Yolda,
bir yolcu ile fırtına karşılaşırlar.
Fırtına
yolcuya; “Nereye gidiyorsun” diye
sorar.
Yolcu,
gitmekte olduğu şehrin adını söyler.
Fırtına,
“Kaderin işine bak der, ben de bir hafta
sonra o şehirde eseceğim ve benim yüzümden, orada 100 kişi ölecek!”
Yolcu,
fırtınanın yanından koşarak uzaklaşır. Şehrine varır ve duyduklarını önüne
gelene anlatmaya başlar. Haber şehirde korkuyla ve süratle yayılır.
Bir
hafta sonra, fırtına şehre geldiğinde haberi duymayan kalmamıştır.
Fırtına
şehre gelir, eser ve gider.
* *
*
Hadiseden
birkaç gün sonra yolcuyla fırtına yine karşılaşırlar.
Yolcu
hayretle ve sitemle sorar: “Ey fırtına,
bizim şehre geleceğini ve senin yüzünden 100 kişinin öleceğini söylemiştin.
Halbuki senin yüzünden yüz kişi değil tam bin kişi öldü. Neden bu kadar
merhametsizsin?Neden yalan söyledin?”
Fırtına
acı acı gülmüş; “Ben yalan söylemedim.
Benim yüzümden sadece 100 kişi öldü.”
Deyince,
yolcu hayretle atılmış; “Peki, fırtınada
ölen diğer 900 kişi nasıl öldü?”
Soruyu
şöyle cevaplamış fırtına:
“Onları içlerindeki ölüm korkusu
öldürdü.”
*
* *
İnsanları
idare eden, bazen bilinçaltı da dediğimiz, derindeki psikolojileri veya ruh
halleridir.
Biz,
bilinçli zihnimizle hareket ettiğimizi, çok şuurlu davrandığımızı iddia
edebiliriz.
Çünkü
bize öyle gelmektedir.
Çünkü
yıllar içinde, çevreden aldığımız veya
bize verilen telkinlerle beynimiz yıkanıyor. Mantığımıza ambargo konuluyor.
Doğrularımız, değerlerimiz ters yüz edilebiliyor.
Duygularımız
sömürülüyor.
Hatta
vicdanlarımız esir alınıyor.
Gözlerimiz köreltiliyor. Sadece görmek
istediklerimizi görüyor.
Kulaklarımız duyulmasını isteneler
dışındaki sesleri duymuyor.
Ve
çürütülüyoruz.
Fakat
biz hâlâ sağlıklı olduğumuzu zannedebiliyoruz.
* * *
Tabii ki milletleri idare eden de
toplumsal bilinçaltı veya toplumsal ruh halidir.
Yıllardan
beri televizyonların kişisel ve toplumsal olarak milleti nasıl etkilemiş
olduğunu hiç düşündük mü?
Tabii
bütün kabahati televizyonlara atmak, onlara da haksızlık olur.
Ülkede
yaşananlar, devletin zirvesindekilerin sözleri, davranış ve halleri de toplum
psikolojisine çok önemli katkılar(!) yapıyor.
Aktütün
baskınından sonra Cumhurbaşkanı ne demişti?
“Terör hemen bitmez, terörle yaşamaya
alışmalıyız.”
* * *
Aktütün Saldırısında Şehit
Olan Askerin Ruh Hali
Peki,
terörle en ön safta mücadele eden askerlerimizin ruh hali nedir, acaba?
Şehit
Er Ramazan Yeşil’in gazetelere yansıyan hikâyesi, onun psikolojik durumunu çok
net bir şekilde yansıtıyor. Yorumsuz sunuyorum.
Üzerinde
derinlemesine düşünmenizi tavsiye ediyor ve bu “ruh hali”nin uykularınızı kaçıracağını ama şuurunuzu uyaracağını
umuyorum.
Bakın
Ramazan Yeşil’in gazetelere yansıyan hikâyesine:
SANKi SONUNU BiLiYORDU
Hain saldırıda şehit düşen 15 (17) kahramandan birisi olan Jandarma Komando Er Ramazan Yeşil'in şehit haberi memleketi Antalya Serik'i yasa boğdu. Ailesinin tek erkek evladı olan Yeşil, bayramın ilk günü telefonla 3 kez evini aradı. Annesi Havana Yeşil'e, “Burası çok kötü. PKK'lılar bir haftada üç kere karakolu bastılar. Ben geriye biraz zor döneceğim. Dönemeyecek gibiyim” dedi.