SULTAN SÜLEYMAN KİM?

İsmail Hakkı CENGİZ - 04.11.2011

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

Türkiye’nin gündeminde birkaç aydır “Muhteşem Süleyman” var. Adını, Avrupa’nın kendisine taktığı isimden alan, “Muhteşem Yüzyıl” isimli dizi dolayısıyla!

Söz konusu dizide ne çamlar devrildi, devriliyor… Ne iftiralar atıldı, atılıyor… Tarih, o tarihi yapanların hiç hak etmediği bir biçimde çarpıtılıyor…

Tabii “Muhteşem Padişah” gündeme geldiği için, hakkındaki tartışmalar ve yazılanların da sonu gelmiyor… Yazılıp, söylenenlerin çoğu aleyhinde… Benim e-postama da gönderilen ve bir “jeofizik profesörü”nün yorumu olan bir değerlendirmeye göre; Kanuni, Viyana’da yenilen ve oğlu Mustafa’yı katlettirdiği için, tahta bir “sarhoş”un geçmesine yol açan kötü, başarısız bir padişah!

O profesöre soralım: Kuşatma sonucunda Viyana’nın düşürülememesi niçin bir yenilgi oluyor? Tarihte, kuşattığı her kaleyi alabilen bir “cihangir” var mıdır?

Yine hatırlatalım: Kanuni döneminde Kıbrıs da fethedilememiştir. Fakat buna rağmen Akdeniz bir Türk gölü haline getirilebilmiştir. Tarihin son derece garip bir cilvesi; Sultan Süleyman döneminde fethedilemeyen Kıbrıs, Sayın Prof’un “Sarhoş” diye nitelendirdiği, Sultan Selim döneminde fethedilmiştir. Acaba, Sayın Prof, bu durumu nasıl yorumlar?

x   x   x

Aradan 5 asra yakın zaman geçmiş… O günleri, o günlerin tarihî şahsiyetlerini, bugün değerlendirmeye çalışmak bizi yanıltabilir.

Bakalım, o günleri yaşayan bir gözlemci, çağını, Sultan’ı nasıl anlatıyor:

Seferlerde ve sarayda Kanuni’nin yanında bulunan, Mehmet Zılli Efendi, oğlu Evliya Çelebi’ye anlatıyor… Evliya da “Seyahatname”si vasıtasıyla bize aktarıyor. Elbette aktardığı Kanuni’nin bütün hayatı değil… Hayatından sadece küçük bir kesit… Evliya’yı dinleyelim:

“Budin, Osmanlılarca birkaç defa fethedilip elden çıkmış, tekrar fethedilmiştir. Bir keresinde Avrupa’nın her yanından toplanan 700 bin askerle kuşatıldı ve Sultan Süleyman’ın kendisine bıraktığı Yanoş Kral, 40 gün direndikten sonra Budin’i teslim etmek zorunda kaldı.

Bu korkunç haberi alan Padişah, hemen tuğları çıkarıp, ilkbaharda Sofya’ya girer ve Nemse Çesar’ı Ferdinand’a: ‘Eğer er isen Layoş Kral gibi seninle Mohaç sahrasında veya Budin altında Kile sahrasında görüşüp, kırışalım!’ diye name yazıp, kapıcı ile gönderir.

Bir mektup da Yanoş’a yazıp; “’iki kere yüz bin askerle orduma gelesin” diye yazıp gönderir.

Tatar Hanı’na dahi çizmebaha on iki bin altın gidip, ‘İki kere yüz bin asker ile gelip, Budin altında benimle birleşesin’ diye mektup gönderir.

… 20 gün içinde Mohaç sahrasına varılır. Süleyman Han’ın çırağı Yanoş  Kral, iki kere yüz bin asker ile gelip, otağ-ı hümayun önünde padişahın yüzünü görünce yedi sekiz yerde yere kapanıp, padişah’ın yanına varıp, başını yere koyup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar… Sonra altunlu yaldızlı bir taht üzerine oturması ferman olunur. Bir çok musahabelerden sonra sırmalı bir hil’at ile kadri yükseltilip, hususi çadırına gider.

Yine o gün iki yüz bin Tatar askeri ile Cengiz oğullarından Semiz Mehmet Giray Han gelüp, o dahi edep ve erkan ile derya gibi Osmanlı askeri içinden geçerken otağ-ı hümayuna dönüp, Osmanlı askerini görünce hazan yaprağı gibi tir tir titreyip gelir. Süleyman Han eski kanun üzere Han’a ayağa kalkup, öpüşür, görüşür. ‘Safa geldin, Han kardeşim’ diye altunlu ve mücevherli taht üzere oturtup, buyururlar ki:

‘Han kardeşim, sana fermanım olmuştur ki, heman bu sahrada konmayıp, Budin’den içeri Macar diyarını harap ve yebab edesin.’

Sultan Süleyman Mohaç sahrasından kalkıp 5’nci gün Budin altında durur. Merhum babam nakleder:

‘Güneş battığı vakit, bütün hayvanları Tuna’ya sulamaya götürürlerdi. Hayvanların hepsi birden su içerken, Tuna’nın aşağısında İslam askerinin son bulduğu yerde, Tuna yüksekliğinden beş zira kadar eksilirdi. Bu derece çok hayvan vardı.’

Birkaç gün içinde Budin tekrar Osmanlı eline geçer (1529).”

x   x   x

Evliya Çelebi Kanuni devrinden bir başka kesiti anlatıyor:

“İSTOLNİ BELGRAD

1540 senesinde Süleyman Han derhal deniz gibi askerle bu kaleyi kuşatır. Anadolu veziri İbrahim Paşa bir koldan, Sokullu Mehmet Paşa yeniçeri ağasıyla bir koldan, Deli Hüsrev Paşa bir koldan, Rumeli veziri Ahmet Paşa bir koldan sarılıp kaleyi döve döve onuncu gün hücum yapılır. Bütün ganimet malı gazilerin olsun diye ilân olunur. Seher vakti kale gediklerine girdiler. Fakat yeri cehennem olası yetmiş bin kâfir bâtıl dinleri uğruna öyle canlarını feda ederek saldırdılar ki, on binden fazla kâfir öldü, yedi yüzden fazla Müslüman şehit düştü. Bu acıklı hali padişah görüp mübarek eline kılıcını alıp yürüyüş edince bütün gaziler Padişahın ardı sıra akıp ‘Uzun varoş’, sonra ‘Beşli varoş’ o gün zaptolundu.”

Evliya Çelebi, Seyahatname, 10’uncu cilt, Zuhuri Danışman Yayınevi, istanbul 

x   x   x

Allah rızası için, bir Evliya Çelebi’nin naklettiği Kanuni’ye bakın, bir de dizide gösterilen ve hakkında atılıp tutulan Kanuni’ye bakın!

Birbiriyle hiçbir alaka var mı?

İnsaf, iz’an, vicdan yahu!

Tarih: 04.11.2011 Okunma: 644

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?