TUNCELİ VALİSİNİN İSPAT ETTİĞİ

Neslihan KORUTÜRK - 08.02.2009

Bu dünyada herkese yer var.

 

 

 

Sırta yüklenmiş çamaşır makinesi, fırın, ikiz yatak, kanepe dağlara bayırlara tırmanıyor.

Nerede?

Nazımiye’de, Hozat’ta, Çemişgezek’te, Pertek’te, Pülümür’de ve bu ilçelerin köylerinde mezralarında…

Tabii ki, bu ilçelerin bağlı olduğu Tunceli merkezde de!

Devlet, valisi marifetiyle beyaz eşya ve mobilya dağıtıyor.

Çamaşır makinesinin gittiği bazı köylerde su yokmuş… Makineler şimdilik ahırlara konmuş, kuzularla kuzu kuzu yatıyorlar… Ama en kısa zamanda oralara suyun götürüleceğini tahmin ediyoruz.

Bir yardım başlatılmış, artık, yarım bırakılmaz.

*   *   *

Yapılan yardımın malî boyutunun milyonlarca lira olduğu ortada.

Bildiğiniz gibi, Tunceli en küçük illerimizden biri… Bu küçük ilin valiliği böyle bir malî güce sahip olabiliyorsa, daha büyük illerin ekonomik gücünü hesap edin!

Bu neyi ispat eder?

Devletin zenginliğini, ekonomik kaynak ve gücünün büyüklüğünü!

Devletin valisi, Tunceli gibi küçük bir ilde maddî boyutu bu kadar büyük yardımları ihtiyacı olanlara ulaştırabiliyorsa, devlet, bunu ülke çapında, daha sistemli ve daha nitelikli olarak yapabilir.

Söylemek istediğimiz şu:

Zengin bir devletten hak ettikleri payı alamayan, dar gelirlilere yapılan yardım; onların hakkıdır.

Fakat bu hakları onlara, yıllardır yapıldığı gibi teşhir ederek ve edilerek, aşağılanarak, insanlık dışı bir şekilde yapılmamalı.

Sistemli bir şekilde, İNSANCA, her ev kadınına Ziraat Bankasında bir hesap açarak, hesaba düzenli bir şekilde aylık bağlanarak yapılmalıdır. Bu son derece doğaldır. Sosyal devletin bir gereğidir. Siz ona hak ettiği aylığı verin… O kendisi ihtiyacı neyse onlara harcasın. Herhalde, dağın başındaki suyu olmayan bir evin vazgeçilmez ihtiyacı çamaşır makinesi değildir.

Tabii bunlar, maksat kitleleri fukaralıktan, sefaletten kurtarmak ise uygulanabilir.

Maksat, seçimden seçime ulufe dağıtmak, kitleleri bir partiye bağımlı hale getirmek, bu arada, bazı yandaşları da zengin etmekse, şimdi olduğu gibi “yardım paketleri” uygulaması sürdürülmelidir!

*   *   *

Oyları Etkiler Mi?

 

Evet, en azından yarısını etkileyeceği, kendilerine yöneltilen mikrofona söylenenlerden belli oluyor.

Vatandaşın yarısı; “yardımı kim getirirse oyumu ona veririm!” diyor.

Öte ki yarısı ise…

“Oyumuz satılık değil!” diyor.

Yüksek Seçim Kurulu da, bu yardımlar “Yasal değil!” diyor. 

*   *   *

 

Uysa Da Uymasa Da

               Elleri şakakta, bir millet seyrediyor

On binlerce işsiz öğretmen adına iktidarın protesto edildiği gün...
Onlara sahip çıkabilmesi gereken ana muhalefetin güçlü adamı "adaylardan para almak"la suçlanıyor.
On binlerce "alttaki asker"in "Devrim müjdesi"nden hakiki hak bekleyip hayal kırıklığına uğradığı gün, Meclis'te onlara sahip çıkmış olması gereken iktidarın en güçlü adamının yakınları "kuyumcuda" çıkıyor.

Gölge
İktidar ve ana muhalefet "çok güzel işler" de yapıyor olabilir...
Ama bu işler "çok güzel işler" değil.
Büyük ölçüde gönüllü, ama ille "gönülden" bir kamu hizmetine talip olma ve onu yerine getirme işi de sayılan siyasetin gölgesinde...
Onca insanın hak ettiklerini kaybettiği...
Onca insanın hak ettiğini alamadığı...
Kırıklıkların, kırgınlıkların, yılgınlıkların onca aileyi sarıp sarmaladığı bir memleket ve ortamda, bir millet seyrettiğine de bu kadar kahrolmamalı!
Siyasetin gölgesi, yakın menfaat ihtimalleri ve ihlalleriyle malul olmamalı... deseniz, hikâye!

Şakak
"Bugünlerde bir arkadaşımız daha dayanamadı. 7.65 İspanyol malı Lama'yı şakağına dayadı, tetiği çekti. Daha sonra silahı çantasına koydu, çantanın ağzını kapattı. Beni eve götürün demiş, ben iyiyim...
Arkadaşları düştüğünü zannetmişler, sonra kanlı namluyu görmüşler. Şaşırtıcı ama gerçek.
Dört yaşında bir oğlu, on iki yaşında bir kızı vardı. Adı Hüseyin KORKMAZ.
Dz. Tls. Kd. Bçvş. Güney Deniz Saha Komutanlığı GKM'de çalışıyordu...
Sebep, ödeyemediği kredi kartları borcu . Hani derler ya, dağ gibi bir delikanlıydı. Kara yağız, uzun boylu, dev gibi adamdı.
Bankaların ve kendisine emeğinin karşılığını bir türlü vermeyen yetkililerin acımasızlığı karşısında yiğitliği fayda etmedi.
Üç gün DEÜ hastanesinde yattıktan sonra bugün 06 Şubat 09 saat 11'de vefat etti, bir göğ ekin daha biçildi, yandı içimiz, hakikaten ölümden gayrisi yalan.
Bize emeğiniz geçti, sizi çok sevdik, bizden kıldık, bilmenizi istedik."

Eşitlik
Şakağa dayadığı saatlerde, "Astsubay devrimi" diye duyurulan "İyileştirici düzenlemeler" Meclis'e gelmekteydi.
Tam can verdiği gün, tam o saatte, kendisinden de "altta" 17 uzman çavuş, 45 yaşına geldikleri için veya onca badireden sonra sağlıklarında bozulma görüldüğü için, emeklilik hak etmeden sokağa, çöpe atılışlarını duyurmaya çalışıyordu.
Tam can verdiği gün, Meclis'te, bir, iki "düzenleme" dışında, ala ile vala ile, astsubayların "nöbet tutma süresi" 24 yıldan 30 yıla, 50 yaşlarına kadar çıkarıldı. Rütbe bekleme süresi uzatıldı; oysa albaylarda mesela, kadrosuzluk tazminatı ile emeklilik yolu seçilebilmişti.
Bir önergeyle getirilmek istenen "artık astsubaylar da 1'in 4'ünden emekli olabilsin" hakkı ise, (bir kez daha) Genelkurmay kararı ve iktidar oylarıyla reddedildi.
Önergeye ret çağrısını, Komisyon'da önergeyi benimsemiş gibi görünen Komisyon Başkanı AKP'li Hasan Kemal Yardımcı yaptı!
Önergenin gerekçesi, "Eşitliğin sağlanması" idi!

 

Umur Talu, Sabah, 08.02.2009

 

http://www.sabah.com.tr/haber,735C3B812FC547F79EB9B1EF5F9AC2C2.html

 

 

Arşiv

Tarih: 08.02.2009 Okunma: 914

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?