Bu dünyada
herkese yer var.
Bu ülkede üniversitede okuma hakkı kazanabilmeniz
için pek çok engeli aşmış olmanız gerekiyor.
Hayır, asıl engel Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) değil!
Oraya
gelmek öyle kolay mı?
ÖSS’ye katılmaya hak kazanabilmek için, en az 12 sene
okula gidebilecek ekonomik gücünüzün olması gerekir. Elbette bu yetmez… Bu 12
senenin neredeyse yarısında özel dershaneye gidebilmeniz, o dershaneye
verebilecek paranızın olması lâzım!
Bütün bu şartları sağladıktan sonra 1 buçuk milyon
öğrenciyle yarıştıktan sonra iyi bir puan almışsanız üniversiteye
girebiliyorsunuz. En iyi puanları alanlar en iyi oldukları varsayılan
üniversitelere girmeye hak kazanıyor ki, bunlar da daha ziyade büyük
şehirlerdeki üniversiteler oluyor.
Misal; İstanbul’daki bir üniversiteye girmek için
oldukça iyi puanlar almanız lâzım. Eğer, İstanbul’daki bir üniversitede okuma
hakkı kazanmışsanız; yukarıda sayılan engelleri başarıyla aşabildiniz demektir.
Bu da sizin aslında iyi bir ekonomik gücünüzün olduğuna işaret eder.
Tabii şuna
da işaret edebilir: Aileniz varını
yoğunu harcayarak, hatta borca girerek size üniversite okuma imkânı sağlamış da
olabilir. Ve işte onun gücü buraya kadardır. Bu söylediklerimizi destekleyen şu
sözlere dikkat edin:
Marmara Üniversitesi Rektörü
Necla Pur, “öğrencilerin çoğunun günde
bir öğün yemek yediğini ve derste açlıktan bayılanlar olduğunu” söyledi…
Şu
feci duruma bakar mısınız?
İstanbul’daki
bir üniversitede okuma hakkını kazanabilmesi için, ekonomik durumları nispeten
iyi olması geren çocuklarımız, günde 1 öğün yemek yiyebiliyorlar!
Ekonomik durumu nispeten iyi
olanların hali buysa gerisinin ne halde olduğunu hesap edin artık!
Memleketin
asıl meselesi iktisadidir. Kitleleri canından bezdiren geçim sıkıntısıdır.
İnsanları yozlaştıran, suç oranlarını artıran, sosyal barışı dinamitleyen
fukaralıktır. Asıl mesele; vicdanı olan herkesi isyan ettiren, korkunç
adaletsiz gelir dağılımıdır. Bir zengin çocuğunun günlük harçlığı 2 bin
lirayken; bu kadar parayı bir arada hayatı boyunca göremeyen milyonlarca
ailenin varlığıdır.
Bu temel meselelere kimse
girmiyor. İktidar girmiyor, medya girmiyor, iş dünyası girmiyor… Hadi, onların
işlerine gelmiyor da gözden kaçırmaya çalışıyorlar…
Fakat
insaf!
Muhalefet
de girmiyor. Muhalefet nerede? Ne iş yapar? Halkın derdiyle niçin dertlenmez?
Halkın arasına neden şöyle bir karışmaz? İktidarı şöyle bir sarsıp, kendisinin
de bir iktidar seçeneği olduğunu göstermeye neden gayret etmez?
* * *
Tabii asıl iktidara
söylenecek sözler var:
Açılımlar
yapıyorsunuz, önümüze paketlerle çıkıyorsunuz. Bu açılımlar neyi açıyor?
Vatandaşın fukaralığına, geçim sıkıntısına, işsizlik derdine bir ilaç
olabiliyor mu?
Bu
açılımınız milyonlarca aç insanı doyuracak mı?
Üniversiteliler günde 1
öğünden fazla yemek yiyebilecekler mi?
* * *
UYSA DA UYMASA DA
Böylesi de var!
Bülent
Arınç “Öyle partiler var ki asker ‘esas duruş’ dediğinde esas duruşa geçiyor” demiş.
Öyle
partiler de var ki, Amerika, “Rahat!”
dediğinde bile esas duruşunu bozmuyor.
Fahrettin Fidan
Melih Aşık’ın köşesinden, Milliyet, 09.09.2009
Arşiv