Uzun süreden beri bir “yıpratma” kavramıdır, gidiyor.
Hükümeti yıpratma, yargıyı yıpratma, orduyu yıpratma…
Bugünlerde en çok konuşulan “Orduyu yıpratma”
Orduyu
yıpratma kampanyası var mı?
Var. Uzun süredir var.
Bunu herkes
biliyor mu?
En çok da ordu mensupları?
Evet!
Peki, o zaman, yıpratma kampanyalarına karşı en çok
kim dikkat edecek ve kim bu “yıpratıcılara”
malzeme vermemeye ve olmamaya çalışacak?
Ordu mensupları, en çok da en tepedekiler!
Peki, onlar
bu hassasiyeti gösteriyorlar mı?
Hayır!
Bu
hassasiyeti göstermeyenlerin şikâyete hakları olabilir mi?
Olamaz, tabii ki!
* * *
Esas
soru!
Yıpratmaya
karşı neden sadece savunmadasınız?
Yıpratma kampanyasına karşı en iyi ilaç
kendinizi ve kurumunuzu yüceltmeye, hatta onurlandırmaya çalışmak değil mi?
Öyle
açılımlar, öyle davranışlar, öyle hareketler sergilersiniz ki; hem gündemde
inisiyatif alır, hem de sizin hakkınızda yazacak olanlar sizi yüceltmekten
başka çare bulamazlar.
Meselâ;
kurumdaki aksayan hususları kabul
etmekle ve aksamaya sebep olanları korumaktan vazgeçmekle işe
başlayabilirsiniz.
Meselâ;
bütçeden ayrılan payın ne kadar verimli
kullanıldığını tam bir saydamlıkla ortaya koyabilirsiniz. Hesaplarınızı
Sayıştay denetimine açabilirsiniz.
Meselâ;
kurum içindeki biriken haksızlıkların
üzerine gidebilir, giderebilirsiniz. Tabii ki, 30 Ağustos resepsiyonuna birkaç
astsubay davet etmekle haksızlıkların hiçbiri giderilmiş olmuyor.
Görevlerinizi
öyle bir adalet aşkıyla icra edersiniz ki; adeta adaletin sembolü olarak
gösterilirsiniz. Hiç kimseye ayrıcalık
tanınmadığını, zengin fakir, ünlü ünsüz herkesin eşit muamele gördüğünü, hastanelerden hiçbir şaibeli çürük raporunun
alınmadığını öyle bir kanıtlarsınız ki, sizi yıpratmak isteyenlerin bile, ellerinden
size saygı duymaktan başka bir şey gelmez.
Görev
sürelerinizi ve mesailerinizi öyle bir feragat
ve fedakârlıkla doldurursunuz ki; herkes hayranlık duyar, astlarınız örnek
alır.
Öyle
bilgece konuşur, davranır, anlayış
gösterirsiniz ki; yeminli düşmanlarınız bile size şapka çıkarmak zorunda
kalırlar.
Öyle
lider-yöneticiler olursunuz ki; makamda
yükselen değil, makamı yükseltenler olarak tarihteki yerinizi alırsınız.
Böyle
liderlerin kendileri, çevre ve tarih
tarafından onurlandırılırlar.
Kurumlar
ise, böyle liderlere sahip olmakla saygınlaşır,
yücelir hatta şeref duyar.
Millet de hem kurumlarla, hem de içinden
çıkardığı liderlerle iftihar eder, onlara güven duyar ve onlarla gururlanır.
Böyle
liderlere sahip olan bir milletin özgüveni de muazzam bir şekilde artar.
* * *
Uysa
Da Uymasa Da
Komutan Babaoğlu istifa etmesin
AKTÜTÜN Karakolu’na saldırıdan bir gün sonra Antalya’da golf oynadığı
için eleştirilen Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu’nun istifa
etmesini isteyenler var.
Saldırıyı geç duyması zaaf. Öyle bir günde golf oynaması ikinci zaaf. Ama,
neden istifa etsin?
Gerçi, şan olsun, diye istifa edebilir. Örnek olsun, diye istifa
edebilir. Belki, iyi de olur. Ancak, bu haksızlık.
Terör almış başını gidiyor, güvenlik, asayiş yerlerde sürünüyor, İçişleri
Bakanı Beşir Atalay neden istifa etmiyor? Diyarbakır’da polis aracına
saldırı oluyor, Diyarbakır Valisi neden görevden alınmıyor? Bunun gibi daha pek
çok örnek var.
Yolsuzluk batağında Alman mahkemelerinin sanık sandalyesine oturttuğu Zahid
Akman neden istifa etmiyor?
Orgeneral Babaoğlu’nu savunmuyorum. İstifa etse, eşitsizlik doğuyor. Etmezse,
rahatsızlık yaratıyor. Türkiye’deki çarpıklık.
Yalçın Doğan, Hürriyet, 10.10.2008