Hayattaki sihirli kelime, ‘HOŞLANMA’ mı?

İsmail Hakkı CENGİZ - 20.10.2018

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Son günlerde, “hoşlanma” kavramı, bana büyülü bir kavram gibi görünmeye başladı.

60 yaşımda ALES’e (Akademik Personel Yerleştirme ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı) giriyorum. Sınav, 19 Kasım 2018 Pazar günü…

Niye giriyorum ALES’e?

Yüksek Lisans ve/veya doktora programlarına başvurabilmek için!            

Bunları yapmak ne kazandıracak bana?

Bu yaştan sonra kariyer mi yapacağım, üniversitede hoca mı olacağım?

Hayır!

O vakit, niye kendimi yoruyor, hatta masrafa giriyorum?

Çünkü “hoşlanıyorum”!

Sınava girmekten, “imtihan” olmaktan hoşlanıyorum! Hele hele, sınavlara hazırlanmaya bayılıyorum!

Sınav sorularını çözmek, onlarla uğraşmak harikulade… Müthiş keyif verici…

Günde 100-150 soru çözüyorum. Saatler su gibi akıyor… Sorularla “akış” halindeyim… Hayat akıyor, hayata akıyorum. Bu arada, matematiğim ve daha önemlisi TÜRKÇEM gelişiyor. Bana kariyer veya ekonomik fayda sağlamayacak sınavlar, demek ki tamamen faydadan da uzak değil.

Tabii asıl fayda, hoşlandığın işi yapmak, hoşlandığın şeyle meşgul olmak.

Evet, hayattaki büyülü kelime “hoşlanmak”!

Hoşlandığımız kişiyle arkadaş oluyoruz, hoşlanma devam ederse arkadaşlık sürüyor. Hoşlanma biterse arkadaşlık da bitiyor.

Hoşlandığımız gruplara katılıyoruz. Yıllarca içinde bulunduğumuz o “hoş” gruptan ayrılmamız için, gruptan bir kişiden hoşlanmamamız yetiyor.

İnsan hayatta mutluluğun peşinde koşuyor. Mutlu olacaksanız “hoşlandığınız” işleri yapın. Hoşlandığın arkadaş, grup, iş-meşgale, spor, müzik-resim seni zaten mutlu eder.

Çocuklarımızın mutlu olmasını istiyorsak, onların “hoşlandığı” alanları-işleri keşfetmeli ve onlara yönlendirmeliyiz. “Yetenekli oldukları alan” demiyorum, “hoşlandıkları” diyorum.

Gerçi, büyük bir ihtimalle hoşlandıkları işler, aynı zamanda, yetenekli oldukları işlerdir, spor dallarıdır. Fakat bazen, çok hoşlandıkları iş ve sporlarda yetenekli olmadıkları görülebilir, zannedilebilir…

Hayır!

Bırakın hoşlandığı işe-spora-hobiye devam etsin. Onun üzerinde, o dalda çok başarılı olmasa bile çok mutlu olacaktır.

Mutlu insan ruhen, bedenen, zihnen sağlıklı insan demektir.

Mutlu insan kendisiyle barışık insan demektir.

Böyle insanlardan oluşan bir toplum da sağlıklı, kendisiyle barışık “mutlu” bir toplumdur.

Mutlu bireylerin oluşturduğu mutlu topluma “başarı” zaten kendiliğinden gelecektir.

Hoşlandığınız işleri yapın, hayat budur!

“Hoşlanma” büyülü bir kelime!

x   x   x

ŞİİR HAZİNEMİZDEN

FAHRİYE ABLA
 
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
 
 
Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!
 
Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
 
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın?
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!
 Ahmet Muhip DRANAS
 

x   x   x

GÜNÜN ÇİZGİSİ


Tarih: 20.10.2018 Okunma: 737

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?