SEÇİM 2011 (1), Yusuf DÜLGER

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 24.06.2011

Yusuf DÜLGER, İlahiyatçı-Gazeteci-Yazar


        12 Haziran seçimleri öncesinde Türkiye ve çevresi:

    AKP iktidarları döneminde (önceki dönemlere göre) intiharlar, boşanmalar, işsizler, yoksullar ve açlar arttı. Sadaka politikaları kökleşti, tembellik ve bedavadan yaşama anlayışı egemen oldu. Putperestlik dirildi, din sömürüsü hortladı. “Devleti ele geçirme” projeleri, sınav hırsızlıkları gibi iğrençlikler alenen işlenmeye başladı.

    Yine bu dönemde (önceki dönemlerden daha fazla olarak), yasama yürütmenin emrine girdi, yargı siyasallaştı, yürütme krallaştı. Kolluk kuvvetleri cemaatleşti, Atatürk düşmanlığı arttı. Bayrağımız çiğnendi, milli egemenliğimiz devredildi, TC’nin kazanımları satıldı, ulusalcılık horlandı, yurtseverlik suç oldu. TSK tekmelendi, röntgeniniz çekildi, muhalefete operasyonlar yapıldı, kitleler sindirildi.

    İçeride durum bu iken; komşu ülkelerde depremler oldu. ABD Irak’ı bitirildi, Libya’nın tepesine çöktü, Tunus, Mısır, Suriye gibi ülkelerin mezarını kazmaya başladı. Bu dönemde Türkiye komşularının iç işlerine karıştırılır, muhaliflerini kışkırtır, yöneticilerini değiştirir oldu.

    Böyle bir ortamda seçime gittik. 12 Haziran seçimlerinin sonucu bu ortamın da ürünüdür. Seçim sonuçlarına göre, hangi partiler başarılı hangi partiler başarısızdır, geleceğimiz aydınlık mıdır karanlık mıdır, bundan sonra nasıl hareket etmeliyiz? Bu soruların yanıtını vereceğim.

        AKP’nin politikaları:

    AKP’nin kurucuları “Milli Görüş gömleğini çıkararak” Türk siyasi hayatına girdiler. Parti programının hazırlanmasında, Gül ve Erdoğanların “keşfinde”, TC’nin “Osmanlı tarzı ılımlı İslâm” modeline dönüştürülmesinde ABD ve AB’nin katkısı istendi, sağlandı. AKP yöneticileri bunları yalanlamadıkları gibi, ABD ile “gizli” anlaşma yaptıklarını, BOP’un (ABD) eşbaşkanı olduklarını deklere ettiler. Burada: “AKP, yerli-yabancı ortaklığıyla inşa edilmiş bir projedir” diyebilir miyiz? Hüküm sizin.

    AKP sıklıkla dini motifler işledi, seçmeni “asr-ı saadet” ve “Osmanlı asırlarına” götürdü, iktidarda iken bile, iktidarı olduğu rejime çatarak (muhalefet ederek) yol aldı. AKP bunu nasıl yaptı? Seçmeni fikren ve bedenen besleyerek yaptı.

    Din duygusu çok köklü ve doğal olduğundan, AKP seçmenin kalbine/aklına dinle (biz dindarız, eşimiz örtülü, diğerleri secdesiz, Cumhuriyet camileri yıktı, Kuranı kaldırdı, Kuran Kurslarını kapattı diyerek) girdi. Değil okur-yazar olmayanlar, okur-yazar olduğu halde aklını kullanmayan milyonlar bu “dindarlık” rüzgârının önünde yuvarlandı, ajite oldu, hoşgörüsünü kaybetti.

    AKP bunu yaparken, rakiplerinden kimi din istismarı yapmamak, kimi kişisel ve yapısal özellikleri yönüyle dini duygu ve hayata mesafeli (bazen karşı) oldu ve bu yüzden seçmenin oyunu alamadı. Ülke yönetimine talip olanların, toplumun bu yönünü yabana atmaması gerekmez miydi?

    İnsan denince akla “doyma-barınma” gelir. AKP kazandığı her üç seçim çalışmasında midelere de hitap etti, TOKİ ile evsizleri ev sahibi yaptı. Minnet duygusu insanları araştırma duygusundan uzaklaştırır, bağımlı kılar. Bağımlı kafa ve oylar bağımlı demokrasiyi yaratır. Seçmen oyunu yiyecek, giyecek, barınma, sağlık gibi hizmetleri sosyal devletin görevi olarak görse sorun olmaz, eğer bunları “hayır/yardım, veren/alan” ilişkisine dönüştürürse sorun çıkar; oyunu (kendini) satar.

    AKP tüm seçimlere lider kadrosu, il ve ilçe örgütleriyle birlikte çok çalışarak girdi. Buna karşın CHP ve MHP’nin lider kadrosu ile il ve ilçe örgütleri (Kılıçtaroğlu hariç) çalışmadılar, yattılar. Kuraldır, çalışan kazanır.

    AKP 2011 seçimlerinde yüzde elli aldı. Ben bu yüzde elliyi şöyle de okuyorum: Yüz işsizden ellisi, yüz dilenciden ellisi, yüz hırsızdan ellisi, üniversite mezunu işsiz yüz gençten ellisi, KPSS, ÖSYM gibi sınavlarda soruları çalınan yüz gençten ellisi, yüz dilenciden ellisi, yüz hayat kadınından ellisi halinden razıdır. Eh, öyleyse “yola devam!...”

    2007 seçimleri arifesinde tanıdığım bir tarikat mensubu bayan bana şunu anlatmıştı: “Sohbet toplantılarımızın ardın, Allah’ım! Recebimizi kazandır! Ona yardımcı ol diye topluca dua ediyoruz.” AKP eski Aydın il başkanının Recep Tayip için, “ikinci bir peygamber gibi” dediğini biliyoruz. Bir gencimiz anlattı: 2011 seçimlerinden önce bir genç cebinden Recep Erdoğan’ın fotoğrafını çıkarmış: “Bu adam evliyadır, oyum buna” demiş. Bu anlayışa “seçim/hür irade” diyorsak; dünya çapında yapılacak bir seçim yarışmasına katılalım, kesinlikle birincilik alırız.

    Seçim öncelerinde: “Devletin elinde mal kalmadı, satıldı” dendi; AKP seçmeni, “devletin malı olmaz” kalanlar da satılsın dedi. “Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı var” dendi; “Atatürk keşke İngilizleri yurdumuzdan çıkarmasaydı, bu devlet bize türban taktırmıyor, ibadetimize engel oluyor” diyenler çıktı. “Ordu yıpratılıyor” denince birçok iktidar yanlıları; “ordu darbeci/pornocu/dinsiz, oh olsun” dedi.

    Şimdi şunları düşünüyorum: AKP elimizde ne kaldıysa satsa, yabancılar tarla, fabrika, banka vs her kazancımızın patronu olsa, o patronların işçi ve kapıcıları bizim oğlan, bacı, ana ve babalarımız olsa... Hoşunuza mı gidecek? “Yaralı, yaralı bırakılmaz” diyen AKP milletvekili ve bakanının ima ve işaretine göre, üst rütbeli tüm subaylar, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, özgürlükçü ve milli egemenlikçi aydınlar, gazeteciler yok edilse, içiniz çok mu rahat olur?

    Bundan sonra:Komşu ülkelerde olduğu gibi bundan sonra, ABD ve NATO orduları, vatan-millet bölücülerinin yarattığı “gerginliği önleme, kan akmasına engel olma” gerekçesiyle Türkiye’yi işgal etse, Irak’ta olduğu gibi namusları kirletse, tarihi eserlerimiz Londra ve Washington’a nakledilse, hangi güç ve milli dirençle düşmanı kovacağız? Benim düşünmekten bile hayâ edip korktuğum bir şey geliyor aklıma:

    Bir partinin programına İslâm’ın şartı gibi inananlar, beğendiği parti başkanını peygamberleştirenler/evliyalaştıranlar, midesinden konuşanlar, yarın emperyalist işgalciler kapılarımızı çalar, “açın odalarınızı” derlerse ne yapacaklar? Ben ve benim gibi düşünenler ev ve odalarımızı açma şerefsizliğine asla düşmeyiz, o katillerle çarpışırız. Ya vatanın satılmasına alkış tutanlar, “keşke İngilizler gitmeselerdi” diyenler, milli egemenlik ve Cumhuriyet sevdalılarını hırpalayanlar? Sanırım bunlara kapı açmak, bekçilik/kölelik yapmak zor gelmeyecek, bu görev (!) onlara düşecek. Kurtuluş Savaşı yıllarında bunun örneklerini gördük. O yılların işbirlikçileri kan ve karakterleri yönünden tümüyle yok olmadılar ki… (İkinci bölümde muhalefet partilerini yazacağım)

Tarih: 24.06.2011 Okunma: 677

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?