Hangi Orman Kanunu?

İsmail Hakkı CENGİZ - 11.06.2008

            Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

           Kimilerine göre altı bin yıllık, kimilerine göre ise yüz binlerce yıllık bir insanlık ve medeniyet tarihimiz var.

            Ne demek insanlık ve medeniyet tarihi?

            Yani, içinde yaşadığımız şu mekânı, zamanı ve cemiyeti “insanî” hale getirmenin tarihi…        

            Zamanı, mekânı ve toplumu daha yaşanılabilir bir hale getirmenin tarihi…        

            “Medenî” tabir ettiğimiz bir düzen kurmuş olmanın, bir kurallar bütünü yaratabilmenin tarihi…

            Adaletin hâkim olduğu, özellikle zayıfın hakkının korunabildiği bir nizamı hâkim kılmanın tarihi…

            Biz böyle medeni, adil, kuralların hâkim olduğu bir düzen içinde yaşadığımızı zannediyoruz.

            Bu zannımızın tersine ufak tefek pürüzleri her gün yüzlerce defa, misal trafik kuralları ihlalinde, komşuluk, öğrenci, çocuk hakları ihlallerinde yaşıyoruz, küçük haksızlıklara, aşağılanmalara uğruyoruz ve umursamadan geçip gidiyoruz.

            Çünkü bütün bu olağan(!) ihlalleri kanıksamışız. “O kadar olur” diyoruz.

 

            Öyle yaygın “o kadar olur” diyoruz ki; Türk Tiyatrosunun en büyük yeteneklerinden Levent Kırca, bu sözü temel alarak, “Olacak O Kadar” adı altında yıllarca televizyon programı yaptı. O programları, güldürürken düşündürmek için ekrana getirdi. Fakat biz sadece gülerek seyretmişiz, üzerinde hiç düşünmemişiz. Kaç aydır, kendi kendime soruyorum: Leven Kırca neden yıllardır televizyonlarda yok? Ayrı bir konu…

            Kanıksadığımız küçük pürüzlerle “o kadar olur” diyerek yaşayıp giderken, pat diye başımıza bir büyük hadise gelince veya bir kaza duyunca, aaaa, bu kadar da olmaz ki, diyoruz.

            Hâlbuki bizim bu kadar da olmaz ki dediğimiz hadiseler de her gün oluyor. Fakat ya biz duymuyoruz veya birike birike hadise patlama yapıyor ve saklanamayacak bir hale geldiği vakit olaydan haberdar oluyoruz.

            Böyle insanlık dışı büyük hadiseler olduğu zaman “burası dağ başı mı?” veya “orman kanunu mu, kardeşim?” diyoruz.

            Hayır, efendim ne burası dağ başı, ne buralarda orman kanunu uygulanıyor?

            Dağ başında da, ormanda da, okyanuslarda da bir düzen vardır. İlahî bir işleyiş vardır.

            Ormanda, ceylan aslanın avıdır, fakat ceylanın da hızlı koşmak gibi bir yeteneği vardır. Ceylan eninde sonunda aslana av olabilir ama aslan en azından karnı tokken başka bir hayvana saldırmaz.

            Okyanuslarda büyük balık küçük balığı yer ama yine büyük balığın karnı tokken küçük balığa saldırmaz.

            Ve biz ormandaki, okyanustaki düzene ilkel düzen diyoruz. Hayvanî düzen diyoruz. Onlar, oradakiler, kendi doğalarının gereği gibi yaşıyorlar. Biz elbette onlar gibi yaşamayı reddediyoruz. Bin yılların birikimiyle, Allah’ın insana bahşettiği zekâ ile “insanî” bir düzen kuruyoruz.

            Ama bir bakıyoruz ki, bizim dört başı mamur sandığımız düzen, aslında ormandan beter işliyor. Tehlikenin nereden, kimden, nasıl, ne zaman geleceği hiç belli değil!

            Şu adalet sistemine, şu cezaevlerinin haline bakın… Dün, “skandal” başlığıyla, bizim sitede de manşete çıkan haber:

             “Ceylan holding'in veliahtı  Serkan Ceylan, 2005’te 1 kişiyi öldürmek, 4 kişiyi de yaralamak suçundan  tutuklanıp, Ankara Şaşmaz’daki yarı açık cezaevine konmuştu.

            Merhum ünlü işadamı Ağa Ceylan’ın oğlu olan Serkan Ceylan, daha önce de halen kaldığı Yarı açık Cezaevi’nde çıkardığı iki ayrı olaydan dolayı cezaevi yönetimince Sincan’daki Kapalı Cezaevi’ne gönderilmek istendi.

            Bakanlığın aldığı karar gereğince dün Sincan L tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderilmek amacıyla tebligat yapılması için cezaevi 2. müdürü Ali Başekin’in odasına çağrılan Ceylan’ın, tebligat sırasında belindeki silahı çekerek birbiri ardına ateşlediği öğrenildi.

            Silah sesleri üzerine cezaevi görevlileri ile özel güvenlikçiler odaya girerek Ceylan’ı etkisiz hale getirirken, her iki bacağının da diz kapağı bölümünden yaralanan Başekin Etimesgut Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

            Ceylan ilk ifadesinde silahı cezaevi bahçesindeki otların arasında bulup taşımaya başladığını söylediği belirtildi.”

 

            İşin hiç komik tarafı yok da, Levent Kırca, “Olacak O kadar” programında bir cezaevi sahnesi oynayacak olsaydı, herhalde bu kadarını düşünemezdi.

 

            Cezaevlerinden sorumlu olduğunu tahmin ettiğimiz(!) Adalet Bakanlığından şu soruların cevaplarını bekliyoruz: 1 kişiyi öldürmek, 4 kişiyi yaralamak hafif bir suç mudur ki, bu suçu işleyen kişi yarı açık bir cezaevine konuluyor?

            Cezaevlerinde, yerden otlarla birlikte tabanca da mı bitebiliyor?

            Daha, acaba, yerden ne kadar tabanca bitti ve kaç mahkûmun belinde geziyor?

            Otların arasında sadece tabanca mı yetişiyor? El bombası, makineli tüfek falan da yetiştiği oluyor mu? Onları kim topluyor?

            Adı geçen mahkûm veya tutuklu nasıl bu kadar pervasız olabiliyor? Müdürü cezaevinde vurabilecek cüreti nereden geliyor?

            Adalet Bakanı, yüksek yargı mensuplarına ve medyaya laf yetiştirmek dışında, başka görev ve sorumlulukları olabileceğini hiç düşündü mü, düşünüyor mu?

            10 aylık bakanlık süresi içinde herhangi bir cezaevini gördü mü? Cezaevlerini, cezaevi haline getirmeyi hiç aklından geçirdi mi? Cezaevlerinin bir “ıslah edilme” ihtiyacı yok mu?

            Hükümlü ve tutukluları “topluma kazandırmak” diye bir projesi var mı?          

            Yoksa bizim sorularımız da “dam üstünde saksağan” mı?

           

 
        Üstatlardan

 
            Şu “adil bölüşüm” dedikleri nedir?
            Zannedersem öğrendim bunca senedir.
            Fakir fukaranın payına düşeni,
            Zengine vermeye kurmuşlar düzeni.

            Zengine verirken adalet gözetmek,
            Adil bölüşüm sözü bu olsa gerek…

                                    Ekrem Şama, 01.12.2004

 
            Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın

Tarih: 11.06.2008 Okunma: 618

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?