Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Son birkaç yıldır sık sık gündeme gelen,
“medeniyetler ittifakı”nın ne anlama geldiğinin çoğumuz tarafından pek de
anlaşılmadığını tahmin ediyorum. “Medeniyetler
ittifakı” tamlamasıyla söylenmek istenen, farklı dinlerden kaynaklanan
çatışmaların önlenmesi çabalarıdır. Fikir, ilk defa İspanya Başbakanı Luis Rodríguez Zapatero tarafından
2004’te ortaya atıldı. En büyük destek Başbakan
Erdoğan’dan geldi. 2005 yılından beri, her yıl başka bir ülkede yapılan
Medeniyetler İttifakı toplantılarına İspanya ve Türk Başbakanlar “eşbaşkan” olarak katılıyorlar.
Medeniyetler İttifakı toplantısı bu yıl, ikinci defa İstanbul’da yapıldı.
Bundan önce, 2006 yılında yine İstanbul’da yapılmıştı.
Aslında, aydınların çoğu medeniyetin tek, kültürlerin ise çeşitli olduğunu kabul ediyor.
Buna göre; dünya veya insanlığın medeniyeti ortaktır ve tektir. Ancak
kültürlerin çeşitliliğinden söz edilebilir. İslâm kültürü, Türk kültürü, Hint
Kültürü, Hıristiyan kültürü gibi… Bu tartışmayı bir kenara bırakırsak,
“Medeniyetler İttifakı”nın konu ettiği “dinler
ve inançlar arasında bir çatışma” gerçekten var mıdır?
Toplantıda söz alan, İran'ın eski
Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi,
konuşmasında “Geçmişte kültür ve medeniyet farklılıklarının
ihtilaf ve savaşların gerçek nedeni olmadığını, o dönemki savaşların köklerinde
ekonomik ve siyasi çıkarların yattığını” söyledi.
Hatemi’ye katılıyoruz. Din ve
kültür farkları savaşların sebebi gibi görünse de esas sebep daima ekonomik
olmuştur. Farklı dine mensup topluluklar birbiriyle savaşmış olabilir. Fakat
orada gaye, bir dinî inancı yok etmek değil, o inanca sahip topluluğun elinde
olan toprak ve kaynaklara hâkim olabilmektir.
Aşırı ekonomik farklılıkları
giderir, yoksulluğu ortadan kaldırırsanız çatışmaları da ortadan kaldırırsınız.
* * *
Hatemi’nin işaret ettiği “savaşların asıl sebebinin ekonomik kaynaklı” olduğu gerçeği, ülke
içindeki çatışmalar için de geçerli değil mi? Ülke içindeki çatışmanın ve
ayrışmanın aslında kimlik, mezhep, ideolojik ve siyasî olmaktan ziyade farklı
gelir grupları arasındaki çatışma olduğu, gayet açık değil mi?
Dünyadaki savaşların önlenmesine çalışmak, taraflar
arasında “ittifak” sağlamak güzel… Milletler ve toplumlar arasındaki
çatışmalara son verme fikri takdire şayan… Fakat bu düşüncede olan bir liderin,
öncelikle ülkesi içindeki çatışmaları gidermesi gerekmez mi? Dünyadaki
çatışmaları önleme gücün olabilmesi için, öncelikle evindeki çatışmaları çözmüş
olman gerekmiyor mu? Bu konuda konuşmaya yüzün olabilmesi için, kendi ülkenin
bir barış adası olduğunu ispatlaman gerekmiyor mu?
Obama’nın bile hayran hayran vurguladığı, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda sulh” vecizesinden
ne anlıyorsunuz? Önce yurtta barışı sağlamak lâzım, değil mi? ancak “yurtta
barış”ı sağladıktan sonra, dünyadaki barış hakkında söylediklerinizin bir
anlamı olabilir. Bir ağırlığı olabilir.
Yurtta sulhu sağlamak ve sürdürmeyi hiç düşündünüz
mü? Yoksulluğu yok etmek, kitleleri müreffeh hale getirmek, zenginliği
yaygınlaştırmak için hangi adımları attınız?
Atmaya niyetiniz var mı?
Önceki yazılar