KOFTİ KAÇMAZ

Neslihan KORUTÜRK - 16.10.2009

Bu dünyada herkese yer var.

 


 

“Bayılırım!” dedi, Cemal Zülfü, “iyi giyinen delikanlılara! Filinta gibi çocuklar, aşk olsun!”

Tabelâcı Rıza sordu:

“beybaba!” dedi, “Demek koftileri çok beğendin ha! Heriflerin sermayesi bu zaten; bir takım İngiliz kumaşından takım elbise… En son moda gömlek… Yüz kâğıtlık gravat. Dümenleri bu!”

“Ne iş yapar bu adamlar?”

“Her iş gelir ellerinden. Kofti dedim ya bunlar!”

“Ne demek kofti?”

Telgraf müdürü:

“Bu kelime bana kalırsa Rumca kopti’den gelir. Kesme manâsına! Kesici demek kofti! Ben mütareke yıllarında Tatavla’da bir Rum kızıyla…”

Tabelacı Rıza sözünü kesti:

“Eh… Aşağı yukarı o manâya gelir. Bakmazlar gözünün yaşına düşürdüler mi üç bin, beş bin keserler!”

“Yani dolandırıcı desene sen!”

“Yoooo! Sen koftiye dolandırıcı diyemezsin! Çok ince bir iştir koftilik… Dolandırıcı herkesten kaçar. Kofti kestiği adamın üstüne üstüne gider. Sülün Osman cezaevinde verdiği bir konferansta ne diyor? Ben ömrüm boyunca kaçtım diyor, polisten kaçtım, jandarmadan kaçtım, müteferrikadan kaçtım, çocuklarımdan kaçtım!”

“Kaç bakalım Sülün Osman! Kaçanın anası ağlamamış!”

“Kofti kaçmaz! Ne kanundan kaçar, ne nizamdan. Kanunu da nizamı da kendisine uydurur. Çıkar üstüne oturur, yakar sigarasını da…”

Şoför Cemil, yarım kalan hikayesini albaştan etti:

“Bu iki koftiden birinin adı Sahir’dir, Sahir Sarıova… Elli tane kart taşır cebinde… Hepsi de doğrudur kartların. Tapu işleri uzmanı Sahir Sarıova… Yedek parçacı  Sahir Sarıova… Hesap uzmanı Sahir Sarıova… Güvercin Yetiştirme Derneği Başkanı Sahir Sarıova… Koftilog Sahir Sarıova. Ne anlatıyordum az önce… Haaaa! Bir gün zil çalıp da, bir kumarhanede kumar oynarken, hır çıkınca, palas pandıras posta olurlar. Komiser dizer karşısına kumarcıları. Sıradan sorar, sen ne iş tutarsın diye! Biri der, otel sahibiyim. Biri der, belediyede tahsildar… Biri, bankada memurum, der. Biri esnaf… Biri tezgâhtar… Sıra gelir bizim kofti Sahir’e… Komiser üstüne başına bakar, siz ne iş yaparsınız der, nezaketle… Elini cebine sokar bizimki, Yaradan’a sığınır, bir kart çeker. Bırakır masanın üstüne. Başkomiser heceleye heceleye okur. Koftilog Sahir Sarıova! Hemen çekidüzen verir konuşmasına… Siz geçin şu tarafa Beyefendi, der, buyurun, oturun! Sonra döner kavgacılara… Utanmıyor musunuz siz der, aranızda böyle muhterem bir zat varken, hır çıkarmak ayıp değil mi? defolun, gidin!”

Tabelacı Rıza konuyu toparlamak istedi:

“Sosyal düzeni bozulmuş toplumlarda böyle koftilerin ortaya çıkmasından daha tabi ne olabilir. Devlet,  anayasasını uygulayıp, iş sahaları açmaz, yatırımlarını yapmazsa, böyle koftiler türer, iş kıtlığında iş icat etmeye çalışırlar tabii… Bu koftilerden lacivertlisi var ya! Cihat Tükenmez… Bir domuzu eksiktir namussuzun. Uyuz kaşımakta yoktur üstüne… Sülün Osman Galata Köprüsünü satmış, bu adam İstanbul’u satar. Parasını alamayınca da İstanbul Belediyesini şahit gösterir!”

Yukarıda tanımlanan “kofti” kavramını arada sırada duyarız. Anlamını bilen var, bilmeyen var. Bilmeyenler daha çok. Nitekim ben de bilmiyordum. Yeni öğrendim ve okuyucuya bir hizmet olsun diye, Rıfat Ilgaz’ın, Çınar Yayınlarından çıkan eseri, GEÇMİŞE MAZİ (Meşrutiyet Kıraathanesi)’ndeki bir hikâyesini buraya aldım.

Umarım yararlı olacaktır.

 

Arşiv

Tarih: 16.10.2009 Okunma: 822

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?