Hüseyin Nihal Atsız
İleri gitmek geriyle olan bağı koparmak değildir. Canlı, cansız her varlık
çok gerilerin bugünkü neticesidir.
Geri her zaman kötü değildir. Nitekim ileri de her zaman iyi değildir. İyi
de olsa, kötü de olsa yok edilemeyecek olan “geri” ve “ileri”, bütün olarak
biziz. Bunu inkar hiçbir şey kazandırmaz; kaskatı gerçeğin inkarı ile inkar
edeni basitleştirir, yozlaştırır, hayvanlaştırır.
Geri ve ileri, yani dün ve yarın her zaman var olacaktır. Milyarlarca dün
ve yarın, zaman zincirinin bir halkasıdır. Yarını kavramak için dünü bilmek
şarttır. Otlarla böcekler dünü bilmez. Daha yüksek sınıf hayvanlarda bile
birkaç gün öncesini hatırlamak, bilmek kabiliyeti vardır.
Dünün topyekûn inkârı insanları ot ve böcek menzilesine indirmektir.
İnsanlar indirilemez. İnen, indirmek isteyendir.
Millî Eğitim Şûrasında birkaç öğretmen dünkü edebiyata sövüp saymışlar. Fuzuli’yi,
Bakî’yi batırmışlar. Bunlar Fuzuli’den, Bakî’den bir mısraı anlayamayacak kadar
aşağı olan cahillerdir. Onlar Fuzulî’deki dehayı, şiir inceliğini nereden
anlayacaklar? Fikrî ve edebî seviyeyi ancak Nazım Hikmet’i, Orhan Veli’yi ve o
makuleleri anlayacak kadardır.
Bu şûralarda şimdiye kadar hep gayrı millî hava esti. Mazi düşmanlığı
yapıldı. Geçmişle bağların koparılması istendi. Bunun manâsı nedir? O kadar
açık ki söylemeye bile lüzum yok.
Millî kültürle yoğrulmuş,
zerrelerine kadar Türkçü ve otoriter bir Millî Eğitim Bakanı gelmeden bu
herzevelikler sürüp gidecektir.
Aksi halde “egemenlik” kelimesi “eğemenlik” olur ve kültür eserlerini seçecek
kurulun başına ortaokul mezunu bile olup olmadığı meçhul birisi getirilerek
millî kültürle, milletle, geçmişle, gelecekle alay edilir.
Ötüken, Temmuz 1974