YARATICI GÜÇ KAVRAMI, Anıl ONAT

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 10.12.2015

                                             

       Yaratıcı bir gücün varlığını insan reddedemez. Bu hem insan aklına hem bilime aykırıdır. Bir tablo için, bunu yapan bir ressam yok denebilir mi?

        Yaratılmış sonsuz sayıda şey için bunları yapanı  yok demeyi akıl kabul edebilir mi? Bu şeyler tesadüfen olmuş denirse pozitif bilime aykırı düşer. (Matematikteki ihtimaller hesabına aykırı)

      Güneşi pencerenin içinde gören göze tabi olsak, güneş pencereden küçük dememiz gerekir. Bizi bu hatadan kurtaran aklımızı kullanmamızdır.

      İnkar eden kişi (Allah) yerine mesela (tabiat) yapıyor demek gibi bir yola saparsa,buda düşüncesinin doğru olmadığını gösterir.Çünkü onun (tabiat) dediğine biz (Allah) diyoruz.

     Yaratıcı bir gücün inkarı ilme ve akla aykırı olmasına rağmen ,(ateistler) kendi aklını baskı altına alan, onu serbest düşünme yeteneğinden uzaklaştıran, yani aklı ile mücadele içindeki insanlardır.(Bir dinin veya bir dinin bazı bölümlerinin inkarını ateistlik ile karışmamalıdır.)

       DİN NEDİR NE DEĞİLDİR?

      Allahın akıl verdiği insanlara sunduğu, insanca ve mutlu geçirilecek bir yaşam reçetesini içeren inanç ve hayat tarzının adı “din”dir.

      Din yalnızca Allah’a aittir. Allah’tan başka hiç kimse din kuramaz, dini kural koyamaz, Allahın dinine ilave veya eksiltme yapamaz. Dinin sahibi yalnız ve ancak Allah’tır.

     Din bir fantezi; olsa da olur olmazsa da ama olsa daha iyi gibi bir kavram değildir.

     Kainattaki gözümüzün gördüğü veya görmediği, en küçüğünden en büyüğüne kadar her şeyin yaratıcısı ve bu yarattıklarını belli kanunlar içinde (kendi  ilahi kanunları) belli bir süre hayatta tutan, dalından düşen bir yaprağın onun bilgisi içinde olduğu,bir sineği yaratması ile galaksileri yaratması arasında fark olmadığı,yaratılmasını istediği bir  şey için onun sadece ‘ol’ demesinin kafi olduğu,benzersiz ve ortaksız Allah’tır.

     Böyle bir yaratıcı, bizim kendisini tanımamıza, hatırlamamıza ve ona yapacağımız ibadete ihtiyaç duyar mı?

     Bir şeye ihtiyacı olan Tanrı olur mu? Yoksa bunlara biz mi muhtacız?

     İlk insan ile birlikte, Allah çeşitli toplumlara,farklı elçiler aracılığı ile mesajlar iletti.İlahi dinlerin hepsi haktır(doğrudur)Bunların hepsinin sahibi Allah’tır.Bu dinlerin hepsi  İslam’dır.

    Ne yazık ki insanoğlu gönderilen peygamberleri veya mesajları ya başta inkar edip reddettiler veya sonradan ondan uzaklaştılar. En kötüsü  de o peygamberin yolunda ,kitabına bağlı oldukları iddiası içinde olup da ,o öğretilerin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması(veya değiştirilmesi) olmuştur.

     Son peygamberlerle gelen son din olan bizim dinimizin mesajının (Kuran),önceden gelen mesajlardan farklı olarak, insanların değiştirmemesi veya ortadan kaldırmaması için,Allah’ın koruma altına aldığını bildirdiği,farklı bir ilahi özelliğinin olmasıdır.

    Buna rağmen bizim dinimizin de bozulmak bakımından öteki dinlerdeki kaderi paylaştığını görürüz.

    Müslümanlar, bozulmuş Hıristiyanlık ve Yahudilikten; Şirk, mezhepçilik, tarikat ve tasavvuf, Mehdi inancı, dini sınıf ve dini kıyafet gibi bir çok İslam dışı konuları dinlerine soktular.

    Peygamberlere (haşa) Allah’ın oğlu gibi, bir ilahilik verilmesi, yani şirk koşulması dinden çıkmadır.Bu Kuran’da açıkça söylendiği için, Müslümanlar peygamberlerine açıkça  Allah’ın oğlu diyememişler,ancak şirk felaketine dolaylı olarak düşmüşlerdir.

    Şöyle ki; Peygamberin giydiğini, sakalını, kanını kutsamış, ona atfedilen sözleri(uydurma hadisler) ayetlerin önüne geçirmişler, bununla da yetinmeyerek eshab-ı  kiram (yüz yirmi bin kişi) veya evliya (sayısı belli değil) gibi isimler ile tanınan dini sınıflara (zümrelere), peygamberin vekili unvanı ile şirke düşüren kutsallıklar yüklemişlerdir.

                     Nebiye  atf ile binlerce herze uydurdun

                     Yıktında dini mübini yeni bir din kurdun

                     Doğrudan doğruya Kuran’dan alarak ilhamı

                     Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı                          

                     M.Akif

                                               İSLAM’I  ANLAMAK

      Kuran İslam’dır. Kuran’a  zıt her şey İslam’ın dışıdır.

      İslam dini ciddi, pratik ve dinamiktir.

      İlim (bilgi) her kadına ve erkeğe farzdır.(Kendine lazım olduğu kadarı,ihtiyaç duyduğu kadarı)Cehalet ile İslam birbirinin zıttı dır.Cehaletin olduğu yerde İslam yoktur.

     İslam; Allah, iman ve ameli Salih (iyi işler) yapmaktan ibarettir.

     Ameller niyetlere göredir.(Yapılan iş yapanın samimiyetine göre değerlendirilir.)Allah herkesin kalbinden geçeni bilir.

    Kurandaki yasakların (haramların) yapılmaması, emirlerin(farzların) yapılmasından önce gelir.

   Allah kendisini tanımayanları değil, insanlara zulüm yapanları helak eder.

   Doğru ile eğrinin karışımı(karışım oranı ne olursa olsun) bozuk bir dindir. Dünyanın her yerinde İslam’ın bugünkü hali böyledir.

   Adalet, mülkünde kullanmak demektir.(Mülkünde kullanım hakkı) Allah dilediğine dilediği gibi verir.Allah’ın adil olmadığını söylemek onu inkar etmek demektir.

  Yalan, iftira, kibir, zulüm gibi kötülenmiş ahlak İslam’a sokulamaz.

  Takiyye (iki yüzlülük, içi dışı farklı olma, yalan ile kandırma) İslam dışıdır. Bu yola ancak ölümle veya bir uzvumuzun kesilmesi tehdidi ile karşılaşılırsa izin verilir.

  Ahrette şefaat (kurtarıcı yardım) bütünü ile Allah’a aittir. Onun affetmediğini,kurtulmaya layık görmediği kimseye, hiç kimse şefaat etme hakkına sahip değildir. (Yani ahretteki yardım bizlerin anladığı, düşündüğü şekilde asla değildir.)

  İslam’da aklın ötesinde(aklın ermeyeceği)kavramlar vardır.(Allah’ın sıfatları veya ahret hayatı gibi)Ancak akla aykırı(aklın reddedeceği)hiçbir kavram yoktur. İnsan yaşamında iki rehbere sahiptir: Kuran ve akıl

  İslam’da bütün kuralların öğrenilmesi ve öğretilmesi ve uygulanmasındaki temel kaide: Dinin zorlaştırılması değil, kolaylaştırılması üzerinedir.

  Dinde zorlama asla yoktur.

  İyiliğin emredilmesi, kötülüğün engellenmesi (emri maruf, nehyi münker), Allah’ın her Müslüman’a  farz kıldığı, gücü yettiği kadar herkesin  yapmakla sorumlu olduğu bir emirdir. Uygulamanın olmadığı yerde kötülük hakim olur ve İslam gider.

                                                           ŞİRK

   Bütün peygamberlerin ilk görevi, en büyük tehlike olan şirki önlemedir.

   Şirk, şirk koşma, ortak koşma: Allah’ın yerine veya yanına (yani onunla beraber),ona ortak olarak seçilen şeyler edinmek. Sembolikte olsa, kısmen veya tamamen kutsanmış, tanrıya benzer özellikler  verilmiş, nesneler, kişiler ve istekler edinmek.

   Peygamberlerin insanları, Allah’ın varlığına inandırmak gibi bir görevi yoktur. İnsan beyni kendi başına bir yaratıcının varlığını idrak edecek, kavrayacak güçte yaratılmıştır. Yani insan aklı Allahın varlığını anlamada değil O’nun tekliği konusunda (tevhid) hata yapmaktadır.

    Peygamberimizin düşmanı Ebu Cehil, atalarından devraldığı için, Allah inancına sahip,namaz,oruç,haç gibi  ibadetleri yapar,onun gibi sakal bırakıp sarık sarardı.Fakat putlara da tapardı.

   Tarihte ilkin İsrail oğulları (Yahudiler) o zamanki peygamberleri  Üzeyir  için ‘ O ölmedi, gökyüzüne alındı ve Allah’ın oğludur’ dediler.

   Aynı inanışı yıllar sonra bugünkü Hıristiyan toplumu taklit ederek Hz. İsa için uygulamaktadır.

   İnsanlar tarih boyunca, tanrısal özellikler vererek,tapılacak şeyler üretmişlerdir. Taşların, ağaçların, hayvanların yanı sıra melekler, şeytanlar, peygamberler, peygamber yakınları, toplumda  dini  sıfat ve üstünlük verilen kişiler ve hatta insanın kendisi ve arzuları (Nefsi ve nefsinin istekleri) gibi

   Bugün yaşamımızda görülen en tehlikeli ve yaygın şirk, kişileri kutsayan, tanrılaştıran uygulamalardır ki, bu günahı işleyenler yaptıklarının şirk olduğunu asla kabul etmezler.

   Günümüzde kutsanan kişiler: Efendi, seyyid, şeyh, mürşid, mürşid-i kamil,evliya (veli) pir,hoca,kainat önderi gibi isimlerle anılmaktadırlar.

   Kutsanan bu kişilerin peygamberlerin varisleri olduğuna(yerini tutan) inanılır. Peygamberlerin vahiy (ilahi mesaj) ile yönlendirilmesi gibi,bunlarında gelen ilham ve açık olan kalp gözleri ile Allah’ın rızasına uygun konuşup,hareket edeceklerine ve bu yolla mutlak doğru bir ilme sahip olduklarına inanılır.Ayete ters düşme durumunda bile(Hikmeti vardır.Bilmediğimiz bir şey vardır) denilerek bu kutsanmış kişilerin dedikleri ve yaptıkları uygulanır.

   Bu  kutsanmış kişilerin: Olağanüstü halleri (kerametler), Allah vergisi tasarrufları (güçleri), ilhamla sahip oldukları ilimleri, Allah’ın rızasına bağlı olan rızaları,kabul olan duaları,neticede cennete kavuşturan  şefaatleri olduğuna inanılır.

   İnsafla düşünürsek, eğer bir kişinin bu özelliklere sahip olduğuna inanılırsa, onun eteğine yapışıp,kısa yoldan kurtuluşa kavuşmak,Allah yerine kişi ile yakınlık kurmak,Allahın rızası yerine kişinin rızasını gözetmek(haşa) daha akıllıca olmaz mı? Bunun ise apaçık bir şirk olduğu nasıl görülmez?

   Kendisine ‘Kul veya elçi’ sözcüklerinden başka hiçbir tazim (yüceltmek)anlamında sözcük kullanılmasına izin vermeyen peygamberimizin, izinde ve yolunda olduğunu sanan ümmetin bugün geldiği noktaya bakar mısınız?

         KURAN’I ANLAMADA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

   Bu kitap sadece inanan insanlara doğru yolu gösterici, rehber ve kılavuzdur.

   Bu kitaptan herkes bilgisi, aklı ve kabiliyeti oranında yararlanacaktır.

   Allah ayetlerini insanların anlamaları için açıkça beyan etmiş, bildirmiştir.

   Nasıl ki bizi ilgilendiren ama bizim dilimizde yazılmamış olan yazıları çevirisi ile okuyor ve öğreniyorsak, Kuran’ı öğrenmek isteyen kişilerde onun bu çevirisi ile bu işi yapmak zorundadır.

   Günümüzde Kuran’ın bütün dünya dillerine binlerce çevirisi yapılmıştır. Noksan bulduğunuz veya şüpheye düştüğünüz bir çeviri yerine bir başka çeviriyi inceleme imkanlarının olması,bizim bu kitaptaki bilgiden haberdar olmama gibi bir mazereti ortadan kaldırır.

   Kuran yeryüzünün her yerindeki her toplum ve ferde, her zaman dilimi için,hitap eden ilahi bir kitaptır.Kuran’a çağın anlayışı ile bakılması şarttır.

   Kuran’dan çıkarılan anlam ve yorumlar: İçinde bulunulan çağın yaşam biçimi ve seviyesi, araştırmacıların bilgi ve akıl seviyelerine,araştırma kolaylığı şartlarına göre farklılıklar gösterecektir.

   Kuran’ın anlam ve yorumu üzerine araştırma yapmak, belli bir zümre veya sınıfa ait olmayıp,hiç kimsenin tekelinde değildir.Her inanan kişinin imkanları nispetinde,gücü yettiği kadar  ,bu kitabı anlamak ve uygulamak zorunluluğu vardır. Bu ahrette hesaba çekileceğimiz bir konudur.

   Ayetlerin farklı yorumlarını da dikkate alan, araştırmacı bir zihniyete sahip olunmalıdır. Anlayışınıza yakın yorumun doğru olmadığı ihtimalide olduğu unutulmamalıdır. Müslüman haddini bilen, hata yapabileceğini hesaba katan kimsedir. Herkesin  yorumu kendini bağlar.

   Bir ayeti anlamaya çalışırken, konuyu kaybetmemek için, önceki ve sonraki ayetlerde ne denildiği göz önünde tutulmalıdır.

   Bir konuda bilgi sahibi olmak için, o konudaki bütün ayetleri  incelememiz bizi hatalı hükümden koruyacaktır.(İslam’da cihat savaş emrinin sadece savunma amaçlı olduğunun anlaşılması gibi)

   Bir ayetin manasını, başka bir yerdeki ayette, daha geniş ve daha açıklanmış olarak bulabileceğinizi unutmayınız.

   Muhkem ayetlere (manası tek ve açık) uymayan anlayış ve yorumlar din dışıdır.

   Müteşabih ayetlerin ( teşbih yapılan, benzetme yapılan) yorumlarında,kötü niyetli kişilerin oyun çevireceği,Allah’ın kitabındaki uyarısı ile bildirilmiştir. (Hz. İsa’nın ölmediği iddiasına sebep olan ayet gibi)

   Kitapta açıklama yapılmamış veya teferruata girilmemiş konular, insanların hareket serbestliği olarak değerlendirilmelidir. ’Şeytan ayrıntıda gizlidir’ sözü önemli bir uyarıdır.

   Zamanı yaratan Allah’tır. Allah için bütün zamanların aynı olduğu bilinirse,Kuran’daki  bazı ifadelerin sebebi anlaşılır.

         İnmemiştir Kuran şunu hakkıyla bilin

         Ne mezarlıkta okunmak nede fal bakmak için

         M.Akif

               PEYGAMBERLER   NASIL  TANINMALI?

   Peygamberler ilahi mesaja aracı olarak ve bu mesajın (vahiy) insanlar arasında yaşanarak yerleştirilmesi görevini yapar.

   Peygamberlerin uyardıkları toplumun bir ferdi olduğu, o insanlardan farklı olarak hata yaptıklarında   Allah tarafından uyarıldıkları (yani hata üzerinde kalmadıkları) bilinmelidir.

   Mesajla ilgili olmayan konularda, peygambere itaat, Allah’a itaat değildir. Mesajla ilgili konularda peygambere uymak zorunluluğu aşikardır.

   Allah yeryüzündeki her topluma bir uyarıcı, yol gösterici göndermiştir. (Yalnız Arabistan’da değil)Ancak bu uyarıcıların her yerde aynı etkinliği gösteremediği,Orta Doğu’nun dikkat çekmesinden anlaşılmaktadır.

                                                      İÇTİHAT NEDİR?

   Dini meseleler karşısında bilgili (alim) kişilerin çalışma yapıp, hüküm çıkarması  veya yorum yapması demektir. Bu işi yapana (müctehit) denir.

   İslam’da ilim (bilgi) kıymetli ve değerlidir. Dolayısıyla buna sahip olan alim(bilgin) kişide değerlidir. İlim bu dinde kadına da,erkeğe de farz  kılınmıştır.

   Elbette ki  araştırma, bilgi edinme,bu bilgilerden netice çıkarma gibi bir çalışma yapmak (içtihat) her türlü takdirin üstündedir.

   Ancak bu güzel çalışmalar yanlış anlayış ve uygulamalar ile dine zararlı hale getirilmiştir. Şöyle ki:

İçtihat yapan kişi vardığı sonuç veya hükümden kendisi sorumludur.Bu hükümler başkasını bağlamaz.İçtihat yapana uymak(onu taklit etmek)zorunluluğu İslam’da yoktur.Ancak içtihat yapanın görüşleri size uyuyorsa,o görüşlere uyarsınız.

   Bir müçtehidin görüşlerinin çok tutulması sebebiyle, yolu mezhep haline getirilmişse,bir Müslüman’ın bu veya başka bir mezhebe girmek zorunluluğu olamaz.Eğer olur dersek mezhep din olmuş olur.Mezhep imamı da (haşa) din kurucu olur.

   İçtihadın İslam’ın ilk(iki yüz) senesi içinde yapıldığı, bundan sonra ehliyetli kişiler kalmadığı gerekçesi ile, bu kapının kapandığı görüşü,İslam’ın uğradığı en büyük ihanettir.Müslümanların her bakımdan geri kalmalarının sebebi budur.

   Bu konudaki hataları özetlersek; Bin dört yüz sene önceki insanın, dini bilgi kaynaklarına ulaşımı ve bunların korunması bugünkü insan ile aynı mıdır?

   O devirdeki insanın okuma, yazma ve bilgi edinme imkanı, hemen hemen yoktur dense yanlış mıdır?

   O devirde edinilen bilgilerin korunması son derece zor olup, bütün işin hafızaya yüklendiği söylenemez mi?

   İnsan beyninin hata yapmadığı iddiası olamayacağına göre işimiz ezbere dayanarak yürürse güvenilirliği sorgulanamaz mı?

   O gün yapılan içtihatlardan, sınırlı az sayıda insanın haberdar olabileceği düşünüldüğünde, yapılabilecek tenkit ve düzeltme şansının da az olacağı akla gelmez mi?

   Bugünkü insanın ilim seviyesi ile geçmişin   ilim adamlarının ilim seviyesi karşılaştırılabilir mi? Böyle bir iddia ilim ve aklı dışı olması bir yana,gülünç olmaz mı?

   İçtihat kapısı iki yüz sene sonra kapatılmış ise ki öyledir bunun anlamı: İlim ve akıl bunca zaman hapsedilmiştir. İlim ve aklın olmadığı yerde İslam nasıl olur?

   Bir mezhebe uymak yani mezhep taklidi bugünkü Sünni anlayışa göre, Müslüman olmanın şartıdır. Bunlara göre mezhepsiz demek, sapık din dışı bir kişi demektir. Bu düşüncedekilere ’Kuran’da mezhep var mı?’ derseniz size güler.

   Allah Kuran’da tahkiki (araştırma)  emrediyor, taklidi(bilinçsizce uymak) kötülüyor. Kuran’da en çok emredilen şeylerden birinin aklı kullanmak olduğu hatırlanmaz mı?

   Özet olarak içtihat konusundaki temel yanılgı nedeni, müçtehitlere insanüstü özellikteki kişiler olarak bakılmasıdır.(Tasavvuf bölümünde açıklanacak)

                                             İSLAM’IN BİLGİ KAYNAKLARI

1-Kuran’ı Kerim

2-Hadisler(Peygamberlerden nakledilenler)

3-Kıyas-ı Fukaha (İçtihatlar)

4-İcma-ı ümmet(Müçtehitlerin çoğunun kabulü)

   Kuran’dan başka hiçbir bilgi kaynağının mutlak doğruluğu (kesinliği)iddia edilemez.

   Doğruluğunu Kuran ile test ettiğimiz her bilgiden yararlanabiliriz.

   Kuran’a uymayan veya  kısmen  uyan  bilgilerin alınması dini bozacaktır.

    Kuran’ın dışındaki kaynak bilgilerine başvurmanın zorunlu olduğunu düşünmek, bunlarsız  İslam’ın olamayacağını söylemek çok yanlış ve tehlikelidir.

   Allah kullarından istediğini (haşa) altı yüz sayfalık kitaba sığdıramadı mı?

   Yalnızca Kuranla karşılaşan, onla şereflenen bir kişinin, Allah’ın istediği bir kul olma şansı yok mu?

                                                                        MEZHEPLER                        

   Amelde(uygulama) ve   itikatta (inanışta)mezhepler olarak ikiye ayrılır. Sayıları çok olmasına rağmen biz meşhur, bilinenleri yazıyoruz

   Amelde mezhepler:  1) Hanefi      2)Şafii   3)Maliki  4) Hanbeli

   İtikatta mezhepler:  1)  Sünni      2) Şii (veya şia yada alevi)

   Resulullah’ın vefatının üzerinden fazla bir zaman geçmeden, ümmetin içindeki bir gurup   insan İslam’da   olmayan saltanat kurma  düşüncesi ile,fitne çıkarmış ve bunun neticesinde çıkan savaşta Kuran sayfalarını mızraklarına takarak üstünlük sağlamış,peygamber evlatlarını ve yoldaşlarını(sahabesini) vahşice katletmekte beis görmemiştir.O tarihten başlayarak ümmet iki düşman mezhebe bölünmüştür.

   Adına Sünni dediğimiz, kendilerinin tek kurtulacak, doğru yolda olduğuna inanan ana gurup, bu cinayetleri işleyenlere(içtihatta hata yaptılar) demektedir.(bu arada içtihatta hata yapanında bir sevap kazanacağı bilgisini hatırlatalım.) Sünniler Muaviye hainine (sahabe) diyerek korumaya almış ve onu (radyallahüanh  ) duasına laik görmüştür.          

   Sünni yol gelecek nesiller için de işi garantiye almış, Allah bizi bu fitneden korudu, bizde dilimizi tutarak bu fitneye karışmamalıyız’ diyerek konunun konuşulmasını dahi ortadan kaldırmıştır.  

   Müslümanlık, zulmün yanında yer alıp,bu zulmü(sahabe, içtihat) kandırmacaları ile susarak kapatmak olamaz.

   Hakkı teslim etmeyenin yolu Hak yol  olamaz.

                                              TARİKAT VE TASAVVUF                         

   Tarikat yol anlamındadır. Geçmişteki etkinliklerini bırakıp, bugünkü durumlarını anlamaya çalışalım.

   Kendisinde dini liderlik özelliği görülen kişilerin: Hallerinin, sözlerinin örnek alınması gibi masum ve doğru bir faaliyet şeklinde ortaya çıkar.

   Dini lider (mürşit  )konumunda olan kişilerde,sıradan insanlardan az rastlanan haller ve pek işitilmeyen,,insana tatlı gelebilecek sözlü ifadeler ile hoş hedefler gösterebilen yetenekler bulunmalıdır.

    En önemlisi, kendisinde olmayan veya olduğu sanılan olağanüstü hallerine(kerametler) şahitlik yapacak kişilerin olmasıdır. Bu kişiler o topluluğun temelidir. O topluluk içine dışarıdaki insanların çekilmesinde olta görevi yaparlar.

    Kısaca yetenekli bir artist ve birkaç yalancı şahitle kurulabilecek, ülkemizde neredeyse her sokakta rastlanabilen meşru bir örgüt.

    Tasavvuf: Gizli kalmış, çoğunluğun erişemediği, dinin kabuğuna değil özüne vakıfı  görülen değil görülmeyen hakikatler, marifetler, ilhamlar kaynağı bilgiler ve haller içerdiği iddia edilen,  çeşitleri olan gizemli yol.

Tarih: 10.12.2015 Okunma: 774

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?