Kalem
feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
22 Nisan 2010, Milliyet
Siirt
meydanına perde gerip ahaliye “Körlük” filmini izletmeli... Ya da Portekizli
yazar Saramago’nun filme alınan kitabı okutulmalı...
Romanda isimsiz bir şehirde sebepsiz bir körlük yayılır. İlk kör olanlar eski
bir hastanede karantinaya alınır. Körlük yayıldıkça karantina
kalabalıklaşır. Aralarında bir tek doktorun karısı, bu illete yakalanmamıştır.
O, her şeyi görür:
Açlığın büyümesini...
Yokluğun mafyayı doğurmasını...
Körlüğün eşitlediği insanlar arasında, o şartlarda bile derhal hiyerarşi
oluşmasını...
Karantinanın, dışarıdaki eşitsiz dünyanın vahşileşmiş bir modeli haline
dönüşmesini...
Devlet kontrolü altında, güçlünün ayakta kaldığı bir talan düzeninin
kurulmasını...
* * *
Karantinada iktidarı ele geçiren erkekler zulme başlar.
Diğer körlerin yiyeceklerine el koyarlar önce...
Sonra eşyalarına ve kadınlarına...
Kadınlar itiraz eder; erkekler namustan söz eder. Ancak ahlakın bedeli
açlıktır. Ve onların “seçme hakkı” sınırlıdır:
Aç karnına ahlak ya da etine karşı ekmek...
7 kadın, tecavüz için kuyruğa girer.
* * *
Tecavüzcüler, sıradan insanlardır, ama kurulan düzenin cazibesiyle anında suça
ortak olurlar.
Kitle psikolojisi herkesi körleştirir. Toplu suç, suçluluk duygusunu köreltir.
Ar damarını tıkar. Yaptıklarının vahametini düşünmeden talana katılma yarışına
girerler.
İktidar, hükmedenin imtiyazı değil, ganimetten pay kapan herkesin nemalandığı
sari bir hastalıktır çünkü...
Hem zalimi, hem mağduru körleştiren bir talan sofrasıdır.
Devlet kontrolünde toplu tecavüz, zamanla rutine biner; bu yoldan karnı doyan
erkekler “Daha çok ekmek gelecekse kadınlar daha çok yatsın” diyecek hale
gelir.
İktidar gibi, zulüm
de yayıldıkça çoğalır.
Kadınlarsa acıyı, tersine, üleşerek azaltır.
Herkes kördür artık:
Tecavüzcü de, tecavüze uğrayan da, göz yuman da...
Bu düzene son veren, aralarındaki tek gören olur. Doktorun karısı her şeye
tanık olur; ilk makası savurur ve zulmü durdurur.
Zamanla görebildiklerinde, görülesi bir şey kalmamıştır artık...
* * *
Dünkü Hürriyet’te
Gülden Aydın’ın Siirt izlenimlerini okuyanlar, neden Siirt’e “Körlük”ü tavsiye
ettiğimi anlamışlardır.
7 kız çocuğu... 4’ü kardeş... İlkokul öğrencileri...
14-70 yaş arası onlarca erkeğin tecavüzüne uğramışlar.
Aylarca...
Okulun müdür yardımcısı başlamış, sonra esnaf duymuş. Üşüşmüşler.
“Hayır” diyecek gücü kalmayan 7 kız tecavüz için sıraya girmiş. Bazen 3-5 lira
para, bazen çikolata, şeker, çubuk kraker karşılığı vermişler bedenlerini...
Görmezden gelerek körleşen babalarına ekmek taşımışlar.
Devlet kontrolünde fuhuş zamanla rutinleşmiş.
Şehir, göz yumarak körleşmiş.
Sonra bir gün, kızlardan biri konuşup zulmü durdurmuş.
Şimdi yüzlerce erkek zan altında... Bakkallar, hacılar, dedeler, askerler,
polisler...
Kızların okulunun bahçesindeki oğlanlar fotoğrafçıya sırıtırken
bağırıyorlarmış:
“Ellere var da bize yok mu?” diye...
İktidar böyle bir suç ortaklığı işte:
Validen, başkandan, amirden ibaret değil...
İktidardan pay alan herkes iktidar...
İlkokuldaki çocuk bile...
* * *
Sağanak delirdi dışarıda...
Zihnimde Can
Yücel’in “Nisan Tezi”:
“Güneş gözlükleri gökyüzünün kırılmış
Kırkikindilere düşüyor bütün iş
Gayrı siz ağartacaksınız çocuklar
Işığın yüzünü...
Toprağı öpe öpe öpe öpe
Damlalar siz
Açacaksınız körün gözünü...”