ERGENEKON’CU GAZİ’DE İDİ, Rıza ZELYUT

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 13.03.2011

Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”

                                                                               

Lâedri

 

 

  

Rıza ZELYUT, GÜNEŞ

12 Mart 1995...

Saat 21.00’i geçmiş gibiydi.

Telefonum çaldı, açtım.

Karşımda Reha Çamuroğlu.

Telaşlı bir sesle şöyle dedi:

-Rıza; televizyonu aç, yine bir şeyler oluyor.

O sırada film  seyrediyordum. Hemen haber kanallarından birisine geçtim ve gözlerime inanamadım:

Sokağa dökülen kadınlı erkekli binlerce insan sloganlar atarak yürüyorlardı.

Gazi Mahallesi’nde bir kahvehane kurşunlanmış; bir kişi ölmüş; millet de sokağa dökülmüştü.

İçimden; “Allah kahretsin!” dedim ama hemen de giyinmeye başladım.

O sıralarda Alevilere yönelik bu kışkırtmayı bekliyordum. Oraya gitmeli; halkı teskin etmeli idim.

Eşim Özden Hanım, durumu öğrenince “Ben de geliyorum!” dedi.

Ve biz  yarım saat sonra olay yerine ulaştık...

Otomobili ara sokağa koyup göstericilerin arasına daldık.

KULAĞIMIN DİBİNDEN 

KURŞUNLAR GEÇTİ

Gecenin karanlığında, caddenin öbür ucunda polis panzerlerinin slüetleri görülüyordu. Daha bu tarafta ise tahtalardan kurulmuş bir barikat vardı.

Yüzleri atkıyla kapalı bazı kadınlar ve erkekler kalabalığı yönlendirmeye çalışıyordu.

Sloganlar atılıyordu.

Kalabalığın arasına daldım; ellerimi kaldırıp, “Durun arkadaşlar; yapmayın!” diye bağırmaya başladım.

Yüzü kapalılardan birisi; “Hain, çekil aramızdan!” diye tepki gösterdi.

Oradakilerin çoğu beni tanıyordu.

Bu sözleri duyanlar kızdılar.

-Ona böyle diyemezsin, o Rıza Zelyut, diye çıkıştılar.

Kalabalık beni de sürükleyerek ağır ağır barikatı aştı. 

Panzerlere doğru yaklaşıyorduk ki birden kurşun sesleri duyuldu.

Kulağımın dibinden cuv cuv ederek kurşunların geçtiğini bugün de çok iyi hatırlıyorum.

Millet kendini yere attı, bazıları ara sokaklara kaçıştı.

Meğer ben ayakta kalmışım. Yiğitliğimden değil de herhalde ortalıkta gözükmeyen o polisin böyle kurşun yağdırabileceğini düşünmeyişimden olacak.

Hanım; benim bacaklarıma yapışıp yere devirdi.

Hemen yanımızdaki bir kadın korkudan ağlamaya başladı.  Sakin olmasını söyledim.

Silah sesleri durunca yine kalktım; bağırdım:

-Vuracaklar! dağılın, evinize gidin...

Yanıma Gazi Cemevi’nden insanlar da gelmişlerdi. 

Bunlar benim sağımı solumu kapatıp bir zarar gelmesin diye çaba gösteriyorlardı.

Halk ara sokaklara girip caddeyi boşalttı.

Sözün kısası; saat 12’ye doğru olay zayiatsız bitirilmişti.

BELA GELİYOR

13 Mart sabahı o sıralarda yazdığım Akşam Gazetesi’ne giderken Gazi Mahallesi’ne uğradım.

Ortalık sakindi; sokaklar bomboştu. Buna sevinip gazeteye gittim.

Saat 13.30 gibiydi ki Genel Yayın Yönetmeni Behiç Kılıç çağırttı.

Vardım ki yanında Ömer Çavuşoğlu...

Behiç Bey; küfrediyor:

-O..... dölleri provokatörleri kullandılar;  yine ortalığı karıştırdılar.

Bana; “Kardeşim, Gazi Mahallesi yanıyor. Ömer Bey’i de yanına al, oraya gidin. Seni tanırlar. Ne olup bittiğini takip edin de haber yapalım.” dedi.

Hemen yola çıktık.

Sabahleyin bomboş olan Gazi Mahallesi’ne bir vardım ki...

Aman Allah’ım, tam bir cephe savaşı veriliyor.

Ana yollar kesilmiş, eşyalar, kapılar, sandalyeler yığılmış; ateşe verilmiş. Dükkanların camları kırılmış; kimileri yakılmış. 

Ne olmuştu; sabah bomboş olan Gazi Mahallesi’ne bu binlerce insan nereden gelmişti?

Polis niye bunların gelişine engel olmamıştı?

Bunları düşünecek durumda değildik.

Tepemizde helikopterler uçuyordu.  Panzerler bir aşağı bir yukarı gidiyordu. 

Ve bir süre sonra da polisin silahlı saldırısı başladı.

İnsanlar vurulup yerlere serildiler.

Tanığım Ömer Çavuşoğlu hayattadır.

TANIKTIM

Orada bir kışkırtma vardı.

Çete vardı.

İstanbul’un diğer yerlerinden Gazi’ye yönlendirilenleri bilen ama hiç önlem almayan polis vardı.

Gazi; Sivas’ta 1993’te insanları diri diri yaktıran çetenin yeni bir işiydi.

Amma kaç yıldır o çetenin adı bile anılmıyor.

Bırak cezayı, bazıları da ödüllendirildiler.

Darbecilerle mücadele ediyoruz diyen şu hükümet...

Ne 12 Eylül darbecilerine, ne Sivas yangıncılarına, ne Gazi katillerine dokunuyor.

Tanıklar ortada; sanıklar da...

Eğer Ergenekon arıyorsanız o da ortada...

Duydunuz mu savcılar?

Duydun mu Sayın Başbakan?

 

Yalçın Küçük! 

“Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var benim” örgütü Ergenekon’un müthiş beyni Prof. Yalçın Küçük’e sormuş Savcı Zekeriya Bey:

-”CHP’yi canlandırıyorum!” derken kastınız neydi? CHP yönetimiyle bu kadar çok ilgilenme amacınız nedir?

Olmadı Sayın Öz, olmadı.

Karşındaki Yalçın Küçük.

Bir yandan PKK’ya akıl verir; bir yandan CHP’ye...

Sonra da AKP’lilere bile yol gösterir... 

Ona bakarsanız PKK da emrindedir Dev Sol da...

Yalçın Hoca; kendisinde çok keramet var sanıyorsa...

Partilere zorla akıl veriyorsa...

CHP ne yapsın?

Ben de tutup şu köşeden size akıl versem...

Birileri de “Rıza Zelyut, Savcı’yı yönlendiriyor!” diye iddiada bulunsa...

Bu durum hakka uyar mı?

İsterseniz beni de Ergenekoncu yapın; yine de çok severim Yalçın Küçük’ü...

Konuşmalarını dinlerken; yine kimi Yahudi yapacak, diye beklerim.

Ergenekon terör örgütünü ispat etmek için onu devreye sokmak zorunda kalıyor iseniz; işiniz çok zor demekki.

 

 Aziz Nesin’lik

Aziz Nesin’in bu öyküsünü bilmeyen var ise anlatalım:

Türkiye’ye yerleşen bir Arap zengini; çok güzel bir kadınla evlenmiş. Amma kısa süre sonra karısından şüphe etmeye başlamış ve bir özel dedektif tutmuş. 

Dedektif kadını izlemiş, sonuçta raporunu hazırlamış; adamla buluşmuş. Başlamış anlatmaya:

-Karınız, Bostancı’da bir adamla buluştu.

-Du bakali nolecek?

-Adamla dudaktan öpüştü.

-Du bakali nolecek?

-Sonra arabaya binip adamın evine gittiler.

-Du bakali nolecek?

-Ben evin karşısına geçip izlemeye başladım. Pencerelerin perdesi açıktı. Adamla karın, odada birbirlerine sarılıp şehvetle öpüşmeye başladılar.

-Du bakali nolecek?

-Sonra adam perdeleri çekti?

-Du bakali nolecek?

Evet, sayın seyirciler! 12 Haziran’da seçim var. Du bakali nolecek?

 

Ankaralılar hak etti

Geçen çarşamba Ankara’ya bir kar yağdı; şehir öldü...

Halk; böyle bir kilitlenme beklemiyordu. Çünkü; belediyenin kara karşı hazırlık yapacağını sanıyordu.

Amma Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek, konuşmaktan çalışmaya fırsat bulamadığı için kar karşıssında çaresiz kaldı.

Ankaralı kızdı. “Neden yolları tuzlamadın?” diye çıkıştı.

Melih Gökçek geri kalır mı hemen cevap verdi:

-Tuz döktüm, inanmazsan in, yolu yala...

İşte Ankaralı’ya oranın belediye başkanının reva gördüğü tutum budur.

Takım tutar gibi parti tutar da oy verirseniz onlar da size, “İn,  yala!” derler.

Yakışıyor Ankara’ya da Ankaralı’ya da...

 

Bu laflar! 

 Bir tarafın çok söylediği sözler şunlar:

-Yargı bağımsızdır.

-Yargı işlemektedir.

-Yargıya karışmayalım.

-Gerçeği öğrenmek için yargı sonucunu bekleyelim.

-Yargıyı rahat bırakın.

-Yargı en doğru kararı verecektir.

-Bekleyelim.

-Dava yargıya intikal etmiştir, oradan çıkacak karara saygı duyalım.

Amma iş Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay  gibi yüksek mahkemelere gelince...

Buradakilerin tam tersi söylendi.

 

Milyarderler sevinci

 Sevinelim: Tam 39 dolar milyarderimiz varmış.

Halbuki 2011’de bu sayı 5 tanecikmiş.

10 yılda neredeyse yüzde 800 artış var.

Bir de işin 12 milyon 700 bini var.

Bunlar da açlık sınırındakiler.

Sevinelim ki o sınırdakiler 70 milyon değil.

Lakin grafik bir şey gösteriyor.

Milyarderlerimiz arttıkça açlarımız da aynı hızla artıyor.

-Du bakali nolecek?

 

Arşiv

Tarih: 13.03.2011 Okunma: 761

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?