“Şark Meselesi”ni bilir misiniz?
Bilene de bilmeyene de ben hatırlatayım.
Kısaca, “Şark Meselesi”, 19’ncu asırda, Güçlü Avrupa Devletlerinin, zayıf ve borçlu Osmanlı Devletinin her türlü işine karışmaları… ve azınlıkları kışkırtarak, devleti zayıflatmak ve yıkmak politikasına verdikleri isimdir. Avrupa’ya göre “Şark” Osmanlı’dır.
21’nci yüzyılda değişen bir şey var mı?
Yok.
Avrupa, yine bildiğiniz Avrupa; biz yine Osmanlı’yız.
Değişen isimler! Avrupa daha bir bütünleşerek AB oldu, Osmanlı küçülerek ve millîleşerek Türkiye Cumhuriyeti oldu.
İşte o AB, kendisini yeteri kadar güçlü bizi de dişine göre zayıf ve borçlu görüyor ki, eski alışkanlığını sürdürüyor.
Her türlü işimize karışıyor. Ama daha kibarca. Daha haktan yana, daha Türkiye’den yana gözükerek. Hatta mavi boncuklar dağıtarak, havuçlar göstererek. En büyük ve hayalî havuç da, Türkiye’nin AB üyesi olması. AB üyesi olmamız çantada keklik. Lütfedecekler. Akşama, sabaha…
------------------------ -----------------------
İşte bu şartlar çerçevesinde AB, yargımıza bile karışıyor.
Tamamen iyi niyetle… Tamamen Türkiye’deki demokrasi güçlensin, vatandaşlarımız daha özgür, daha demokratik bir Türkiye’de yaşasın diye.
Meselâ, TCK’nun 301’nci maddesi kaldırılınca Türk halkı daha özgür olacak.
Mesalâ, parti kapatma davası REFAH’a, Fazilet Partisine, DTP’ye açılırsa demokrasimize bir şey olmaz. Ama AKP’ye açılırsa AB bu davadan kaygı duyar. Sadece bizi, Türk halkını çok sevdiği için.
Yine AB’ye göre;
Parti başkanlarını “padişah” haline getiren Siyasî Partiler Kanunu demokrasiye hiç de aykırı değildir.
Millî iradenin önüne çekilen barajlar da demokrasiye hiç zarar vermez, temsil ilkesini zedelemez.
Meselâ yeni seçilen bir belediye başkanı ölürse; yerine seçim yapacağınıza tam 5 yıllığına bir belediye başkanı atamak demokrasiyi zedelemez.
Yürürlükte olan yasalara göre açılmış davalar hakkında ileri geri konuşmak hukuku ve demokrasiyi zedelemez.
Türkiye, onlara göre böyle bir ülkedir. Oradan böyle görünüyoruz, demek ki! Veya böyle görmelerine, işlerimize karışmalarına cesaret veriyoruz.
Tersini düşünün.
En küçük bir Avrupa ülkesi, söz gelimi Lüksemburg’daki görülen bir dava hakkında veya oradaki demokrasi hakkında bir Türk’ün konuşmaya cesaret ettiğini düşünün. Ağzını bile açtırmazlar. Açabilse de onların TV’lerinde gazetelerinde bir kelimelik yayın hakkı vermezler.
En tuhaf olanı da burası…
AB temsilcilerinin sözleri çarşaf çarşaf gazetelerde, uzun uzun TV’lerde yer bulabiliyor.
Bu gâvurların sözleri, demeçleri en fazla, Avrupa’ya ahlaksız, İslam Düşmanı diyen gazetelerde TV kanallarında öne çıkarılıyor.
Ülke menfaati için! Demokrasi için! Özgürlükler için!
Gülmece
Ömür
Adamın biri doktordan perişan bir halde dönmüş. 'Ne var? Ne oldu? ' demiş
karısı.
'Doktor ömrümün sonuna kadar her gün bu haptan kullanmam gerektiğini söyledi! ' demiş adam üzüntüyle.
Kadın; 'Ne var bunda! Milyonlarca insan her gün muntazam hap içerek yaşıyor! ' deyince, 'Biliyorum! ' demiş adam, '... ama doktorum bana sadece dört hap verdi!'