AÇIKÇA İLÂN EDİYORUM

İsmail Hakkı CENGİZ - 04.09.2023

Trendyol’da satılan bu kitabın fiyatı 64 lira… Sayısı binleri bulan arkadaşlarım(!), hemşerilerim(!), akrabalarım(!) arasında bu parayı veremeyecek kimse yok. Bu kitaptan bin taneyi bir kalemde alabilecek çok arkadaşım(!), hemşerim(!), akrabam(!) var. Ama almadılar… Okumadılar. 15 yıllık emeğimin 64 lira etmeyeceğini düşünmüş olmalılar. 64 liraya beni ve emeğimi değiştiler. 

Kitabı, aile fertlerim dışında, sadece 44 dostum satın aldı, okudu. Sadece 44 candan dost 64 lira verme cömertliğini, civanmertliğini, yiğitliğini gösterdi. Bu candan dostlar benim ilelebet gönlümü kazandı. Değerli dostlarım, size ömür boyu minnettarım. Sizlerle dünyam renkli, hayatım zengin, ruhum huzurlu, zekâm işlek… Bana çok büyük bir güç veriyor yanımda olduğunuzu bilmek. Var olun. Dualarım daima sizlerle… Ben razıyım, Ulu Tanrı da sizden razı olsun.

İKİ KISA DESTEK HİKÂYESİ

Bir yakınım, 8-9 sene önce, bir doğal ürünler kooperatifi kurma girişiminde bulundu. Beni de ortaklar arasında görmek istediğini bildirdi. Kırmadım. Kabul ettim ve o kooperatifin kurucu ortağı oldum. 2023’e kadar da her toplantısına, İzmir’de bulunuyorsam katıldım. Bu kooperatifin bana hiçbir getirisi yok. Beklemiyorum da ama yakınıma desteğe devam ediyorum. O kadar süre içinde, birkaç yüz liralık alışveriş ettiysem de tamamen yakınıma destek amaçlı olmuştur.

2023 Haziran’ındaki kooperatif toplantısı, kitabım yayınlandıktan yaklaşık bir ay sonra yapıldı. Yakınımın bana destek olmadığını görünce, toplantıya katılmak içimden gelmedi ve katılmadım. Aslında, o günden itibaren kooperatiften koptum. Bununla beraber, bişey demedim. Meselâ, WhatSapp grubunda kalmaya ve takibe devam ettim.

Yakınım, 26 Haziran’da, toplantı kararlarını iletti. Kararlardan biri, üyelerin, her ay 50 TL aidat (o, “ödenti” diyor) ödemeleri hakkındaydı. Dediğim gibi, ben toplantıya bile katılmayarak, kooperatifle ilişkimi koparmıştım. Buna rağmen, hiçbir mecburiyetim yokken, bir “destek mesajı” vermek için, 1 değil, 12 aylık aidatı peşin olarak gönderdim. Başkan yakınım, “Üyemiz Hakkı Cengiz, bir yıllık ödentisi olan 600 lirayı, kooperatifimizin Ziraat Bankası hesabına gönderdi. Teşekkür ediyoruz kendisine. Diğer üyelerimiz de aynı duyarlılığı gösterirse seviniriz” diye bendenizi örnek gösterdi. Görüldüğü gibi, yakınıma, hiçbir mecburiyetim yokken “on kitap parasını” tak diye hediye etmişim.

Bir başka yakınım, benden çok genç bir yakınım, 5-6 sene evvel, sosyal medya üzerinden, kitabının çıktığını duyurdu. Nerede bulunabileceğini yazdı. Anında, bir dakika beklemeden, koştura koştura gittim, kitabı satın aldım. Bunun gibi, bendeniz, bütün yakınlarıma, dostlarıma, hemşerilerime, arkadaşlarıma, akrabalarıma yapmam gerekeni yaptım, yükümlülüklerimi yerine getirdim… DESTEKLEDİM. Sırası gelince ki geldi, aynı davranışın bana yönelmesini beklemek en tabii hakkımdır.

DESTEĞİNİ ESİRGEYEN DOSTLAR(!)

Sözde yakınlarım 64 lira verip kitabımı alma alicenaplığını gösteremedi. Kitap 64, yaşım 65! Bu yaşa kadar gelen dostluk(!) 64 lira etmedi. Başka bir ifadeyle, aramızda 64 lirayı aşabilecek bir samimiyet yokmuş. Ömrümde bir kere, bir kere desteğe ihtiyacım oldu… Destek beklediğimi, defalarca feryat-figan tekrar ettim. Dostların(!) büyük bölümünden destek gelmedi, gelmedi, gelmedi.

Yıllar, yıllanmış dostluklar, arkadaşlıklar, hemşeri dayanışması ve yardımlaşmaları, asra yaklaşan akrabalık ilişkileri ve bağları gözümün önünden bir filim şeridi gibi geçiyor. Kendimi üzgün, öfkeli, hayal kırıklığına uğramış, gücenmiş, incinmiş hissediyorum.

Ulusal bir yayınevinden çıkmış, uluslararası bir alışveriş sitesinde satışa sunulmuş eserime 64 lira verip almayan bir hasislik, cimrilik benim arkadaşım, hemşerim, akrabam olamaz. O-LA-MAZ! Benim öyle arkadaşlarım, hemşerilerim, akrabalarım yoktur. AÇIKÇA ilân ediyorum. Bitti. Nokta!

Şunu da söyleyeyim: Ben sizi reddetmedim. Siz beni reddettiniz… Siz beni YOK saydınız. Evet, YOK saydınız! Ben de sizin bu kararınıza saygı duyarak arkadaşlığımızın(!), hemşeriliğimizin(!), akrabalığımızın(!) bitişini, üzülerek, kabul ettim. Herkesin yolu açık olsun.

ÇEVRECİLERİN İLGİSİ DE ZAYIF

Bir sınıflama yapacak olursak, kitaba en fazla ilgi gösteren küme, “çevreciler”. Lâkin çok zayıf bir ilgi… Ulaşabildiğim çevrecilerin binde birine tekabül eden küçük bir ilgi!

Oysa çevreciler, “çevrecilerin sesi”, “kendilerinin feryadı” olan bu kitaba dört elle sarılmalıydı… Kapış kapış almalı, okumalıydı... Çevre sorunlarına karşı ne kadar duyarlı olduklarını dünyaya kanıtlamalıydılar. Kitaba sahip çıkmalı, onu benimsemeli, onu tanıtmalı, yaymalı, önermeliydiler

Dostlar(!) da kitaba ve yazarına sahip çıkmalıydılar. Bir hemşeri, bir arkadaş, bir meslektaş, bir akraba “çevre kitabı” yazmış, o, bütün imkânlarla desteklenmeli, tavsiye edilmeli, teşvik edilmeliydi.

ÖĞRETMENLERİN İLGİSİ ve İLGİSİZLİĞİ

Akrabam, arkadaşım, hemşerim olan yüzlerce öğretmen tanıdığım var. Bunu abartısız söylüyorum… Yüzlerce! Hemen hemen tamamı çevreye duyarlı yüzlerce öğretmen… Çok genç, genç, orta yaşlı, yaşlı yüzlerce öğretmen yakınım! Öğrencilerinden kitap okumalarını isteyen, onlara, çevreye duyarlı olmayı öğreten bu aydın kitleden, çevre sorunlarını ve çözümlerini anlatan kitabıma ilgi beklemek aklın yolu değil mi?

Yüzlerce öğretmen dostum(!)dan, ilki, Anadolu’nun bağrından bir öğretmen kardeşim kitabımı aldı/okudu. İkincisi, Eray kardeşim (Aferin) 3 kitap aldı/okudu ki cömertliğini ve büyük desteğini ömür boyu hatırlayacak, anacağım… Bir de “eser, okullarda çevre ders kitabı olarak okutulacak kadar dolu ve iyi, velîlere tavsiye edilecek kadar faydalı” diye iltifat eden, çok değerli çevreci öğretmen Feriha Danışman. Üç candan dost hocama şükranlarımı sunarım.

Feriha Hanım’ın deyimiyle, “çevre ders kitabı” niteliğindeki bir esere bütün öğretmen arkadaşlarım ilgi göstermeliydi.

EK: Bu yazıyı kaleme aldıktan sonra, TRENDYOL’dan değil de KİTAP GÜNLERİ’nde, birkaç öğretmen arkadaşım daha kitabımı satın almak nezaketini gösterdi.

HEDİYE BEKLENTİSİ

Bana oldukça yakın pek çok kişinin bu kitaptan hediye beklentisi içinde olduğunu anlıyorum. Lâkin bu kitabı hediye edemeyeceğimi defalarca izah ettim. Çünkü ben de kitabı sizler gibi, TRENDYOL’dan ve aynı fiyata satın alıyorum. Satın aldığım kitapların faturasını yazının sonunda bulabilirsiniz.

Bu kitaptan, kardeşlerime, çocuklarıma bile hediye etmedim. Herkes kendi parasıyla satın aldı. Sağ olsunlar.

Bir de düşünmek lâzım, bu adam, arkadaşlarının, dostlarının, hemşerilerinin, akrabalarının hangi birine hediye etsin? Gücü yeter mi?

BU NE SAKAT BİR ANLAYIŞ, HERKES KİTABINI ALMAK ZORUNDA MI?

Elbette değil! Ben de zaten herkesten beklemiyorum. Ama dostum/yakınım olduğundan, hemşeri/dernek/akrabalık dayanışmasından bağlarından bahsediyorsan, evet, 15 yıllık emeğimin ürünü olan kitabı satın almak, okumak ve beni desteklemek yükümlülüğün var. Kendinde böyle bir sorumluluk duygusu görmüyorsan, samimi değilsin (samimi olmayana riyakâr denir diye biliyorum) Öyleyse, dostum, arkadaşım, akrabam değilsin… Söylediğim bu.

DUYMAYAN, GÖRMEYEN OLABİLİR Mİ?

Hayır olamaz! WhatSapp, Facebook, Twitter, İnstagram ve hatta YouTube üzerinden o kadar çok duyurduk, paylaştık, kendi haber sitemizde haberini yaptık, her sohbet ortamında konuştuk ki kitabın yayınlandığını duymayan, görmeyen kalmamıştır.

Bu ortamlarda ses vermeyen bir yakınıma WhatSapp mesajıyla bildirdim. Mesajı üç gün açmadı. Kayıtlar duruyor. Üç gün sonra; “haberim var, tebrik etmeye ve sipariş vermeye fırsat bulamamıştım. Hatırlattığın iyi oldu. Sipariş verdim. İlk fırsatta okuyacağım inşallah” cevabını verdi. Bu genç yakınımın sipariş verdiğine, kitabı okuduğuna dair bir kanıt henüz bulunamadı. Ama dikkat edin, burada mühim olan, “haberim olmadı” diyemiyor. Sessiz kalmış ama kitabın çıktığını duymuş, paylaşımlarımı görmüş. “Habersiz değil”!

Hayır, duymayan, görmeyen kalmamıştır. Tabii çevremdeki, iletişim halinde bulunduğum on binlerce kişiden bahsediyorum. Bütün Türkiye veya bütün dünyadan değil!

Duymayan, duymak istemeyendir… Görmeyen, görmek istemeyendir.

İNTERNETTE SATILMASI, SATIŞI ENGELLER Mİ?

Bazı tanıdıklar, “internetten alışveriş yapamadıklarını” söylediler.

Peki bu engel midir?

Misal, 82 yaşındaki annemin internetle, kredi kartıyla hiçbir işi olmaz. Tabii ki internet alışverişi de yapamaz. Fakat böyle bir alışverişe ihtiyacı olsa, “şu kitap, sadece internette satılıyormuş. Bana da alıverir misiniz?” diye bana veya kardeşlerime hatta bir komşusuna söylese, kim, “hayır” diyebilir? O bile satın alabilirdi, değil mi? Nitekim “balıkyağı hapı” gibi bazı ürünlerin siparişini veriyor, annemin adresini yazıyoruz, TRENDYOL, kapıda anneme teslim ediyor.

Yani, rafta satılsa, hemen koşup alacak mıydınız?

Bu bahaneyi ileri sürenlere, şunları sormak isteriz:

İnternetten hiç alışveriş etmediniz mi?

Zincir marketlerden, otobüs veya uçak firmalarından hiç online yiyecek, giyecek, bilet …vs. satın almadınız mı?

Hayır, hiçbir engel olmadığı gibi, internet, oturduğunuz yerden, evinizden çıkmadan alışveriş yapmak şeklinde bir “kolaylık” sunuyor.

Almayan, almak istemeyendir!

BU KİTAP ÜZERİNDE NEDEN BU KADAR DURUYORUM?

Altı ay öncesine kadar dünyanın en saf insanıydım. Bunu daha önceki yazılarımda, sırası geldikçe söyledim, yazdım. Ancak kitabım yayınlandıktan sonra dünyanın kaç bucak olduğunu gördüm. Hayatın gerçekleri neymiş anladım, kavradım. 65 yıl ne kadar duygusal yaşamışım! Ne kadar gerçeklerden kopuk yaşamışım. Gerçekten bir arkadaşlık, hemşerilik, akrabalık ve bunlarla ilgili yardımlaşma-dayanışma falan var zannetmişim! Olmadığını bana gösterdiniz. 65 yaşımda aldığım bu ders hayatımın en pahalı ve en kıymetli dersi oldu. Kitabın verdiği ders!

ACIKLI-KOMİK PAYLAŞIMLAR

En çok arkadaşım(!), takipçim Facebook’ta… En yaygın ve yoğun paylaşımı da o sosyal medya ortamında yaptık. Buradaki 20 kadar takipçi, sağ olsunlar, kitabımı sayfalarında ve/veya gruplarında paylaştılar!

Ayrıca, WhatSapp’ta da bir arkadaşım, içinde benim de bulunduğum, yüzlerce üyesi olan grup ve gruplarda paylaştı.

Paylaşmak ne demek?

Beğenmenin ötesinde, bu haber yayılsın demek. Eğer söz konusu, bir kitabın satışıysa, “kitap satılsın” demek. İyi ama paylaşan kişi kendisi satın almıyor ki… Mesaj şu mu: “Ben kitabın tanıtımını ve resmini gördüm, beğendim, kendim satın almıyorum fakat satılmasını istiyorum, bu kitabı satın alın”!

Bu mesajı çok acınası buldum. Kitabın yazarına ve satın almadığı halde paylaşan kişiye acıma duygusu uyandıracak bir mesaj… Acıklı! Çok acıklı!

TEBRİK EDENLER ve Hele OKURU BOL OLSUN DİYENLER

Pek çok arkadaş(!), takipçi, kitabı görmeden, almadan, okumadan bendenizi tebrik etti. Neyi tebrik etti, neyi kutladılar acaba? Kitabı okumamalarını mı? Eh, ben de sizi tebrik ederim!

En sinir bozucu olanı da “okuru bol olsun” deyip de okumak gibi bir niyeti olmayanlar… Be bilader, be bacı, sen okumazsan, okumak için hiçbir gayretin olmazsa, acaba, o kitabın okuru nasıl bol olacak?

“Okuru bol olsun”! Bu bir dilek hatta bir dua değil mi? Benim için iyi dileklerde bulunuyor, dua ediyorsun, öyle mi? Fakat bu nasıl imansız bir dua? Ruhsuz, şuursuz bir dua? Bu, riyanın ta kendisi değil mi?

Okumadığın, okumayacağın kitap için, “okuru bol olsun” duası etmek, ikiyüzlülük olmuyor mu? Kimi kandırıyorsun? Allah’ı mı? Kendini mi? Beni mi?

Senin duaların hep böyle mi?

İnanmadığın, icra etmediğin konularda hep böyle duacı mısın?

Duaların kabul oluyor mu?

KİTAP YAYINLAMAKLA YAPTIĞIM HATA!

Kitap yayınlandıktan iki ay kadar sonra, bir arkadaşımla karşılaştım. Konuşmak istemediğim halde, onun ısrarıyla oturduk… Konuştuk… “Hayatta mısın?” sorusuyla başladı. Kitaplarımı kastederek, “boş durmadığımı, üretmekte olduğumu” söyledim.  Bu yazıda bahsettiğim, EVRENSEL DÜZENE MÜDAHALE ETMEYECEKSİN adlı kitabımı, “kitap yazmakla çevre mücadelesi olmaz” gerekçesiyle almadığını söyledi. Tartıştık. Hiçbir devre arkadaşımızın kitabı almadığı bilgisini verdim (daha sonra, aylar sonra 2 arkadaşım aldı). Arkadaş, bir sürü mazeret saydıktan ve bendeniz de bütün mazeretleri çürüttükten sonra şu uyarıyı yaptı: “Kitabını kimse almamışsa suçu kendinde aramalısın”!

Tabii oldukça düşündürücü bir ikaz!

Bendeniz de epey düşündüm… Suçum ne olabilirdi?

Sonunda buldum: Haddimi aşmak! Kitap yazmakla, hele yayınlatmakla, hele hele ulusal bir yayınevi ve uluslararası bir satış sitesiyle bu işi yapmakla haddimi epey aşmıştım.

Ulan sen kimsin? Kendini Orhan Pamuk, Kemal Tahir, Ahmet Ümit falan mı sanıyorsun? Kitap yazmak senin ne haddine? Haddini bil haddini! Haddini bilmezsen, haddini aşarsan, bildiririz haddini! Gösteririz sana dünyanın kaç bucak olduğunu! Nitekim bildirdik, gösterdik işte! Hayal kırıklığınla otur aşağı! Bir daha da kitapmış, yayınmış, satışmış falan girme, bulaşma bu işlere!

Otur evinde yaa!

Otur oturduğun yerde!

Uslu uslu!

Bu satırları kaleme aldığım sıralarda, Twitter’da, Hüsnü Mahalli’nin şu paylaşımına rastladım:

İNSANLAR SUÇLULUK DUYGULARINDAN, VİCDAN AZABINDAN VE KENDİLERİYLE YÜZLEŞMEKTEN KAÇINMAK İÇİN NE YAPARLAR, BİLİR MİSİNİZ?

Sizi, KÖTÜ ve SORUNLU BİRİ ilân ederler.

KİTABIMI KİMSE ALMIYOR MU?

Kitabımı kimse alıyor!

Her şeyden önce, yukarıda bahsettiğim 44 rakamı, aile fertleri dışındaki dostlarımın sayısı… O dostlar içinde 2 hatta 3 adet alanlar var. 12 adet birden alan Osman Yıldız dostum var. Ayrıca, tanımadığım kişiler almışlar. Trendyol’da, bişekilde gören okuyucuların satın aldıkları anlaşılıyor.

KİTAPTAN PARA KAZANIYOR MUYUM?

Kitapla ilgili olarak yayıneviyle yaptığımız sözleşmede bir “telif hakkı” maddesi var. Fakat şimdiye kadar bir kuruş almadığım gibi, bundan sonra da almam imkânsız gözüküyor.

Peki, öyleyse bu gayretim, heyecanım, takıntım neden?

Yahu, neden olacak?

O benim kitabım!

O benim eserim!

O benim ürünüm!

O benim emeğim! 15 yıllık emeğim!

Kitap her satın alındığında, bana bir kuruş yansımadığı halde, ben, “satış yapma”nın başarı duygusunu yaşıyorum. Bir kişi, bir okur, bir dost para verip alacak kadar değerli buluyor kitabımı. Bu ne demektir, biliyor musunuz? Bu müthiş bişey! Bu kelimelerle anlatılamaz bir duygu… Harikulade hoş bir duygu. İnsanı coşturan bir duygu!

Bir satış sayesinde, bu yerkürede, bu gök kubbenin altında, çevreye ilgi duyan, duyarlı birinin daha bulunduğunu, bir samimi dostum daha olduğunu öğreniyor, onur duyuyor, cesaret buluyor, moralle doluyorum.

Bugüne kadar gerçekleşen satışların sonunda 44 candan dostum olduğunu, gördüm, öğrendim… 44 samimi, vefalı, sağlam dost. Bence, bu gayet geniş bir sosyal çevre. Üstün nitelikli, vefalı, sadakatli bir arkadaş/dost çevrem var.  Her faniye nasip olmayacak kadar “nitelikli” ve “candan dostum” var. Kendimi çok talihli hissediyorum.

Sağ olun dostlarım. Dualarım daima sizinle…

NOT: Bu satırları destek beklentisiyle kaleme almadım. Bu saatten sonra gelecek destek, artık, sinirlerimin bozulmasına, canımın daha da sıkılmasına sebep olur. Öyle bir desteğin nazarımda hiçbir kıymeti yoktur. Bu satırlar, his ve düşüncelerimi ortaya koymak, kendimi ifade etmek için kaleme alındı. Ruh hâlim ve zihinsel tutumum bilinsin diye… Biline!

[email protected]

Tarih: 04.09.2023 Okunma: 1450

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman Yıldız

06.09.2023 - 13:26

İsmail bey Hatırlar mısınız? "Robotlar Sahibini Tanıyabilir mi" başlıklı yazımda neden israrla yaratanımız yanımızdayken, gözümüzle görüp elimizde tutabilirken onu red edip ısrarla yaratıcı aramanın anlamsızlığını yazmıştım. Bu yazınızı okuyunca nedense gülümsedim. İnsanlar anne-çocuk ilişkisi hariç tüm çevreleriyle çıkarları doğrultusunda iletişim halindedirler. Siz bu yazınızla bunu ispatlayıp farkında olmadan aynı noktadan olaylara baktığınızı anlatmışsınız. Gerçekçi çözüm kendiniz olmaktan geçiyor. Kızmayın bana gerçekleri yüzünüze haykıracak kadar size değer verenlere bakınız. Diğerleri mi? Sonucu yazmışsınız. Saygılarımla

İ. Hakkı Cengiz

06.09.2023 - 14:25

ROBOTLAR SAHİBİNİ TANIYABİLİR Mİ? başlıklı yazınızı, yorumlarla birlikte tekrar okudum. Size kızmıyorum. Niye kızayım? Evet, gerçekleri yüzümüze haykıranlar gerçek dosttur. Riya korkunç... Ama hakikaten insanı ürpertecek kadar korkunç. Yazımda, son birkaç ay içinde gördüğüm riyanın sadece binde birini anlatabildim. Bu tablo insanı feci şekilde karamsar, kötümser yapıyor. Öte yandan, içinde sizin de bulunduğunuz 25 samimi, alicenap, cömert dostumu düşününce hayat çok güzel, renkli, hayatım çok zengin gözüküyor. İçim huzurla doluyor. Hayat yaşanmaya değer hâle geliyor. Tekrar çok teşekkür ederim. Gönülden dualarım ve selâmlarımla...

Suat Zobu

12.12.2023 - 20:10

Açıkçası üzüldüm. Yaşadığınız hayal kırıklığını yazıyı okuyunca ben de yaşadım. "Ben hariç diğerleri nasıl olsa yapar" değilmiş demek ki. Taa ilk başlarda kesinlikle almaya karar vermiştim. Ama araya başka şeyler girince öylece kaldı maalesef. Yarın kesinlikle alacağım. Yazının özü şu "Gönül umduğu yere küsermiş." Bizim İskilip yöresinde söylenen bir söz. Maalesef ben dahil hepimiz bütün sitemleri hak ediyoruz. Ben kendim için gerekli dersimi aldım. Çok okuyan, arasıra da naçizane yazan, yazmaya çalışan birisi olarak çok utandım açıkçası. Yazıya gelince bütün sitemlerde haklısın ama mümkünse biraz daha kısa tutulabilir miydi? Bazı tekrarlardan kaçınılamaz mıydı acaba? Sonuç olarak ortak sorunumuz olan insanların ‘okumaması, okuyormuş gibi yapması.’ Sizin yaşadığınız bu acı deneyim de en güzel ispatı. Selam ve saygılar ağabeyim.

İ.Hakkı Cengiz

14.12.2023 - 11:43

İlginiz ve hassasiyetiniz için çok teşekkür ederim Suat Zobu dostum. Evet, insan üzülüyor ama bunlar hayatın kaçınılmaz darbeleri... Aldık, sendeledik ama düşmedik. Ders alarak, ibret alarak daha da güçlendik. Hatta bu sayede, sizler gibi asıl dostlarımızı anlamak, bulmak, kazanmak seçmek bahtiyarlığına ulaştık. Var olun. Gönülden selâmlar...