ERTELENEN VE ISKALANANLAR! Hilmi ÇAKIR

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 16.03.2015


Neden erteleme? Durup dururken erteleme olur mu? Ertelemenin çok önemli bir gerekçesi, sebebi olmalıdır. Zamanla, ertelemeyi ve ötelemeyi bir alışkanlık haline getirenler de az değildir. Ertelemeyi ve ıskalamayı kabullenmeyen,  gerekeni  ve gereğini zamanında yapanlara, hayat daha güzel şans ve fırsatlar sunmaya hazırdır, bilen için…

Ertelemenin ve ıskalamanın mutlaka bir bedeli vardır. Bu bedel, ya anında, ya da zaman içinde ödenir veya ödetirler. Bu bedelden kaçış yoktur. Bedelin karşılığı, ya maddi, ya da manevi ve vicdani olabilir. Bu olayın cinsine bağlıdır. Ödenecek bedel, kısa süreli olabilir veya bir ömür sürebilir. Her insan, bu bedelleri ödeyerek olgunlaşır ve yaşlanır. Gençlere hep bu bedellerden söz edilir. İş işten geçtikten sonra! İşte tecrübe denen de, ödenen bedellerden başkası değildir.

Erteleme ve ıskalamanın başlıca sebepleri; Önemsememe, maddi imkansızlıklar, zaman ayır/mama/amama, ihmalkarlık,ihanet, geri plana itme, mesleki zorunluluklar, yaşın uygun olmaması, alışkanlık, genetik yapı, zaman bilincinin gelişmemesi, eğitim seviyesi, gelenek ve görenekler, töreler, adam sendecilik vs…

Son model bir otomobil, rahat bir ev, sıfır deniz bir yazlık, motor tutkunuz varsa, bir motosiklet, güzel bir işyeri, geniş bir çevre, saygın bir mevki vs. sahibi olabilmeyi kim istemez? Bunların hepsine kısa sürede ulaşma imkanınız olabilir mi? Merdivenleri üçer beşer çıkanlar için evet, ama, emekleyerek çıkanlar için bir ömür alır!..

                Karşılıklı sohbetlerde, sohbetin konusu, genelde bu ertelenen/ıskalanan yaşam süreci ile ilgilidir. Keşkeler bir bir sıralanır ama, kime ne fayda.? Zamanı geri getirecek bir mekanizma, bugüne kadar geliştirilememiştir. Şunu şöyle yapsaydım!, bunu böyle koysaydım!, onu  o zaman alsaydım vs. gibi.. cümleler erteleme ve ıskalamanın savunma gereçleridir. Suçu hiç kendimize yakıştırmayız. Haricimizdeki her şeyi suçlarız ama; konu kendimize  geldi mi yan çizeriz. Bunun aksi, yılda bir olur. Suç ve suçlu hep dışarıda aranır.

Eğitim sistemine, bu “erteleme-ıskalama!” ile ilgili  bir konu konmalıdır. Çocukluktan itibaren beyinlere işlenmelidir. Daha sonraki yaşlarda, bu çok mümkün ol/mamakta/amamaktadır. Değişik örneklerle, insan yaşamı üzerinden konu işlenmelidir. Toplumların gelişmişlikleri de, öteleme kavramı içersinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Ertelemesi en az olan bir toplum, gelişmiş ve medeni bir toplumdur.

Aracın, periyodik bakımını zamanında yaptırmadıysanız, Belediye, açtığı bir çukuru zamanında kapatmadıysa; Ödenmesi gereken vergiyi süresi içinde ödemediyseniz; oluşacak riskleri-maliyetleri göğüslemek zorundasınız. Bu örnekleri yaşamın içersinden yüzlerce sıralayabilirsiniz!…

Ertelenen bazı şeylerin telafisi mümkündür. Az bir zarar veya kayıpla konuyu kapatabilirsiniz. Bazı ertelemelerin ise, telafisi ya imkansız, ya da bedeli çok ağır olur.

Yağmur yağarken damlaları toplamayanlar, hep yağmurun yağacağını sanırlar ve yanılırlar. Yağmur kesilince, sürüklenen kum tanecikleri gibi kalıverirler ortalıkta. Ömrü boyunca, bir dikili ağacı olmayan o kadar insan var ki , şaşarsınız. Son nefesine kadar kirada oturup, çocuklarına da bir yığın borç bırakıp göçenler de az değildir. Ertelerken/ıskalarken yolun sonu görülüvermiştir.

Erteleme, bazen korkudan da olabilir. Özellikle sağlık konusunda. Bazı kişiler, dişçiden korkusuna, dişçiye gitmemek için bin bir gerekçe uydururlar. Sonunda, ağzında bir lokmayı çiğnemek ve yutabilmek için, kurtuluş savaşındaki gibi, Sakarya’ya kadar geri çekilerek, zaman kazanmak için mücadele verirler.

Evliliğin sorumluluğunu almaktan korkanlar ise, bir yığın bahaneler üreterek, evlilik yaşını geçirirler. O güzelim yıllar akıp gider, bir de bakarlar ki yaş kırka dayanmış. Bu yaştan sonra evlenenler, torun büyütür gibi bir çocuğa sahip olabilirler ise, kendilerini şanslı kabul ederler. Bu çocuk da, buldumcuk olduğu için hayatı burunlarından getirir. Ne yapabilirler ki? Trene son vagona bindiysen, başa gelen çekilir!..

Bazı gençler de; askere gitmemek için, dünyada ne kadar bahane varsa uydururlar, kaçarlar. Kendi yaşıtları, hem askerliğini hem de işini ve eşini seçmiştir. Bizim ki hala, üniversite 3.sınıfta motoru stop etmiştir. Varsa yoksa baba parası... O babaya, Allah yardım etsin. Gerçi bizim hükümetler, bu işe bir çözüm buldular. Babaların cebine bakarak, bir gecede “bedelli!” adı altında yasayı çıkarıveriyorlar. Daha yeni bitti müracaatları. Bu yasada yaşını tutturamayanlar, başladılar bundan sonra çıkacak bedellinin yolunu gözlemeye!..

Yakın çevremizde hasta ve hastalıklar hiç bitmez. Bir yakınınızla konuşurken. İlk önce, acı haberler bir çırpıda sıralanıverir. Dur dur demeden, ikinci üçüncü habere geçilivermiştir bile. Çok sevdiklerinizden birileri de vardır, bu hasta haberlerinin içinde. Dünya bu ya! Bu bilgileri, eşinizle dostunuzla siz de paylaşırsınız. İşler güçler derken, ha bugün ha yarın ziyarete giderim diye planlarken, o çok sevdiğiniz, elinden, ekmeğini yediğiniz, kader birliği yaptığınız o güzel insan hakkın rahmetine kavuşmuştur. Zamansız bir telefon alırsınız. Vicdan denen, o ince terazi sizi tartmaya başlamıştır. Çok rahatsız olursunuz ama, iş işten geçmiştir. Utana, sıkıla artık son görevinize yetişmeye çalışırsınız. Hayatın içinde bunlar da var. İstemesek de!..

Bazen de, canımızdan çok sevdiğimiz vatan tehlikeye düşer ama; o bebek gibi ağlayarak acıktığını veya altını pislediğini duyuramaz. Gelişen olaylar,üç maymunu oynamak, ihanet, vurdumduymazlık, bana necilik, bir şey olmaz, bulunur kurtaracak birileri diye, sürekli bir yerlerden medet beklenir. Aslında, o anneler bugün için yetiştirmiştir o güzel insanları. Emperyalist güçler göz dikmiştir bir kere. Bu Anadolu toprakları, böyle günde umudunu bağlamıştır, yedirdiği, barındırdığı vicdan sahibi mert insanlarına!...

 Ege Denizinde, göz göre göre, 16 ada Yunanistan tarafından 10 yıl içinde peyderpey işgal edilmiş, kiliselerini bile yapmıştır. Birileri Amerika’yı Müslümanlar keşfetmiştir sevdasında iken, topraklarımızda kilise çanları duyulmaktadır. Küba’ya cami yapmayı bırakalım da burnumuzun dibine bakalım. Yurdumuz batıdan itibaren işgal edilmektedir. Vatan, onlardan çok şey istemez, sadece, mazideki kahraman ecdadına yakışır bir kükremeyle, mezar taşlarına namert eli değdirtmemeyi ister. Çok şey mi istemektedir? Sadece ve sadece, ertelemeden/ıskalamadan sahiplenilmeyi beklemektedir. Bugün, En öncelikli sorumluluk da, bu vatanın her şeyinden birinci derecede istifade edenlerindir. Fakirin zaten bir canı var üzerinde, karnı aç insana vatan vız gelir!.. Vatan sana ihtiyaç duyuyorsa, bunun ertelenmesi/ıskalamasının bedeli çok ağır olur, bizden hatırlatmak. Çünkü, aynı geminin içindeyiz, gemi S.O.S veriyor.Bir hadisi de, burada hatırlatmak görev oldu!”Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!”

Hilmi ÇAKIR

14.3.2015

Tarih: 16.03.2015 Okunma: 678

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?