EFEMÇUKURU AÇMAZI, İÇME SUYU BARAJI ALTIN YÜZÜNDEN ENGELLENİYOR, Merih YÜCEL

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 24.09.2014


 

    Her hareket, halkın inancı ve  katılımı  ile başarıya ulaşır.  Efemçukuru ve çevre köylerinde halk ,bilimsel gerçekliğe değil, madencinin sözlerine inanıyor. Bu nedenle halkın katılımı olmadan çevre katliamına karşı gelmek zorlaşıyor. Çoluk çocuk madende çalışıyorlar. Çoğu asgari ücretten maden işçisi olmuş. Maden kapasitesini ve işletim süresini arttırırsa, o süre içinde  emekli olabilecekler. Bazı köylüleri madende eğitime alıp, galeri içinde çalışma  yöntemlerini öğretmişler. Geçen yıllarda madene alınan vasıflı işçiler  2500.00 TL, yeni vasıflı işçiler 3500.00 TL maaş alıyorlar. Yeraltında emeklerini verip, paralarını kazanıyorlar.

  

 Neden böyle? Tarıma ve tarım işçilerine uygulanan politikalar, yeni çıkarılan yasalar (tohumculuk , maden yasaları, meraların ,zeytinliklerin talana açılması ve 2/B),  ürünlerine pazar bulamayıp, aracı  ile satabilmeleri ,  emeklerinin değeri olan parayı alamamaları ve köydeki susuzluk.

 

  Efemçukuru, deniz seviyesinin 700 metre yukarısında bir köy, küresel ısınma ile, deniz seviyesine yakın  kuyular kuruyup, tuzlanırken, yukarılardaki kuyularda suyun azalması doğal. Az olan suyu da maden kullanırsa tabii ki köy susuz kalacak. Köylü, evlerinde şebeke suyunu kullanıyor. Susuz tarım zor.

 

    Üzümden para kazanıyorlardı. Hani o, iri siyah taneli üzümlerden. Ama tapulu olan  tarlaları, bağları  maden sınırları içinde olduğu için kamulaştırıldı. Tarlaları ellerinde giden köylüler dava açtılar. Avukatları Arif Ali Cangı, kamulaştırılan tarlaların  hepsini mahkeme sonucu geri kazandı. Sadece Ahmet Karaçam’ın mahkemesi hala sürüyor. Hukuksal yönlerinin açıklamasını hukukçulara bırakalım.  Daha sonra madenciler, yasal olarak kaybettikleri tarlaları, yeniden, yüksek fiyat ödeyerek geri aldılar.

 

   Sonra 2/B , köylülerin başına bela oldu.  Köylülerin tapusuz kullandıkları bağları, tarlalarının hepsi orman alanına,  hazine mallarına dahil edildi ve kullanıcılara satılması kararlaştırıldı. Ama köylü bu tarlaların ederini ödeyemiyor. .  Tapulu tarlalarını da madenciye sattılar. Gelirleri yok. Ancak kendini geçindirebiliyor.  Maden işçisi oldular.

 

   EGEÇEP olarak, İzmir ve ilçelerinin yer altı ve yer üstü sularını ağır metallerle kirleterek, kapasitesini 2,5 kat arttırıyor , işletme süresini de 25 yıla çıkarıyor diye Tüprag madenine dava açmıştık. Mahkeme 17 eylül tarihine , keşif kararı aldı. Üç bilim insanı , madenden su ve toprak örnekleri alarak sonuçları değerlendirip, madenin kapasitesini arttırıp, arttırmamasına karar verecekler.

 

  Keşif günü, bir gurup arkadaşımız Bayraklı Adliyesi önünden , mahkeme  ve bilir kişilerle birlikte, ben de , Karaburun Kent Konseyi üyeleri ve Gülder üyeleriyle birlikte 21 kişi Güzelbahçe’den hareket ettik. Payamlı köyünü bir kaç km geçince yolumuz köylüler tarafından kesildi. Bir gurup öfkeli genç:“Sizi köyümüze sokmuyoruz, geri dönün , gidin.” Dediler. Telefonla Güzelbahçe Jandarma Komutanlığına haber verdik. Geldiler, yolu açtılar. Köylülerin arabaları önde, üç jandarma ile keşif alanına doğru yol aldık. Bir süre sonra, daha kalabalık bir gurup yeniden yol kestı.  Askerler,GÜLDER Başkanı Turgut İnel köylülerle konuşup, ikna ettiler. Yol tekrar açıldı. Daha kalabalık bir konvoyla yolumuza devam ettik. Önümüzdeki araçlar, iyiden iyiye yavaşladı. Adım adım gitmeye başladık. Arkamızdan gelen Jandarma komutanı, megafonla siren çalıp,  yolu açmalarını, suç işlediklerini  sert bir sesle dile getirdi. Birden önümüzdeki arabalar hızlandı ve yol almaya başladık. Böylece  yüksek ve sert  sesin ne kadar etkili olduğunu bir kez daha gördük.

 

    Madene giden yolun başını iki büyük su tankeri tıkamıştı. Bu sefer Menderes Jandarma Komutanı derhal, yolu açtırdı. Güzelbahçe Jandarma ekibi , bizi Menderes Jandarma ekibine teslim edip, bizimle vedalaşıp, geri döndü. Kendimi, (anlatmak mümkün değil) sanki savaşta, korunması  gereken bir başka ülkenin insanı gibi hissetim. Jandarma, kapıyı açtırdı ve bize madenin giriş kapısına kadar eşlik etti.  Bir jandarma birliği de kapıya dizilmiş, ellerindeki kalkanları tutuyorlardı. Olası bir arbedeye karşı hem bizi koruyor, hem de madeni koruyordu.

 

    Oysa  orada, bir çevre felaketi yaratacak altın madeni işletmeciliği olmasaydı, İzmir’in suyunun bir kısmını  sağlayacak Çamlı Barajı kurulacaktı. Dağların arasında kilometrelerce uzanan , baraj yeri olmaya çok uygun bir kanyon var. Ve planı hazır. Ama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı izin vermiyor. Eğer izin verirse, madenin kapatılması gerekecek. Çünkü, su havzasını maden şirketi kirletiyor.

 

    Çok değişik, çok garip duygularla evlerimize döndük. Altıncı filo, köylümüzü de yanına almış, doğamızı talan ediyordu.  Ve  yerin altına 430 metre inerek, orada dinamitler patlatıp, galeriler aça aça,  enine ve boyuna ilerliyordu. Suları , toprağı ağır metaller ve zehirlerle kirleterek daha da aşağılara iniyordu.

                                             

Merih Yücel – ELELE Hareketi Dönem Sözcülerinden

Tarih: 24.09.2014 Okunma: 706

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?