayrılık taşımazlar. Hepsinde de hedef: insanı ahlaksızlaştırarak tutsak etmektir. Zira ahlaka sahip olana hükmetmek imkânsızdır. Zira İslam gibi korkulacak büyüklükte ve derinlikte bir düşmanları vardır. İnanıyorum ki, maksat sarih olarak anlaşılmıştır. Geçelim mi?




Son tahlilde; Evet, başa, zihnini vahyin inşa ettiği bir kişilik -İslam olan yani teslim olan bir kişilik- geçmeli muhakkak ama insan tekinin toplumsallığını ve toplum içinde seçtiği yaşam tarzını yaşamasını da engellememeli. Zira biliyoruz, görüyoruz ve tanıklık yapıyoruz ki, metazori olarak dikte edilen hiçbir şey ne güzel oluyor ne de kalıcı oluyor hatta gün gelip yok ediliyor, bu arada olanda biz insanlara oluyor. İnsanları sosyal yaşamlarında özgür bırakmalı. Fakat bu arada, devleti temsil eden toplumsal yapılar, uyarılarını da en güçlü el olarak yapmalıdır. Toplumsal alanda içkiyi-kumarı vs yasaklamalı ama bireysel bazda ve özel mekânda-ev- karışmamalıdır. Yani ahlak polisliğine soyunmamalıdır. Tebliğini güzel ve tesirli yaparsa ve toplumu aydınlatırsa zaten sorun spontane-kendiliğinden çözülecektir. Toplumsalı ve bireyseli çok iyi ayarlamalıdır.



Zulmü, baskıyı, sömürüyü ilga etmek, zorbayı ıslah etmek, neslin sağlıklı ve ahlaklı yetişmesini sağlamak, ekini ve hayvanı korumak, doğayı temiz tutmak, iyiliği emredip kötülüğü lağvetmek, adaleti ikame etmek en önemli görevidir onun. İnsanların şahsi hayatlarına asla müdahalede bulunmamalıdır ama uyarı yapmalıdır. İnsanları günahsız yapamaya çalışmak, vahye de, mantığa da aykırıdır. Zira insanlar günaha meyyaldirler ve işlerler. Ve insan teki asla mutlak günahsız olamaz ve olamayacak. Zira günahsız olursa tövbeye gerek kalmaz, tövbeye gerek kalmayınca kulluğun anlamı nedir? Ve günah-kötü olmasa iyi-güzel nasıl belli olacak?



İnsanın nasıl bir sitemle idare olunacağı sorunu evrensel-kadim bir sorundur ama verilen cevaplar toplumlara ve zamanlara göre değişir. Sadece temel yüce insani erdemler ve kök ilkeler-naslar değişmez. Bu yüzden haysiyetli âlimler-aydınlar-sanatçılar-bilim adamları bir araya gelip ortak vicdan-İslam-insan ekseninde uygulanacak sistemi tartışıp önerilerini yaparak toplum onayına sunabilirler. Bendenizin âcizane önerisi bu.



Doğruyu okumak, doğru okumak, doğru anlamak, doğru ahlaklanmak, doğru yaşamak, doğrularla birlikte olmak ve kazananlardan olmak umuduyla.



Sözlerimde yalan-yanlış-saptırma varsa şayet, lütfen kanıtlarla çürütünüz! Çürüttüğünüz takdirde namusluca-adilce kabullenmeye hazırım.



Ayrıca, ayetlerin meallerini, İhsan Eliaçık üstadın ‘’Yaşayan Kur’an’’ mealinden aldım. Bu kıymetli üstad ‘’haber 10’’ sitesinde yazmaktadır. Takip etmenizi şiddetle öneririm.



‘’Bize, bütün hareketlerimiz için değer ve kaide sunacak, satıcıdan siyasiye, doktordan gazeteciye, çocuktan ihtiyara kadar hepimizin yaşayışına ruh ve mana katacak, anlaşılmış, sistemleştirilmiş, hikmetleri, bütün birliği içinde saklayarak her âleme pencerelerini açacak büyük mektebin temel hakikatlerini ihtiva eden bir kitaba muhtacız. Bu kitabı, asrın anlayışıyla bütün hürriyet, bütün hikmet ve bütün hakikatiyle mektebimize temel yapmalıyız: bu kitap KUR’AN dır.’’ Nurettin TOPÇU –Türkiye’nin Maarif Davası –sayfa 57.



‘’Bütün camileri yıksanız, bütün Kur’an’ları yaksanız; Batı’nın gözünde Osmanlı’sınız. Osmanlı yani İslam.’’ Cemil MERİÇ.



‘’Eğer çok ciddi tedbirler alınmazsa, insanlık üç hastalıktan kendini kurtaramayarak batacaktır. Bu üç hastalık: ırkçılık, alkol ve ailesizliktir. Bu üç müthiş hastalığın ilacını İslam peygamberi Muhammed bulmuş ve uygulamıştır. Bu yüzden Müslümanlar, bu hastalıklardan daha emin durumdadır. Eğer Batı Medeniyeti bu üç hastalığa çözüm bulamazsa, insanlık ya batacak, ya bitecek ya da batmamak için Muhammedi olacaktır.’’ Arnold Toynbee.



‘’Gerçek yürüyor, onu hiçbir şey durduramayacaktır.’’ Emile Zola.




Yüreğim seninle sevgili halkım!

Tarih: 03.04.2010 Okunma: 636

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?