GEÇEN SORUNUN CEVABI:

İş merkezinde 80 ofis var.

80’in %25’i 20 eder. Bunlarda 1’er kişi çalışıyor. Yani 20 kişi…

80-20= 60 ofis kaldı.

12 ofis de boştu…

60-12= 48 kalır.

Bunun 16’sında 2’şer kişi çalışıyor. 32 kişi eder. (sorunun cevabı)

Devam edersek:

48-16= 32

32 ofiste ise 3’er kişi çalışıyor. 96 eder.

Sonuç:

96+32+20= 148 kişi olur.

x   x   x

BU HAFTANIN SORUSU

Aziz Nesin’in “Patroniçe” diye bir hikâyesi var. Burada anlattığına göre, uzuuuun bir işsizlik döneminden sonra, güç bela bir gazetede iş bulur.

Bir gece, gazetede çalışırken, bir telefon gelir. Bir kadın, gece sekreterinin telefona gelmesini ister. Aziz Nesin, gece sekreterine seslenir. Gece sekreteri genç bir adamdır, uzun süre gelmez. Aziz Nesin de telefonu kapatır.

Biraz sonra telefon yine çalar. Aynı kadın sesi, “ben senden gece sekreterini istemedim mi?”

“İstedin”.

“Eeee, niye telefona gelmedi?”

“Ne bileyim ben.”

Kadın çıldırır. Kadın Aziz Nesin’e, Nesin kadına ağzına geleni söylerler. Bu arada, gece sekreteri gelir. Nesin Telefonu ona verip, “bak şu kadına yahu” der.

Gece sekreteri telefonu alınca;

“Buyurun Hanımefendi… Emredersiniz Hanımefendi. Özür dilerim efendim. Musahhih… Yeni geldi efendim. Affedersiniz. Başüstüne… Hay hay efendim. Hürmetler ederim efendim…

Sekreterin yüzü kül rengini almıştır. Aziz Nesin’e,

“Yahu ne yapmışsın?”

“Ne yapmışım?”

“Patroniçeye küfretmişsin.”

Meğer kadın gazetedeki herkesin, hatta patronun bile çok korktuğu, gazete sahibinin eşiymiş.

Aziz Nesin, “beni kovarlar, değil mi?” demiş.

Gece sekreteri; “Patron şimdi Avrupa’da. Dönünce seni mutlaka gazeteden çıkarır.” der.

Biraz sonra telefon tekrar çalar. Yine patroniçedir:

“Biraz önce sen bana, kim olduğumu bilmeden bağırdın, değil mi?”

Artık hiçbir şansının kalmadığını düşünen Nesin, erkeklik ben de kalsın diye, “Yooo… Biliyordum. Patroniçe denen şirret karı sen değil misin?”

“Neee? Demek bile bile…”

Nesin, “Var mı diyeceğin? Bile bile…” der ve telefonu çat diye kapatır.

Bir hafta kadar sonra patron geziden döner. Aziz Nesin’i odasına çağırır. Nesin, “süklüm püklüm” odaya girer. Patron, “buyurun, otur oğlum.” Yüzü gülüyormuş. Nesin karşısındaki koltuğa ilişir.

Patron, “Seni tebrik ederim. Allah senden razı olsun. Sana ömrümce minnettarım. Bizim karıya açmışsın ağzını, yummuşsun gözünü. Aferin! On sekiz senelik intikamımı aldın. Bravo. Yahu ona laf söylenmez be. Aşk olsun, nasıl öyle küfrettin! İyi yapmışsın. Ben bilirim ondan neler çektiğimi… Hadi aşağı idareye in de, söyledim, sana elli lira ikramiye verecekler, al!” der.

Aziz Nesin elli lirayı alır.

Bir akşamüzeri gazeteye patroniçe gelir. Aziz Nesin’e, “musahhih siz misiniz?”

“Evet.”

“Bana telefonda küfreden siz miydiniz?”

Nesin, başını öne eğer. Kadın, “Tebrik ederim sizi. Ben sözünü esirgemeyen insanları çok severim. Siz bakmayın, ülserim var da, ondan çok sinirliyim. Benimkine, size iki yüz lira ikramiye vermesini söylemiştim, verdi mi?

Aziz Nesin susar.

“Niye susuyorsun? Yoksa vermedi mi? Bilirim vermez” diye kocasının odasına koşar. İçeride kıyamet kopar. Nesin’i çağırırlar. Patron ağlamaklı bir sesle, “Oğlum, ben sana iki yüz lira ikramiye vermedim mi?” diye sorar.

Patroniçe bir kocasına, bir Nesin’e bakıyor. “gözlerinden ateş saçılıyor” Nesin’in deyimiyle, “vermedi desem kocasını dövecek, verdi desem beni dövecek”…

Aziz Nesin bu zor durumdan, hem de iki yüz lirasını da alarak kurtuluyor.

Nasıl?