Hüseyin Nihal Atsız
Has Hâcib Balasagunlu Yusuf tarafından XI. Yüzyıl’da yazılan “Kutadgu
Bilig”, “siyaset bilgisi”
demektir. “Uğur, bahtiyarlık” demek
olan “kut” kelimesini şimdiye kadar “saadet veren ilim” diye boşuna tercüme
etmişlerdir. Bu ismin anlamı koca eserin muhtevasından da anlaşılacağı üzere siyasetnâmedir. Toplumun bahtiyar
olması için gerekli şartları saydığı malum olduğuna göre Türkler’in, siyaseti, “toplum bahtiyarlığı bilimi” diye
anladıkları ortaya çıkıyor.
Günümüzde milleti bahtiyar edecek bir siyaset tutumundan çok, tehlikelerden
kaçınıpyalnız içinde bulunulan günü düşünmek prensibi alıp yürümüştür. Atatürk’ün çok hesaplı ve gerektiğinde
çok atılgan siyasetine karşılık İsmet
İnönü sadece hesaplı, hesabında da kendisini yanlışlara götürecek kadar ihtiyatlı
siyaseti ile devleti yürütmeye çalışmıştır.
Millî siyaset yerine, herkesle hoş geçinme siyasetinin güdülmesinde hiçbir
millî menfaat yoktur. milletler, millî istekleri nispetinde itibarlı ve
kuvvetlidirler. Bundan başka “millî istekler” yani “ülküler” milletlerin
dinamik gücü, birliğinin sebebi, cesaretinin kaynağıdır.
Türkiye, Atatürk’ün ölümünden
beri pasif bir devlet siyaseti gütmektedir.
Barış uğruna kimseyi gücendirmemek zihniyeti hâkim olmuş ve bu zihniyet,
siyasî sınırlar dışındaki Türklerin ihmalini doğurmuştur. Herhangi bir devlette
yaşayan Türklerle ilgilenmek o devleti gücendirir, tedirgin eder, kızdırır diye
adeta cihan Türklüğü inkâr olunmuştur.
Hâlbuki cihanın manzarası bu konuda ne kadar ibret vericidir. Afrika
zencilerine kadar her millet ırkdaşlarıyla ilgilenmekten bir an
vazgeçmemektedir. Hele şu küçük Yunanistan bir yandan Kıbrıs’ı isterken, bir
yandan da Arnavutluk’tan Epir’i koparmaya çalışmakta, daha ilerisi için de
Bizans’ı diriltecek hesaplar yapmaktadır.
Bir milleti yalnız para kazanmak ve okumak için didinen bir sürü olmaktan
kurtarmak için ona millî gayeler gösterilmesi l3azımdır. İktisadî kalkınma, yol
ve liman, atom, roket, uzay millî ülkü olamaz. Bunlar nasıl olsa elde
edilecektir.fakat çok mühim olduğu halde verilememekte bulunan hayatî nesne
“ülkü”dür. O ülküyü düşünüp taşınarak zorla yaratmaya ihtiyacımız yoktur.o
hazır olarak yanı başımızda duruyor: Dış Türkler…
Hükümetlerin dış siyaseti yalnız NATO, Merkezî Antlaşma ve Kalkınma İçin
Bölgesel İşbirliği sınırları içinde kaldıkça Türk Milleti teknikte ne kadar
ilerlerse ilerlesin yaratıcı bir millet olamaz. Onu yaratıcı yapacak olan şey
dış Türkleri düşünmek gibi yüksek millî ve insanî bir meseledir.
Sınırları içinde Türk bulunan devletlerle dost kalmak şartıyla o Türkleri
düşünür, kültürce ilerlemeler için çalışır, her türlü yardımı yapabiliriz. (Atsız
Hoca’nın söz ettiği Türklerin bir bölümü bugün bağımsızlığını kazanmıştır.
Onlarla en sıkı bağlarla işbirliği yapmak bu makalenin ruhunda vardır, zaten.)
Dış Türklerle ilgilenmek emperyalizm değildir. Çünkü bu sosyal bir
kanundur: Milletler, ırkdaşlarını da kendi siyasî sınırları içine almak isterler
ve bunun için her türlü fedakârlığa katlanırlar.
Dünya âlem böyle de biz neden
değiliz? Acaba dünyada barışçı, insaniyetçi ve akıllı olarak yalnız biz mi
kaldık.
Dış Türklerle ilgilenince tabii yine serbest nazımla şahane(!) şiirler
başlayacak: Turancılar, ırkçılar, emperyalistler, faşistler vesaire. Herkesin
her dediğine aldıracak olduktan sonra 400.000 Rum’a karşı 100.000 Türk’ün
yaşadığı Kıbrıs’ta işimiz ne?
İş denize girinceye kadardır. Girdikten sonra üşümen geçer. Sen de iyi
yüzücülere has kuvvetli kulaçlar büyük bir ustalıkla atmaya başlarsın.
(Ötüken, 74. Sayı, 26 Temmuz 1972)
Arşiv