Başbakan’ın ‘selamlaşma’ çağrısını yürekten destekliyorum

İsmail Hakkı CENGİZ - 02.04.2016

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Sayın Davutoğlu, “sokaklara daha çok çıkalım, daha çok selamlaşalım, kucaklaşalım” diyor ki bu sözlerle, en fazla eksikliğini duyduğumuz bir ihtiyacı dile getiriyor.

Selâmlaşma; bireyin moral seviyesinin, toplumun yaşama gücünün en açık göstergesi.

Kişi, ne kadar çok selâmlaşıyor, bunu ne kadar içten yapıyorsa, ruh halinin o kadar iyi olduğunu anlayabilirsiniz. Bir toplumda selâmlaşma ne kadar yaygınsa, o toplum o kadar diri, o kadar kuvvetli, o kadar yüksek bir yaşama gücüne sahip demektir. Selâmlaşma ne kadar yaygınsa, toplum, yıkıcı tesirlere karşı o kadar dirençli demektir.

Tabii selâmlaşma ne kadar zayıfsa, toplumun moralinin de o kadar zayıf olduğunu, belki de çökmekte olduğunu söyleyebilirsiniz.

İslam da “selamlaşmayı yaygınlaştırınız” dediğine göre, toplumdaki selâmlaşmanın yaygınlığına bakarak, ne kadar Müslüman olduğumuzu da görebilirsiniz. Bu arada, “İslam” kelimesiyle, “selam” kelimesi arasındaki yakınlığa bakın: İslam’ın beşte dördü “selam” gibi!

Sizce selâmlaşma yaygın mı? Bence değil! Hatta çok zayıf…

Başbakanlık seviyesinde konuya ilgi çekilmesine çok sevindim. Ümit ederim, bütün millet Başbakan’ın bu güzel tavsiyesine uyar, herkes herkesle selâmlaşır.

İlk köşe yazım “Selâm”dı. Bu vesileyle tekrar yayımlıyorum:

Selâm

Selâm; bir tebessümdür. Herhangi bir yerde karşılaşan ve göz göze gelen iki “insan”ın birbirine tebessümü...
Selâm veren, diğerine diyor ki; “kendime saygı duyuyorum. Bu duygum sana da saygı duymamı öğretiyor bana ve sana, senin şahsında bütün insanlara saygı duyuyorum. Seni selâmlıyorum, çünkü sana değer veriyorum.”
Selâm veren kişi şunu da söylüyor: “Ben sana dost’um, arkadaş’ım, benden sana zarar gelmez. Senin iyiliğini istiyorum. Sana bir yardımım dokunacaksa, yardıma hazırım.”
Size bu güzel anlam ve dileklerle selâm veren “insan”ın selâmı alınmaz mı?
İslam’da “selâm müessesesi”nin çok özel bir yeri vardır. Bilindiği gibi, selâm vermek sünnet, verilen selâmı daha güzeli ile almak farzdır. Selâm vermeniz tavsiye edilmiştir. Ama verilen selâmı almanız emredilmiştir.

Selâm huzurdur. Selâmlayan huzur duyar, selâmı alan güven.
Selâm; en yakınımızdakilerden, mesafece en uzaktakilerle, görüşmelerimizde başlangıç ve bitiriş kelâmımızdır. Selâmünaleyküm, merhaba, hayırlı akşamlar, uğurlar olsun... vb.
Burada beni çok üzen bir gözlemimi yazmadan geçemeyeceğim: Bazılarımız, insanları iki guruba ayırıyor; selâmlaşmaya değer olanlar ve olmayanlar. Kendilerine göre ekonomik yönden aşağıda gördükleriyle selâmlaşmaya tenezzül etmiyorlar. Siz, birilerini selâmlaşmaya değer bulmazsanız, başka bazılarının da size tenezzül etmemesini kabullenmiş olmaz mısınız?
Şehirler büyüdükçe, insan yalnızlaştığını hissediyor. Bu yalnızlık hissi ise korku, tedirginlik, güvensizlik, sıkıntı gibi olumsuz duygular meydana getiriyor. İnsan kendini sık sık bedbaht hissediyor. Heyecan, coşku dolu olması gereken hayat neredeyse “yük” haline geliyor.
Ne yapmalı?

Selâmlaşın, daha sık selâmlaşın, içiniz huzur dolsun. Hayatın güzel olduğunu hissedeceksiniz.

Bahtiyar olacaksınız.

Saygılarımla gönülden selâmlar size.

Coşkuyla selâmlıyorum dünü, bugünü, yarını, yakınları ve uzakları ve bütün âlemi.

 

x   x   x

GÜNÜN ÇİZGİSİ, Twitter’dan…



Tarih: 02.04.2016 Okunma: 680

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?