Bu dünyada
herkese yer var.
Sırta yüklenmiş çamaşır
makinesi, fırın, ikiz yatak, kanepe dağlara bayırlara tırmanıyor.
Nerede?
Nazımiye’de, Hozat’ta, Çemişgezek’te, Pertek’te,
Pülümür’de
ve bu ilçelerin köylerinde mezralarında…
Tabii ki, bu ilçelerin
bağlı olduğu Tunceli merkezde de!
Devlet, valisi marifetiyle
beyaz eşya ve mobilya dağıtıyor.
Çamaşır makinesinin gittiği
bazı köylerde su yokmuş… Makineler şimdilik ahırlara konmuş, kuzularla kuzu
kuzu yatıyorlar… Ama en kısa zamanda oralara suyun götürüleceğini tahmin
ediyoruz.
Bir yardım başlatılmış,
artık, yarım bırakılmaz.
* * *
Yapılan yardımın malî
boyutunun milyonlarca lira olduğu ortada.
Bildiğiniz gibi, Tunceli en
küçük illerimizden biri… Bu küçük ilin valiliği böyle bir malî güce sahip
olabiliyorsa, daha büyük illerin ekonomik gücünü hesap edin!
Bu neyi ispat eder?
Devletin zenginliğini, ekonomik kaynak ve gücünün
büyüklüğünü!
Devletin valisi, Tunceli
gibi küçük bir ilde maddî boyutu bu kadar büyük yardımları ihtiyacı olanlara
ulaştırabiliyorsa, devlet, bunu ülke çapında, daha sistemli ve daha nitelikli
olarak yapabilir.
Söylemek istediğimiz şu:
Zengin bir devletten hak
ettikleri payı alamayan, dar gelirlilere yapılan yardım; onların hakkıdır.
Fakat bu hakları onlara,
yıllardır yapıldığı gibi teşhir ederek ve edilerek, aşağılanarak, insanlık dışı
bir şekilde yapılmamalı.
Sistemli bir şekilde, İNSANCA, her ev kadınına Ziraat
Bankasında bir hesap açarak, hesaba düzenli bir şekilde aylık bağlanarak
yapılmalıdır. Bu son derece doğaldır. Sosyal devletin bir gereğidir. Siz ona hak ettiği
aylığı verin… O kendisi ihtiyacı neyse onlara harcasın. Herhalde, dağın
başındaki suyu olmayan bir evin vazgeçilmez ihtiyacı çamaşır makinesi değildir.
Tabii bunlar, maksat
kitleleri fukaralıktan, sefaletten kurtarmak ise uygulanabilir.
Maksat, seçimden seçime
ulufe dağıtmak, kitleleri bir partiye bağımlı hale getirmek, bu arada, bazı
yandaşları da zengin etmekse, şimdi olduğu gibi “yardım paketleri” uygulaması
sürdürülmelidir!
* * *
Oyları Etkiler Mi?
Evet, en azından yarısını
etkileyeceği, kendilerine yöneltilen mikrofona söylenenlerden belli oluyor.
Vatandaşın yarısı; “yardımı
kim getirirse oyumu ona veririm!” diyor.
Öte ki yarısı ise…
“Oyumuz satılık değil!” diyor.
Yüksek Seçim Kurulu da, bu
yardımlar “Yasal değil!” diyor.
* * *
Uysa Da Uymasa Da
Elleri şakakta,
bir millet seyrediyor
On binlerce işsiz öğretmen adına iktidarın protesto edildiği
gün...
Onlara sahip çıkabilmesi gereken ana muhalefetin güçlü adamı "adaylardan
para almak"la suçlanıyor.
On binlerce "alttaki asker"in "Devrim müjdesi"nden
hakiki hak bekleyip hayal kırıklığına uğradığı gün, Meclis'te onlara sahip
çıkmış olması gereken iktidarın en güçlü adamının yakınları "kuyumcuda"
çıkıyor.
Gölge
İktidar ve ana muhalefet "çok güzel işler" de
yapıyor olabilir...
Ama bu işler "çok güzel işler" değil.
Büyük ölçüde gönüllü, ama ille "gönülden" bir kamu hizmetine
talip olma ve onu yerine getirme işi de sayılan siyasetin gölgesinde...
Onca insanın hak ettiklerini kaybettiği...
Onca insanın hak ettiğini alamadığı...
Kırıklıkların, kırgınlıkların, yılgınlıkların onca aileyi sarıp sarmaladığı bir
memleket ve ortamda, bir millet seyrettiğine de bu
kadar kahrolmamalı!
Siyasetin gölgesi, yakın menfaat ihtimalleri
ve ihlalleriyle malul olmamalı... deseniz, hikâye!
Şakak
"Bugünlerde bir arkadaşımız daha dayanamadı.
7.65 İspanyol malı Lama'yı şakağına dayadı, tetiği çekti. Daha
sonra silahı çantasına koydu, çantanın ağzını kapattı. Beni eve götürün demiş,
ben iyiyim...
Arkadaşları düştüğünü zannetmişler, sonra kanlı namluyu görmüşler. Şaşırtıcı
ama gerçek.
Dört yaşında bir oğlu, on iki yaşında
bir kızı vardı. Adı Hüseyin KORKMAZ.
Dz. Tls. Kd. Bçvş. Güney Deniz Saha Komutanlığı GKM'de çalışıyordu...
Sebep, ödeyemediği kredi kartları borcu .
Hani derler ya, dağ gibi bir delikanlıydı. Kara yağız, uzun boylu, dev gibi
adamdı.
Bankaların ve kendisine emeğinin karşılığını bir türlü vermeyen yetkililerin
acımasızlığı karşısında yiğitliği fayda etmedi.
Üç gün DEÜ hastanesinde yattıktan sonra bugün 06 Şubat 09 saat 11'de vefat
etti, bir göğ ekin daha biçildi, yandı içimiz, hakikaten ölümden gayrisi yalan.
Bize emeğiniz geçti, sizi çok sevdik, bizden kıldık, bilmenizi istedik."
Eşitlik
Şakağa dayadığı saatlerde, "Astsubay devrimi" diye duyurulan
"İyileştirici düzenlemeler" Meclis'e gelmekteydi.
Tam can verdiği gün, tam o saatte, kendisinden de "altta" 17
uzman çavuş, 45 yaşına geldikleri için veya onca badireden sonra sağlıklarında
bozulma görüldüğü için, emeklilik hak etmeden sokağa, çöpe atılışlarını
duyurmaya çalışıyordu.
Tam can verdiği gün, Meclis'te, bir, iki "düzenleme" dışında,
ala ile vala ile, astsubayların "nöbet tutma süresi"
24 yıldan 30 yıla, 50 yaşlarına kadar çıkarıldı. Rütbe bekleme süresi uzatıldı;
oysa albaylarda mesela, kadrosuzluk tazminatı ile emeklilik yolu
seçilebilmişti.
Bir önergeyle getirilmek istenen "artık astsubaylar da
1'in 4'ünden emekli olabilsin" hakkı ise, (bir
kez daha) Genelkurmay kararı ve iktidar oylarıyla reddedildi.
Önergeye ret çağrısını, Komisyon'da önergeyi
benimsemiş gibi görünen Komisyon Başkanı AKP'li
Hasan Kemal Yardımcı yaptı!
Önergenin gerekçesi, "Eşitliğin sağlanması"
idi!
Umur Talu, Sabah, 08.02.2009
http://www.sabah.com.tr/haber,735C3B812FC547F79EB9B1EF5F9AC2C2.html
Arşiv