BİR HAL GELİR; SUSAMAZSIN, KONUŞAMAZSIN

İsmail Hakkı CENGİZ - 20.06.2009

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

 

 

İzmir-Ankara-Antalya kavşağı, Afyonkarahisar’ın 18 Km. güneyindedir. Bu kavşağa hangi yönden yaklaşırsanız yaklaşın, sizi, kilometrelerce öteden okunabilen bir yazı karşılıyor: “Cumhuriyetimizin Kazanıldığı Topraklardasınız.” Altında Afyonkarahisar valiliği’nin imzası var.

 

Ayrıca, kavşakta Sandıklı tarafına doğru yükselen tepede bir şehitlik yapılmış “Başkomutanlık Şehitliği…” Burada da valiliğin imzası var. Vali Bey’i, önceki valileri ve emeği geçenleri tebrik ediyorum. Büyük taarruz ve Başkumandanlığın adına yakışır bir şehitlik inşa etmişler.

 

Şehitlik, hemen yolun kenarında olduğu için özel aracıyla yoldan geçenler kolayca çıkabilirler. Bu fırsatı olmayanlara, çevresindeki kişilerle işbirliği yaparak “Başkumandanlık Şehitliği”ne tur düzenlemelerini tavsiye ederiz. Görülmesi gereken, muhteşem bir yer. Şehitliğe adım attığınız anda bir cezbeye kapılıyorsunuz. Üzerinize, Arif Nihat Asya’nın, “Bir hal gelir yolcum, susamazsın, konuşamazsın!” dediği hal geliyor.

 

*                   *                 *

DERNE NERE, AFYONKARAHİSAR NERE?

 

İnsanı fazlasıyla duygulandıran, hüzünlendiren ve derin derin düşündüren anıt mezar taşları var. İşte, çoğumuzun nerede olduğunu bilmediğimiz yer adlarıyla anılan 2 kitabe:

 

PİZREN, Rüstem oğlu Mehmet Nuri, Üsteğmen…

 

KİRMESTİ, Mehmet oğlu Osman, Doğum 1906, 16 Yaşında…

 

Pizren, makedonya’da bir şehir, Kirmesti ise Bursa’nın ilçesi Mustafa Kemal Paşa’nın eski adıymış.

 

 “Cumhuriyetimizin Kazanıldığı Topraklarda”, şimdi ülkemizin sınırları dışında kalan coğrafyalardan vatan evlatlarının yattığını görmek, insanın tüylerini diken diken ediyor. MANASTIR, HALEP, BATUM, SELANİK, UHRİ, DERNE… Demek ta nerelerden gelip, Türk Milletinin istiklâl ve hürriyeti uğruna burada savaştılar ve şehit düştüler. Tıpkı Anadolu’nun her yerinden giderek Polonya’da, Arabistan, Filistin ve Afrika çöllerinde şehit düşen ve mezarları oralarda kalan vatan evlatları gibi…

 

Bizi en çok duygulandıran ve düşündüren yer ismi DERNE oldu. Derne nerede? Derne o zamanki adıyla Trablusgarp, bugünkü adıyla Libya’da… Enver Bey, Mustafa Kemal ve arkadaşları,1911’de, İtalyanlarca işgal edilen o bölgeleri kurtarmak için, devletin görevlendirmesi olmaksızın, kendi inisiyatifleriyle oralara gitmişler, yerli halkı teşkilatlandırarak İtalyanlara karşı büyük bir mukavemet göstermişlerdi.

 

İşte şimdi, şurada, Afyonkarahisar’da yatan Derneli şehit, belki de 1911’de, içine dolan minnettarlık hissiyle buralara kadar gelmişti. 1911’de Mustafa kemal onları kurtarmaya Derne’ye gitmiş, demek ki, 1920’lerde de onlar Türkiye’yi kurtarmak için, buralara gelmişlerdi.

 

*                   *                 *

Tabii insanı en fazla hüzünlendiren; çocuk yaştaki şehitlerin mezar taşlarını okumak oluyor. Birini yukarıda okudunuz. En küçük yaşta olanı ise şu:

 

SUSURLUK, Şakir oğlu, Mustafa, Doğum 1907, 15 YAŞINDA.

 

*                 *          *

 

 

 

*   *   *   *   *   *   *   *   *   *

 

SU ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR

 

Doğduğum günden 1992 yılına kadar, hep musluktan su içtim. Türkiye’nin her yerinde… Bunun 14 senesi memleketin 3 büyük şehrinde geçti. Oralarda da musluktan içilebiliyordu.

 

Bugün, bırakın büyük şehirleri, artık, ilçelerimizin bile pek çoğunda musluk suyu içilemiyor.. Vatandaş içme suyunu ambalajlanmış olarak satın alıyor.

 

Sınırlarımızın doğusunda ve güneyinde 1 litre su, 1 litre petrolden daha pahalı! Yakında bütün dünyada böyle olacağını tahmin ediyorum. Çünkü nüfus gittikçe artarken, temiz su kaynakları azalıyor. Musluklara gelen sudaki arsenik oranı artıyor. “Akıllı” devletler gelecekteki su ihtiyaçlarını bugünden güvence altına almak istiyorlar. Onun için “su forumları” yapılıyor. Onun için, AB’ye girmemiz hayal olduğu halde, AB ülkeleri bizim su kaynaklarını yönetmeye kalkıyor.

 

Su konusunda son derece uyanık olmak lâzım... Hem sahip olduğumuz suyun israf edilmemesi; hem de su kaynaklarımıza hâkim olmamız açısından!

 

Dünyadaki her insanın, en az bizim kadar suya ihtiyacı ve hakkı olduğunu kabul ediyoruz. Elbette bu iyi niyet, sularımız üzerinde başkalarına söz hakkı verilmesi anlamını taşımaz.

 

Su üzerinde oynanan büyük bir oyun var: Suyun ticarileştirilmesi hamleleri! Gelen faturalar, sayaç dayatmalarıyla, zaten su yarı yarıya ticarileşmiş vaziyette… Ayrıca, neredeyse bütün memlekette içme suyu, damacana ve pet şişelerle bir ticaret metaı halinde! Tabii küresel sermayeye bu kadarı yetmiyor. Arzu ediliyor ki, su idaresi belediyelerden alınsın.

 

Gizli-açık şu söylenmeye çalışılıyor: “Bir kamu kurumu olan belediyeler suyu idare edemiyor, halka temiz su içirmekten acizler. Zaten suyla, ‘sudan işler’le uğraşmak bir kamu kurumunun işi olamaz! Siz en iyisi, su idarelerini özelleştirin. Su işini yerli veya yabancı şirketlere devredin. Bakın o zaman nasıl güzel, temiz, pak su içersiniz. Üstelik su şimdikinden daha ucuz olur!”

 

Bu elbette korkunç bir kandırmaca… Kapitalizmin temellerinin çöktüğü bugünlerde, “iyi idare” edilemeyen şirketler, hattâ bankalar kamuya devrediliyor. Böyle bir dünyada suyun özel şirketlere devri büyük bir hata olur. “Su işini”, batık şirketlerinden daha berbat bir duruma getireceklerinden hiç kuşkunuz olmasın. Öyle bir durumda bugünleri bile mumla ararız.

 

Sudaki arsenik neden yükseliyor? Çünkü su azaldıkça, ona ulaşmak için kuyularda dibe iniliyor. Sudan ağır olan metaller de dipte daha yoğun olduğundan, aşağı indikçe sudaki arsenik oranı artıyor.

 

Eh, Allah’ın hikmeti, işte… Bu sene yağan kar ve yağmur, her yıl yağandan birkaç kat fazla... Barajlar ve kuyular doldu. Arsenik miktarı da kendiliğinden azaldı!

 

Tabii ki çok yağan yağmura güvenip de tedbiri elden bırakmamalı… Su arıtma cihazları kurulmalı. Su bol diye rehavete kapılmamalı. Gelecek yıllar ne olacağını bilemiyoruz.

 

 

Önceki yazılar

 

Tarih: 20.06.2009 Okunma: 625

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?