AT JETONU, AL FETVAYI!

İsmail Hakkı CENGİZ - 23.12.2014

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Kanunî Sultan Süleyman’la ilgili bir menkıbe vardır: Rivayete göre; Kanuni, vefat ettiğinde şahsına ait küçük bir sandığın kendisi defnedilirken mezarda yanına konmasını vasiyet eder.
Sultan Süleyman bir seferde iken vefat etti. Cenazesi İstanbul'a getirilince derhal defin işlemlerine başlandı. Bu vasiyeti üzerine sandık meydana çıkarıldı ve hazır tutuldu.

Hükümdarın cenaze töreninde şüphesiz bütün devlet erkânı hazır idi. Şeyhülislam Ebussuud Efendiye, Sultan Süleyman’ın böyle bir vasiyeti bulunduğu söylendi. Ebussuud efendi "Zinhar böyle bir vasiyeti yerine getirmeyesiz, dini mübine (yani İslam'a) uymaz” dedi.

Fakat vezirler, vasiyetin yerine getirilmesi için ısrar edip, sandığı mezara koymaya çalıştılar… Şeyhülislam da engel olmaya çalışırken sandık açıldı ve içindekiler etrafa saçıldı… Bir de baktılar ki, sandığın içi, Kanuni'nin yapacağı işlerin dine uygun olup olmadığı hakkında Şeyhülislamdan aldığı fetvalarla dolu! Bunu gören Ebussuud Efendi, başını iki eli arasına alıp; "Hey büyük sultan, sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın, biz nasıl bunun altından kalkacağız, bakalım" diye ağladı.

Osmanlı’nın yazılı bir Anayasası yoktu. Anayasa Kur’an’ı Kerim’di. Kur’an’ı en iyi bilen ve yorumlayan da elbette dinî kurumların başındaki kişi, yani şeyhülislamdı. Padişahlar, her icraatları için şeyhülislam’dan fetva almışlar, karar ve eylemlerini dine dayandırmışlardır. Sonunda maskaralık haline gelmesi de kaçınılmazdı. Nitekim kim iktidardaysa, fetva yetkilisi onun talepleri yönünde fetva vermiş!

Düşünün şimdi, bizzat padişah tarafından göreve getirilen ve görev süresi yine padişahın iki dudağı arasında olan bir kişi veya kurum “Sultan”ın işleri için fetva veriyor! Adama, “sıkıysa verme!” derler! Hal böyle olunca, ne yazık ki kutsal din duyguları ve kurallarının iktidar için kullanıldığı ve yüzyıllar geçtikçe “fetva” kurumunun sulandırıldığı açık! Başlıktaki ifade, “fetva kurumu”nu iyi gözlemleyen bir yabancıya ait… T.G. Fraser’in “Modern Ortadoğu’nun kuruluşu” adlı eserinde geçiyor… (S.226)

Yazar, Millî Mücadele esnasında, “Anadolu’daki hareketin dine aykırı” olduğu konusunda, İstanbul hükümetinin emrindeki şeyhülislamın verdiği fetvayı; buna karşılık, aynı konuda, Ankara hükümetine yakın olan müftülerin ise, “hareketin dine uygun” olduğu şeklinde verdikleri fetvaları hatırlatarak, “Osmanlı tarihi boyunca fetvalar adeta otomatlardan çıkarcasına yayınlanıyordu: Jetonu atın, fetvayı alın” hükmünü veriyor.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE FARKLI MI?

Cumhuriyet tarihinde, çok şükür, “resmî” bir fetva kurumu yok ama fetva veren çok!

Hem hepsi de “itibarlı”! Verdikleri “fetva”lar geçerli ve “makbul” sayılıyor… Kitleler o “fetvalar”a göre yönlendiriliyor… İdare ediliyor! Kalabalıkların gazı alınıyor!

Böylece, “rüşvet” hediye adını alıp, neredeyse bir “sünnet”, sevaba vesile gibi,

“Yolsuzluk”, hırsızlık olmaktan çıkarılıp, gayet “masum”, basit, üzerinde durmaya değmez küçük bir “yaramazlık”mış gibi gösterilmeye,

“Talan”ın devlet malı olmadığı, dolayısıyla, ortada yapılan “yanlış” bişey bulunmadığı kafalara sokulmaya çalışılmıyor mu?

Son tahlilde, Frasher haksız mı?

At jetonu, al fetvayı!

 

x   x   x

GÜNÜN ÇİZGİSİ, GIRGIR’dan, 17-24 Aralık…



Tarih: 23.12.2014 Okunma: 670

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?