Çok şaşırdık.
Çünkü biz artık ömrümüzün sonuna kadar AKP'nin birinci parti ve tek başına iktidarının ülkemizin ve bizim kaderimiz olduğunu kabullenmiştik.
Biz, muhalif olduğumuz halde bunu kabullenmişken, ebedî başbakanımız, 10 bin kilometre öteden; “yerel seçimlerde ikinci parti olmaları durumunda genel başkanlık görevinden ayrılacağını” söyledi.
Allah Allah!
Oralardan memleketin hali pür melali daha mı net gözüküyor, acaba?
* * *
Çok değil...
Daha 3 ay önce AKP'nin oyları yüzde 60 gözüküyordu...
İki ay önce yüzde 50'lerde olduğu yazılıp, çizildi...
Bir ay önce yüzde 40'lardan bahsediliyordu...
Son günlerde ise yüzde 34'lerden bahseden anketleri okuduk!
İktidardaki bir partinin bu kadar süratle erimesi mümkün müdür?
* * *
Yukarıdaki yüzdelerin yayımlandığı her durumda, AKP diğer partilerden açık ara önde gözüküyordu.
Yani, şimdi, AKP ile başa baş gelen bir parti mi var ki, Başbakan ikinci olmaktan bahsediyor?
* * *
Gerçi, bazı kalemler, Başbakanın kendine özel anketler yaptırdığını ve bu anket sonuçlarına göre, partinin eridiğini, bildiğini yazdılar. Başbakanın son zamanlardaki hırçınlığının sebebinin de bu olduğunu iddia ettiler.
Doğru mu, acaba?
Bilemiyoruz. Bu durumda, başka bir mesele çıkıyor ortaya!
AKP ile yarışan parti kim?
CHP veya MHP mi?
Güldürmeyin insanı!
Eğer anketler bu partilerin yükseldiğini iddia ediyorsa, Sayın Başbakana müjde bizden!
Sayın Erdoğan; rakipleriniz Baykal ve Bahçeli olduğu sürece siz daima birincisiniz!
Ta ki, daha arkalardan bir parti ve onun lideri atak yapıp öne geçene kadar!
Rahat olun, hırçınlaşmayın!
* * *
Uysa Da Uymasa Da
6 yılda 17 kez değişti
Taraf'ın dünkü sayısında yer alıyordu: “İhalede pis kokular / Avrupa Birliği'nin, meslek örgütlerinin, TÜSİAD'ın hatta Kamu İhale Kurumu'nun (KİK) itiraz ve uyarılarına rağmen, Kamu İhale Kanunu 17. kez ve AB'nın temel kriterleri şeffaflık, hesap verebilirlik, yolsuzluklarla etkili mücadele hedefleriyle taban tabana zıt biçimde değiştirildi.”
Haber başlığı çok ciddi doğrusu: “İhalede pis kokular”.
Zaten öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, “kamu ihalesi” denilince düşünmek gerek. Mehmet Altan'ın Taraf'ın haberinin yanında yer alan yorumunda da söylediği gibi, bir kere her şeyden önce “depremde ilk çöken kamu binaları”nı düşünmek gerekiyor. Arkasını artık siz tamamlayın. Daha birkaç gün önce Konya'da rektörün de aralarında olduğu bazı kişilerin tutuklanmasında da “ihale”den söz edilmiyor muydu? Burası öyle bir memleket ki, devlet hastanelerinin ilaç ve tıbbi malzeme alımlarında kapışan taraflar arasında çıkan kavga gürültünün haddi hesabı yok.
* * *
Yazımızın başlığını hatırlıyorsunuz: Kamu İhale Kanunu bugüne kadar (sonuncuyla birlikte) 17 kez değiştirilmiş.
“Hay maaşallah!” diyesi geliyor insanın. 6 yılda onyedi değişiklik... Altı yıldır Meclis'in sadece bu kanunla yatıp kalkmasına ramak kalmış...
İnsan sormadan edemiyor: Kanun yazımında ve kabulünde sergilenen bu “kararsızlığın” nedeni nedir? Hadi diyelim kanunun ilk halinde –olmadı ikinci halinde- bazı hükümleri koymayı unuttun ve bunları eklemek icabetti. Peki ya geriye kalan 15 değişikliğin nedeni nedir?
* * *
Sağ olsun Taraf gazetesi içinden çıkılmaz bu metni nasıl okumamız gerektiği hususunda da yardımımıza koşuyor. Kısa bir alıntı da bu analiz ve tespitten:
“TÜBİTAK'ın Ar-Ge amaçlı alımları, savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili alımlar ile Devlet Malzeme Ofisi, Et-Balık Kurumu ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu'nun alımları Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında olacak. Savunma, güvenlik, insani yardım gibi durumlarda ortaya çıkabilecek acil ihtiyaçları için....”
Kürşat Bumin, Yenişafak, 24 Kasım 2008