ÖRGÜTLÜ TOPLUMUN GÜCÜ! Hilmi ÇAKIR

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 03.02.2015

                           

Bireysel eylem, davranış ve tutumların, toplum içinde fark edilmesi çok zayıf ve kalıcı değildir. Sabun köpüğü gibi parlar ve sönerler. Eğer, aynı yolda yürümek isteyen, aynı duygu ve düşünceleri paylaşan bireyler, hedefi ve amacı belli olanlar, birleşebilirlerse, hedefe daha çabuk ulaşabilirler. Sivil toplum kuruluşları bunun için çok önemlidir.

Demokrasilerin kökleşmesi, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için, toplum, kendi içinde yasalar çerçevesinde örgütlenmelidir. Bu örgütlenme biçimi, mahalle ve köylerden başlamalıdır. Bugün, şehirlerde, Anadolu’dan göç etmiş, aynı köyün kasabanın insanları; kendi kültür, gelenek, görenek ve dayanışmalarını dernekleri vasıtası ile koruyabilmektedir. Bu dernekler, birçok sosyal faaliyeti gerçekleştirerek, dayanışma ve kaynaşmayı canlı tutabilmektedirler. Kendi kasaba ve köylerinin ihtiyaçlarını, kamu kurum ve kuruluşlarından, dernek gücünü kullanarak, elde ettiklerine birçoğumuz canlı tanıklık etmişizdir.

Emeği ile geçinenler, mesleki iş kollarına göre sendikalaşarak, özlük haklarını işverenden daha kolay elde edebilmektedir. Gerçi, son 10 yıldır Türkiye’de sendikalar, her geçen gün, taşeron sistemin yönetimden destek görmesi nedeniyle, güçlerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir.

 Metal iş kolunda, 20 civarında fabrikada alınan grev kararı, alel-acale, bakanlar kurulunca, güvenlik gerekçesiyle 2 ay ertelenmiştir. Örgütlü kalabilen birkaç iş kolundan olan, Birleşik Metal İş sendikasının almış olduğu grev kararı, soğumaya terk edilmiştir. İki ay sonra kim öle kim kala!...Örgütlü toplum, son dönemlerde öcü gibi görülmeye başlanmıştır.

Demokrasilerin sağlıklı işlemesi ve toplum yararına yasaların çıkartılabilmesi için, sivil toplum kuruluşu dediğimiz sendikalar, üniversiteler, dernekler, siyasi partiler, barolar, meslek odaları vs. en önemli baskı unsurlarıdır. Eğer bu kuruluşlar, halkın ve mensuplarının hak ve hukukunu koruyamaz duruma gelirlerse, o ülkede demokrasi topal hale gelmiş demektir. Güç dengeleri, halkın aleyhine değişmiş demektir.

Fonksiyonlarını yapamayan kuruluşlar, halkın gözünde itibarsızlaşır ve güven kaybederler. Şu anda, ülkemizde birçok sivil toplum kuruluşu, yasama ve yürütme organı ile uyum içinde çalışamaz duruma gelmiştir. Bu kuruluşları direk olarak ilgilendiren yasaların bile, bir kısmı, bu kuruluşlarla koordine edilmeden yasalaştırılmaktadır. Çok çarpıcı yaşanan bir örnek, her şeyi net ve açık anlatmıyor mu?

Türkiye Barolar Birliği Başkanı, Prof. Metin Feyzioğlu’nun, Kürsüde konuşması esnasında, dönemin Başbakanı, yanında Cumhurbaşkanı olduğu halde, kürsüdeki konuşmacının konuşmasını bitirmeden, karşılıklı atışmalar içersinde salonu terk etmedi mi? Hani demokrasi anlayışı, hoşgörü ? O kürsüde konuşan da, seçimle o makama gelmişti değil mi?...Nerede Milli İrade?..

Ülkenin birçok şehrinde, belirli meydanlarda yıllardır sürdürülen “Sessiz Çığlık!” toplantıları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, çok değerli mensuplarını değişik adlar altında uydurulan, düzmece, sahte ve adına sonradan kumpas dedikleri birçok asılsız suçlama ile, Silivri’de yıllarca özgürlüklerinden mahrum edilmelerine karşı oluşturulan, “Vardiya Bizde!” adlı sivil toplum kuruluşu, soğuk demeden, yağmur demeden, başta o tutukluların eş ve çocukları olmak üzere, kamuoyuna sessizlikleri ile ses vermeye çalıştılar ve en sonunda, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararla, kanayan vicdanların sesi duyulmuş oldu.

Emperyalist güçler, ateşi hiçbir zaman kendi elleri ile tutmazlar. Her zaman kullanabilecekleri bir maşa bulurlar. Bu maşalar da, maalesef yıllarca içi içe birlikte yaşadığımız kitleler olurlar. Gün olur Rumlar, gün olur Ermeniler, gün olur Kürtler olur. Bu üç etnik unsur da, Türk milleti ile asırlarca birlikte yaşamış ve hala yaşayan gruplardır. Bu üç grup da, Emperyalist güçlerin ilgi odağı ve ilgi sahası içindedir.

Ermenilerin, 1915 Olaylarını bahane ederek, yüz yıldır sürdürdükleri, planlı, programlı ve bıkmadan usanmadan yaptıkları soykırım yalanı, Avrupa’da ve dünyadaki birçok ülke tarafından destek görmüş ve parlamentolarından soykırım yalanını oylatmayı ve bazı ülkelerde de özel yasalar çıkartmayı başarmışlardır.

Ermenilerin kurmuş olduğu ASALA Terör Örgütü, Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirmiş olduğu 100’e yakın diplomatını,1973-1984 yılları arasında, yurt dışında hunharca katletmiştir. Bunlardan ilki, ABD’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir’dir.

Bu katliamlar, 1973 yılında 78 yaşında bir Ermeni’nin cinayetiyle başlamıştır. On bir yıl boyunca Avrupa’nın ve dünyanın bir çok yerinde onlarca vatan evladı ülkelerinden binlerce kilometre uzakta hunharca öldürülmüşlerdir. En sonuncusu ise, 19 Kasım 1984 yılında Avusturya’nın Başkenti Viyana’da Birleşmiş Milletlerde görevli Enver Ergun’u aracına konan bombayla katletmişlerdir. Avrupa, bunca katliama çoğu zaman seyirci kalmış ve çoğunun katili bulunamamıştır.

Seversiniz sevmezsiniz, o sizin bileceğiniz bir iştir. Türkiye İşçi partisi Başkanı; İsviçre’de, İsviçre parlamentosundan geçen bu soykırım yasasını, İsviçre’nin göbeğinde, “ERMENİ SOYKIRIMI EMPERYALİST BİR YALANDIR!..” diyerek yasayı bilinçli bir şekilde çiğnemiş ve Avrupa İnsan hakları Mahkemesinin 2. Dairesinde yargılanmıştır. Bu yargılamanın sonucunda mahkeme, Doğu Perinçek’i düşünce özgürlüğü kapsamında haklı bulmuş ve Ermenilerin büyük yalanını çürütmüştür. Bu dava, kişisel olarak Doğu Perinçek’in davası değildir. Türk milletinin davasıdır.

Kazanılan bu davanın temyiz aşaması, Strazburg’da 28 Ocak 2015’te Türkiye’den Talat paşa Komitesi adlı sivil toplum kuruluşu, vatanseverler, TBMM’nin temsilcileri ve Doğu Perinçek’le birlikte giderek en son savunmalar yapılmıştır.

Muhtemelen, temyiz mahkemesi daha önce verilen kararı onaylayacaktır. Aksi bir karar, Avrupa’yı tekrar Ortaçağ karanlığına götürecektir. Avrupa kendi ayağına kurşun sıkmış olacaktır. Doğu Perinçek, Avrupalının hakkını da savunmaktadır. Yani düşünce özgürlüğünü! Ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllarca yapamadığını Doğu Perinçek ve örgütü bu soykırım yalanını çürütmüş ve çürütecektir. Atalarımız ne demiş, “Yiğidi öldürüp hakkını vereceksin!” gelin biz de öyle yapalım.

Hilmi ÇAKIR

1.2.2015

Tarih: 03.02.2015 Okunma: 679

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?