Bu dünyada
herkese yer var.
1. “Ergenekon” davasının temelinde, “Ergenekon Terör Örgütü”nün
ülkede “kaos yaratarak bir darbe ortamı”
oluşturacağı iddiası var. Bu iddialar, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı E.
Oramiral Özden Örnek’in “Darbe Günlükleri” ile ilişkilendiriliyor. Öyleyse, Özden Örnek’e neden şimdiye kadar hiç
dokunulmadı, hiç soru sorulmadı?
2. Özden Örnek’e soru sorulamıyorsa, bu
soruşturmanın “nereye kadar gidiyorsa, oraya kadar gitmesi” mümkün mü?
3.
28 Nisan 2007 bildirisinden sonra, TV TV gezerek darbe olmasının, darbe yapılabilmesinin imkânsız olduğunu
dünya âleme kesin bir dille ilân eden Mümtazer Türköne’nin şimdilerde “10 kişinin yapacağı eylemlerle darbe
ortamı yaratılabilir ve darbe yapılabilir” çizgisine gelmesinde eşinin 22 Temmuz 2007 seçimleriyle AKP
milletvekili olmasının bir rolü var mıdır?
3. On kişiyle darbe ortamı yaratmak mümkünse; 20 aydır tutulanlar ve daha
ne kadar yakalanacağını bilmediğimiz sayıdaki “Ergenekoncu” sayısı biraz fazla değil mi? Dolayısıyla, eğer
dışarıda şu anda en az 10 “Ergenekon üyesi” kaldıysa her an bir “kaos ortamı
yaratacakları” korkusundan diken üzerinde olmamız gerekmiyor mu? Eğer öyleyse, süreç kimin yararına işliyor?
4. “Ergenekon terör örgütü”
olduğuna iman etmiş yazarlara göre; bir de işin “dış konjonktür”ü var.
Onlara göre; başta E. Org. Tuncer Kılıç,
gözaltına alınanlar, Türkiye’nin İran ve
Rusya’yla işbirliğini savunuyor, aynı zamanda tamamının Amerikan karşıtı olduğunu
vurguladıklarına göre; davada Amerikan
parmağı olduğunu kabul etmiş olmuyorlar mı?
5. Önce ortadan kaybolan, sonra teslim olan bir yarbay var. Medyaya göre;
hırsızlık ve üste müessir fiil gibi çok ağır suçlardan hüküm giymiş. Bunlar
doğruysa, bu yarbay, hala nasıl Silahlı
Kuvvetlerde barınabiliyor?
6.
Tutuklananlardan bazılarının yüzlerce cinayete karıştığı iddia edilirken, neden
o cinayetlerin aydınlatılması için çaba harcanmıyor da; muhayyel bir “kaos ortamı yaratmak” izleri bulunmaya çalışılıyor?
7.
Son gözaltına alınan ünlülerden, hayatının önemli bir kısmı cezaevinde geçmiş bir
prof. dışında kalanlar serbest bırakıldığına göre; bunlar hakkında kuvvetli şüpheler olmadığı halde mi
gözaltına alındılar? Bu nasıl bir cürettir? Bu durum, işin siyasî olduğunu
kanıtlamıyor mu?
8.
Bu serbest bırakılmalardan sonra; “Ergenekon”un aydınlatılmasının en ateşli taraftarlarının ateşi birdenbire
düşüverdi. Bunda, şimdiye kadar, “ben bu işin savcısıyım” diyen Sayın
Başbakan’ın; 2 gün önce ağız değiştirip “hakkında
hüküm verilinceye kadar kimse suçlu sayılamaz!” diye açıklama yapmasının
payı var mıdır?
9.
En önemlisi; darbe ortamı yaratılmış olsa bile, darbeyi gerçekleştirebilecek
tek güç TSK olduğuna göre, “darbe ortamı
yaratma” iddiası, darbe yapabilecek güçle irtibatlı olmadan havada kalmıyor mu?
* * *
Uysa Da
Uymasa Da
Dün
baktım, Prof. Mümtaz'er Türköne, "Gölbaşı İbrahim
Şahin cephaneliği" ardından, "Ergenekon'u savunanlar
zor durumda" başlığıyla Zaman'da yazmıştı:
"Adama sorarlar: Cumhuriyet cinayet işleyerek
mi korunur?.. Bugün Şahin'in cephaneliğinden
şok geçirenlere karşı, 'Susurluk ayrı, Ergenekon
ayrı' diye havaya bakıp ıslık çalanlara
cevap vermeye bile gerek kalmadı.
Susurluk, Ergenekon denen ahtapotun sadece bir
ayağı. Bu örgüt bir terör örgütü."
O da bunları keşke...
Susurluk lağımı patladığında, çok yakın danışmanlığını yaptığı Çiller'e
söyleseydi.
Keşke bir zamanlar daha yakın baktığı Susurlukçu Çatlı ve
arkadaşları için de söyleseydi.
Keşke, eşi gibi AKP'li olmuş, o sıra kendisiyle ortak, Çiller'e yakın
danışmanlık yapan Şükrü Karaca'ya söyleseydi.
Keşke, İpekçi'yi öldüren Ağca ve arkadaşlarına sahte pasaport
çıkaran Nevşehir Emniyeti'nde görevli İbrahim Şahin'in
Tokat Reşadiyeli hemşerisi ve avukatı olarak davasını düşüren o Karaca'ya
söyleseydi.
Keşke Çiller 'in; Şahin, Çatlı, Yorulmaz gibiler
için dediği "Devlet için kurşun atan da
yiyen de şereflidir"e karşı söyleseydi; keşke o sözün
müellifi olmasından şüphelenilen iki yakın danışmana, yani kendine veya Karaca'ya
söyleseydi.
Keşke "Susurluk bir terör örgütü" diye o
gün o kadar yakından ilan etseydi!
Keşke o gün de deseydi ki, Cumhuriyet cinayet işlenerek mi
korunur!
Umur Talu, Sabah, 11. 01. 2009
Arşiv