Bu dünyada
herkese yer var.
Bazı yazarlar var; bunlar iktidar partisini ve onun bürokratlarını
çoook yakından tanıyorlar. İlişkileri gayet eskilere dayandığı için aralarında
sıkı bir güven mevcut. Birbirlerine bilgi alışverişi yaptıkları gibi, gazete ve
TV üzerinden kamuoyu oluşturma “operasyonları” da yürütülebiliyor.
Elbette yazarlar bu hizmetlerine ve sıkı
samimiyetlerine dayanarak bürokrasiye ve hükümete tavsiye hatta “talimat” verme haklarını kendilerinde
görebiliyorlar.
Bu yazarlardan biri Ruşen Çakır… Vatan Gazetesinde, hani şu Erdoğan’la kavgalı olduğu
iddia edilen Doğan’ın gazetesi Vatan’da
yazıyor.
NTV’de de haber programları yapan Çakır’ın 16 Eylül
tarihli yazısı bu bilgi, yönlendirme ve “talimat” akışının örnekleriyle
doluydu.
“Ergenekon
Bitti KCK Verelim” başlıklı yazı şu
cümlelerle başlıyor:
“Dalga dalga gelen Ergenekon operasyonları hakkında en çok sorulan
sorulardan biri ‘Bakalım Fırat’ın doğusuna da uzanacak mı?’ olmuştu. Bu
beklentinin yerine geldiği söylenemez, kaldı ki Ergenekon’da operasyonlara ne
zamandır ara verilmiş, hatta bazılarına göre bundan sonra gürültülü Ergenekon
tutuklamalarına tanık da olmayabiliriz. Ergenekon durdu
durmasına ancak Fırat’ın doğusunda operasyonlar dur durak bilmiyor. KCK
operasyonlarını kastediyorum.”
Yazarın bazılarından ne kadar geniş bilgi aldığı
ortada! Fakat gelen bilgiler Çakır’ı memnun etmiyor. Ergenekon’un Fırat’ın
doğusuna uzanması beklentisi gerçekleşmemiş olması ama o bölgedeki başka bir
operasyondan “dur durak bilmiyor” diye bahsetmesi, memnuniyetsizliğini ortaya
koyuyor.
Bu paragraftan bir anlam daha çıkıyor: Bir punto
büyüterek yazdığımız ifadeden, Ergenekon
tutuklamaları sanki hukukun gereği değil de, siyasî iradenin tasarrufuymuş
gibi bir izlenim ediniyorsunuz!
Dönelim asıl konuya… Peki, KCK neymiş, bu
operasyonlar kime karşıymış? Çakır’ın izahıyla işte cevabı:
“KCK, Koma Ciwaken Kürdistan’ın yani Kürdistan Topluluklar Birliği’nin
kısaltması. İddiaya göre bu örgüt, yasadışı Kürt siyasi hareketiyle (PKK) yasal
olan (DTP) arasında köprü vazifesi görüyor.
İşte KCK ile irtibatlı olduğu ileri sürülen çok sayıda kişi son dönemde
gözaltına alındı, önemli bir bölümü de tutuklandı. Bunların arasında DTP genel
Başkan Yardımcıları, değişik kademelerden DTP yöneticileri ve üyeleri, eski
belediye başkanları, eski ve yeni belediye yöneticileri bulunuyor. Soruşturma
kapsamındakilerin ciddi bir oranını kadınların oluşturduğunu da hatırlatalım.”
Yazar, Kürt siyasi hareketi tarafından yakından ve
kaygıyla takip edilen bu operasyonların genel kamuoyunda ilgi uyandırmadığını
tespitten sonra, bir istisnaya işaret ediyor: “Zaman
Gazetesi, Samanyolu TV ve Aksiyon Dergisi KCK soruşturmasını adım adım ve en
ince detayına kadar tarif ediyor ve buna neredeyse Ergenekon soruşturmasına
olduğu kadar sahip çıkıyor.”
Bu ilginç bilgi ve tespitlerin ardından; tavsiye ve
“talimat” faslına geçiyor. Bu fasılda “güvenlik bürokrasisi”yle olan
yakınlığını ortaya koyduktan sonra etrafa inciler saçıyor. Birlikte okuyalım:
“Bu operasyonların yanlış olduğu kanısındayım. Güvenlik bürokrasisi
içinde benim gibi düşünenlerin sayısının hiç de az olmadığını da biliyorum.
Onların neden itiraz ettiklerini bilmiyorum ancak bana göre bu soruşturma
birçok açıdan anlamsız, yararsız ve hatta zararlı. Şöyle ki:
1) Kürt siyasi hareketinin yasal ve yasadışı boyutları birer
gerçeklikse, bunların arasında “yarı yasal” olarak tanımlayabileceğimiz bir
yapının bulunmasından daha doğal ne olabilir?
2) Hükümetin ilan ettiği “Kürt açılımı”nın, yasadışı Kürt hareketini,
kendi rızasıyla tasfiyeyi ve onu yasal siyasi süreçlere katmayı hedeflediğini
düşünüyorum. Hal böyleyken bu geçişi kolaylaştırabilecek köprüleri yıkmak akıl
kârı gözükmüyor.
3) Tıpkı daha önceki siyasi partiler (HEP, DEP, HADEP, DEHAP) gibi
DTP’nin de PKK ile yoğun bir ilişkisi olduğu bir sır değil. Devlet bu ilişkiyi
koparmayı daha önce defalarca denemiş ve her sefer başarısız olmuştu. Hatta bu
yöndeki çabaların o partileri daha da güçlendirmiş olduğunu söyleyebiliriz. O
halde, tam da “Kürt açılımı” tartışılırken eskiye dönmeyi anlamak mümkün değil.
Ayrıca, daha önce de KCK benzeri yapılar mevcuttu ve devlet bunları yok etme
yerine bir şekilde denetim altına almayı daha fazla tercih ederdi.
4) Bu yapılan operasyonların PKK ile DTP’nin ilişkisini koparacağını
herhalde kimse hayal etmiyordur. Son Güneydoğu turumda, bölgede PKK ve
Öcalan’ın hiç olmadığı ölçüde meşrulaşmış olduğuna tanık oldum. Yani bu türden
baskılarla bölgedeki PKK etkisini yok edileceğini düşünmek hiç inandırıcı
değil.
Bu bilgiler, tavsiyeler ve talimatlar size de “bir
yaşıma daha girdim” dedirtti mi bilemeyiz ama bize dedirtti. Hatta bazı
yerlerde şaşkınlıktan küçük dilimizi yutacak gibi olduk.
Neden mi?
Daha maddelere geçmeden önce söylediklerine dikkat
eder misiniz? Bir “güvenlik bürokrasi” tasavvur
edin ki, hem operasyon yapıyor, hem de yaptığı operasyonun “yanlış” olduğunu
düşünüyor. Üstelik bu düşüncesini de kamuoyu oluşturan bir yazarla
paylaşıyor. Bu davranıştan bir şey anlaşılıyor mu? Hayır diyorsanız, maddeleri
okuduğunuzda bir anlam çıkarmanız ihtimal dâhilindedir.
Birinci maddede ne diyor Çakır? “Yarı yasal” olarak tanımlayabileceğimiz bir yapının bulunmasının “doğal”
olduğunu… Yani buradan şu anlam
çıkıyor: “Yarı yasal bir yapı” her ne demekse, o yapı üzerinde operasyon yapmak
yanlıştır. Daha Türkçesi; o yapının yasal olmayan taraflarını görmeyin!
Tabii böyle bir mantık yürütmenin ardından 2’nci
maddede pompalanan iyimser tahmin ve tavsiye son derece doğal hale geliyor.
Üçüncü maddede, yine bize çok yeni gözüken bilgiler
veriyor: “Daha önce de KCK benzeri yapılar mevcuttu ve devlet
bunları yok etme yerine bir şekilde denetim altına almayı daha fazla tercih
ederdi.”
Sizin böyle şeylerden haberiniz var mıydı? Biz ilk
defa duyuyoruz ve şaşkınlığa düşüyoruz.
Dördüncü madde, bırakın “yarı yasal” yapıyı,
tamamıyla yasadışı olan yapıları bile meşrulaştırma gayretinde: “Son Güneydoğu turumda, bölgede PKK ve Öcalan’ın hiç olmadığı ölçüde
meşrulaşmış olduğuna tanık oldum.”
Mamafih, okuyucuya altın darbe yazının sonundaki özet
bölümünde vuruluyor. Okuyucuya altın darbe, hükümete altın öğüt veya “talimat!” Yine birlikte okuyalım:
“Özetle, DTP çevrelerinin “Asker operasyonlarını durdursun” şeklindeki
taleplerinin gerçekçi olmadığını defalarca yazıp söylemiş birisi olarak neye
hizmet ettiğini anlayamadığım şu KCK operasyonlarının sonlandırılmasının
çok isabetli olacağını düşünüyorum. PKK’yı DTP’leştirmek
varken DTP’yi PKK’laştırma sevdasından vazgeçilmemesi durumunda onca umuda yol
açan açılımın başarılı olma şansı kalmayabilir.”
Soruyoruz:
Ruşen Çakır, yasadışı olduğu iddiasıyla, bir örgüt
üzerinde yürütülen bir operasyonun “durdurulmasını” hangi cüret ve cesaretle
isteyebiliyor?
Bu operasyon hâkim ve savcı nezaretinde yapıldığına
göre bu tavsiyeler yargıya da bir müdahale olmuyor mu?
Eğer, yazar bu tavsiyelerini sadece hükümete
yapıyorsa, yasadışı yapılanmalara karşı, hükümetin;
yargının elini kolunu bağlayabileceğini mi düşünmektedir?
Yazarı bu derece pervasız “talimat” derecesine varan
tavsiyelerde bulunmaya iten sebepler nelerdir? Siyasi boyutu olan davalardaki
soruşturma ve yargı safhası da siyasî bir seyir mi takip etmektedir?
Dolayısıyla siyasî iradenin bir işaretiyle operasyonlar başlayıp bitebilmekte
midir?
Nihayet son soru; hükümetin, “güvenlik bürokrasisi”nin ve yargı erkinin yasadışı oluşumları görmezden gelme yetkisi var mıdır ki bu yazar böyle tavsiyelerde bulunabiliyor?
Arşiv