İTTİFAK, MEDENİYET, İKTİSAT

İsmail Hakkı CENGİZ - 09.04.2009

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

 

Son birkaç yıldır sık sık gündeme gelen, “medeniyetler ittifakı”nın ne anlama geldiğinin çoğumuz tarafından pek de anlaşılmadığını tahmin ediyorum. “Medeniyetler ittifakı” tamlamasıyla söylenmek istenen, farklı dinlerden kaynaklanan çatışmaların önlenmesi çabalarıdır. Fikir, ilk defa İspanya Başbakanı Luis Rodríguez Zapatero tarafından 2004’te ortaya atıldı. En büyük destek Başbakan Erdoğan’dan geldi. 2005 yılından beri, her yıl başka bir ülkede yapılan Medeniyetler İttifakı toplantılarına İspanya ve Türk Başbakanlar “eşbaşkan” olarak katılıyorlar. Medeniyetler İttifakı toplantısı bu yıl, ikinci defa İstanbul’da yapıldı. Bundan önce, 2006 yılında yine İstanbul’da yapılmıştı.

 

Aslında, aydınların çoğu medeniyetin tek, kültürlerin ise çeşitli olduğunu kabul ediyor. Buna göre; dünya veya insanlığın medeniyeti ortaktır ve tektir. Ancak kültürlerin çeşitliliğinden söz edilebilir. İslâm kültürü, Türk kültürü, Hint Kültürü, Hıristiyan kültürü gibi… Bu tartışmayı bir kenara bırakırsak, “Medeniyetler İttifakı”nın konu ettiği “dinler ve inançlar arasında bir çatışma” gerçekten var mıdır?

 

Toplantıda söz alan, İran'ın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, konuşmasında  “Geçmişte kültür ve medeniyet farklılıklarının ihtilaf ve savaşların gerçek nedeni olmadığını, o dönemki savaşların köklerinde ekonomik ve siyasi çıkarların yattığını” söyledi.

 

Hatemi’ye katılıyoruz. Din ve kültür farkları savaşların sebebi gibi görünse de esas sebep daima ekonomik olmuştur. Farklı dine mensup topluluklar birbiriyle savaşmış olabilir. Fakat orada gaye, bir dinî inancı yok etmek değil, o inanca sahip topluluğun elinde olan toprak ve kaynaklara hâkim olabilmektir.

 

Aşırı ekonomik farklılıkları giderir, yoksulluğu ortadan kaldırırsanız çatışmaları da ortadan kaldırırsınız.

 

*                        *                      *

 

Hatemi’nin işaret ettiği “savaşların asıl sebebinin ekonomik kaynaklı” olduğu gerçeği, ülke içindeki çatışmalar için de geçerli değil mi? Ülke içindeki çatışmanın ve ayrışmanın aslında kimlik, mezhep, ideolojik ve siyasî olmaktan ziyade farklı gelir grupları arasındaki çatışma olduğu, gayet açık değil mi?

 

Dünyadaki savaşların önlenmesine çalışmak, taraflar arasında “ittifak” sağlamak güzel… Milletler ve toplumlar arasındaki çatışmalara son verme fikri takdire şayan… Fakat bu düşüncede olan bir liderin, öncelikle ülkesi içindeki çatışmaları gidermesi gerekmez mi? Dünyadaki çatışmaları önleme gücün olabilmesi için, öncelikle evindeki çatışmaları çözmüş olman gerekmiyor mu? Bu konuda konuşmaya yüzün olabilmesi için, kendi ülkenin bir barış adası olduğunu ispatlaman gerekmiyor mu?

 

Obama’nın bile hayran hayran vurguladığı, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda sulh” vecizesinden ne anlıyorsunuz? Önce yurtta barışı sağlamak lâzım, değil mi? ancak “yurtta barış”ı sağladıktan sonra, dünyadaki barış hakkında söylediklerinizin bir anlamı olabilir. Bir ağırlığı olabilir.

 

Yurtta sulhu sağlamak ve sürdürmeyi hiç düşündünüz mü? Yoksulluğu yok etmek, kitleleri müreffeh hale getirmek, zenginliği yaygınlaştırmak için hangi adımları attınız?

 

Atmaya niyetiniz var mı?

 

 

 

Önceki yazılar

Tarih: 09.04.2009 Okunma: 675

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman GENÇ

12.03.2009 - 15:40

Dev uyanacak uyanmasına ama uyuması için verilen ilaçın yada nargozun dozunu az almaya başlayınca ançak uyanacak.....

Osman GENÇ

12.03.2009 - 15:40

Dev uyanacak uyanmasına ama uyuması için verilen ilaçın yada nargozun dozunu az almaya başlayınca ançak uyanacak.....