Mayın temizleme işinde durum “tozduman”, Doç. Dr. Oya Akgönenç

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 23.06.2009



Mayın temizleme işi için kanun teklifi TBMM'ye geldiği tüm endişelere rağmen büyük bir hız ve kararlılıkla meclisten onaylanıp geçirildi. Cumhurbaşkanlığına gönderildi. Türkiye'de pekçok ve çeşitli kesimin "veto edilmesi" dileği ve çağrısına rağmen tam aksine o makamda da onaylanarak, Resmi Gazete'de yayınlanmak üzere meclise iade edildi. Bu yönü ile kanunlaşma prosedürü içinde bir rekor kırmış kabul edilebilir.
Olayın garip olan yönü, hükümetin Büyük Millet Meclisi'nin bir kısmı da dahil geniş bir itiraz grubuna rağmen (meclis içi ve dışı şiyasi partiler, kuruluşlar, odalar, sivil toplum örgütleri v.s) bu kanun tasarısını, onaylamakta ve kanun haline getirmekteki kararlılığı ve telaşıdır.
Bütün bu sebeplerle, mayın temizleme konusunda neden hükümetin bu kadar aceleci davrandığı. Yani, olayın görünen yüzü ile perde arkasındaki sebep ve gelişmelerin ne olduğu bilinmelidir.
Mayın temizleme  konusundaki çelişkiler:
Birincisi, neden mayın temizleme işinin normal ve rutin metodlarla değil de özel bir kanunla düzenlenmek istediği hususudur.
İkincisi ise hazırlanan bu özel kanunun onaylama prosedürüdür.
Üçüncü husus, bu kanunun yapılmasına sebep olan Ottawa Antlaşması maddeleri ile yapılan kanun arasındaki çelişki ve farkların neler olduğudur.
Dördüncü husus ise mayın temizleme işi ile bu arazinin ve ona bitişik arazilerin temizleyici firmaya kiralanmasındaki ısrarın sebepleridir. Birbiri ile hiçbir organik bağı bulunmayan bu iki işin neden ısrarla aynı pakete konulduğu hususudur. Bu dört husus netliğe kavuşmadıkça, bu konudaki huzursuzluk devam edecektir.
Çelişkilerin açıklamalı detayları:
1- Birinci hususla ilgili olarak:
-  Mayınlı arazinin tüm haritaları genelkurmayda bulunmaktadır. Bu işin, 35 ile 50 milyon dolar arasında halledilebileceği de resmi olmayan kaynaklarca ifade edilmiştir. Daha sonra çeşitli sivil makamlar bu rakamı en az 500 milyon dolara kadar çıkartmışlardır. Fiyat ne olursa olsun, bu rakamlar, Türkiye Cumhuriyeti için oldukça küçük bir miktardır. Gerekirse, bir çağrı üzerine bunun çok üstünde bir miktar halktan bağış olarak bile toplanabilir. Dolayısı ile mayınları temizleme masrafı, topraklarımızı yabancılara kira karşılığı vermeyi gerektirecek bir durum değildir.
- Son gelişmeler ve meclise kanun sevki ile mayın temizleme işinin, Türkiye'de özelleştirme idaresince yapılmasının da önü kesilmiş bulunmaktadır. Konu, pek net olmayan sebeplerle Maliye Bakanlığı'na tevdi edilmiştir. TBMM'de bu konuda yeni bir kanun çıkartılmış ve böylece olayın hukuki altyapısı da tamamlanmıştır. Böylece mesuliyet meclisten, milletvekillerinden çıkmış olup, görev bir bakanlığa devredilmiştir. Bu da son derece garip ve her zaman uygulanmayan bir usuldür. Bu prosedürün izlenmesindeki sebep yani gerekçe belli değildir.
- Hızla çıkartılan ve çabucak imzalanan kanuna göre, mayınlardan temizlenen arazi (5 yıl temizleme için) ve temizlendikten sonra da ona mücavir olan devlet arazisi ile birlikte 44 yıllığına, tarım yapmak için temizleyici firmaya kiralanmış olacaktır. Uzun süredir kullanılmayıp adeta tabii nadasa bırakılan bu topraklarda yapılacak olan tarımdan elde edilecek olan kazançların yüksek olacağı ortadadır. Kısacası bu, mayını temizleyenlere bağışlanacak olağanüstü bir ranttır. Bu garip cömertliğin mutlaka sebebi anlatılmalı ve topluma izah edilmelidir.
2- İkinci hususla ilgili olarak:
Büyük mücadelelerden sonra hiçbir kimseyi dinlemeden ve göstermelik bir değişiklikle 4 Haziran 2009 günü mecliste onaylanan kanun derhal köşke gönderilmiş ve cumhurbaşkanı tarafından imzalanmıştır. Bu aşamada da oldukça garip uygulamalar yer almıştır. Halkın bunu bilmesinde yarar vardır.
Özellikle, milli çıkarlarımızla örtüşmediği gerekçesi ile pekçok değişik yerden tepki gören, mecliste üstünde kavgalar kopan, meclis içindeki ve dışındaki pekçok partiden itiraz edilen böylesine bir kanun, garip bir ısrarla meclisten geçirilmeye çalışılırken, pekçok milletvekili içeri girmeyerek, bu kanunu protesto etmişdir.
Meclis kayıtlarına göre, "mayın temizleme ile ilgili kanunun onaylandığı gün olan 4 Haziran 2009 günü başta başbakan ve milli savunma bakanı olmak üzere tam 20 bakanın oylamaya katılmadığı görülmüştür. Yine meclis üyelerinden olan, biri eski maliye bakanı, diğeri de dışişleri bakanı olmak üzere 6 eski bakanın da oylamaya katılmaması dikkat çekmiştir. İlaveten 8 AKP Genel Başkan Yardımcısı da oylamada yer almamıştır. İlaveten, gelmeyen 48 AKP milletvekili olmak üzere mecliste sadece hükümet kanadından toplam 82 kişinin oylamada bulunmadığı düşünülürse, ortadaki gariplik daha net bir şekilde kendisini göstermektedir. (Bu isimlerin tümü meclis oylama kayıtlarından öğrenilebilir.) Buna, muhalefet kanadında olup, zaten bu kanuna karşı çıkanlar da hesaplanırsa, bu yapılan kanun'un "Kıl payı bir farkla" meclisten geçtiği anlaşılmaktadır. Dikkat edilirse, birçok kişi böyle tehlikeli ve milli çıkarları zedeleyecek bir kanunun altında imzasının olmamasına dikkat etmiştir.
3- Üçüncü hususla ilgili olarak:
Ottawa Mayın Temizlik Sözleşmesi ile 4 Haziran 2009'da TBMM'de onaylanan 5903 nolu kanun arasında önemli farklılıklar göze çarpmaktadır.(1)
Ottawa sözleşmesinin 1. ve 2. maddeleri, "...Taraf devletlerden her biri, yetkisi ya da denetimi altında olan mayınlı alanlardaki bütün anti-personel mayınları bu sözlesmenin söz konusu Taraf Devlet için yürürlüğe girmesinden sonra on yıldan daha geç olmamak sartıyla mümkün olan en kısa zamanda imha etmek ya da imha edilmesini sağlamakla yükümlüdür." demektedir. Dikkat edilecek husus "Bütün anti-personel mayınları" teriminin kullanılmış olmasıdır.
2. maddede, yine, "Taraf Devletlerden her biri, anti-personel mayın bulunduğu bilinen veya dösenmiş bulunduğundan kuşkulanılan, yetkisi ya da denetimi altındaki bütün alanları belirlemek için elinden gelen her çabayı gösterecek ..." diyerek tekrar vurgulamıştır.
TBMM'de 04.06.2009 tarihinde kabul edilmiş olan 5903 sayılı yasa ise şöyle demektedir: Amaç ve kapsam:
Madde 1- (1) Bu Kanunun amacı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti arasındaki kara sınırında bulunan mayın (anti-personel ve anti-tank mayınları) ile patlamamış mühimmatın temizlenmesi, imha edilmesi ve bu suretle elde edilecek arazilerin tarımsal amaçlı kullanılması işlemlerine ilişkin esas ve usülleri düzenlemektir. Ancak, mayınlı alanda bulunan maden ve petrol gibi her türlü yeraltı zenginlikleri hakkında, 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu, 7/3/1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu, 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun ile diğer ilgili mevzuat hükümleri saklıdır.
Aradaki fark:
Ottawa Sözleşmesi sadece ANTİ-PERSONEL mayınlarin temizliğini öngörmektedir. Yeni hazırlanan yasada ise tüm mayınların yani ANTİ-PERSONEL ve ANTİ-TANK mayınların temizlenmesi öngörülmektedir. Oysa, ülke güvenliği açısından anti-tank mayınların muhafaza edilmesi gerekmektedir. Bunlar sadece sınır güvenliğini sağlayan ama insan ve canlıya doğrudan zarar vermeyen mayın tipleridir. Dolayısı ile bu çok önemli bir husus olup, gözden kaçmış bulunmaktadır.
Ottawa Sözleşmesinin 3. maddesi şöyle demektedir:
"3. Bir Taraf Devlet, 1. fıkrada söz konusu anti-personel mayınların hepsini belirtilen zaman zarfında imha edemeyeceği veya imha edilmesini sağlayamayacağı kanaatine varırsa, Taraf Devletler Toplantısı'na veya Gözden Geçirme Konferansı'na, bu tür anti-personel mayınların imhasını tamamlamak için son mühletin 10 yıla kadar uzatılması talebinde bulunabilir."
TBMM'de yaşanan bunca telaş ve hız düşünülürse, bunların sebebi pek anlaşılamamaktadır. Zira, ortada bu kadar telaş için bir gerekçe görülmemektedir. Acaba, kanun doğru anaşılamamışmıdır? Kaldı ki, birçok ülke çıkarları için uygun görmediği anlaşmaları da imzalamamaktadır.
Ülke çıkarına uymadığı takdirde antlaşmaya katılma şartı veya zorunluğu yoktur. Her zaman için "katılma hakkı" bakidir. Bu kanunun daha teferruatlı olarak ve rahat bir zaman dilimi içinde tartışılmadan, acele ve baskı ile onaylanmasının sebepleri de pek anlaşılamamıştır.
Dipnot: 1. Bu konuda daha detaylı bilgi için Sn. Taner Demir tarafından hazırlanıp, Sn. Naci Kaptan tarafından internete sunulan rapora da bakılabilir. "Kültür Vadisi" internet sitesi.
4- Dördüncü hususla ilgili olarak:
• Mayın temizlendikten sonra başka ülke ve şirketlere temiz topraklar uzun vadeli olarak kiralanacak olursa, o zaman, Türkiye toprakları üstünde, adeta başka bir ülke veya grubun fiili kontrol ve hakimiyetini kabul etmek gibi bir durumu ortaya çıkacaktır. Bu kabul edilemez bir durumdur.

• Mayınlı arazi en az 350,000 dönüm olup, temizlendikten sonra buna Ceylan Pınar ve yakınındaki diğer devlet arazileri ve askeri güvenlik gerekçesi ile kamulaştırılmış olan devlet arazileri de eklenince söz konusu kiralanacak alan yaklaşık 650,000 dekar (hatta daha da üstüne) çıkmış olacaktır. Mayınlama sırasında, askeri güvenlik gerekçesi ile kimi bölümlerde 5 km derinliğine ve kimi yerde de 20 km derinliğine arazi kamulaştırılmıştır. Dolayısı ile bunlar da hesaba katılarak alan hesabı yapıldığında, kimilerine göre nerede ise iki KKTC toprağı kadar bir yer kiraya verilmiş olacaktır.
Daha sınırlı tahminlere göre bile en az Bolu ili kadar veya Aydın ilinin ekili-dikili topraklarının iki katı kadar yer kira ile başkalarına verilecektir.
•        Bu topraklar yarım asırlık bir dönem için (44 yıl) başka bir devleti beslemek üzere tarıma açılacaktır. İlaveten içinden (büyük ihtimalle) petrol çıkarsa, bunun da kullanma ve işletme hakları nasıl halledilecektir?.. Her ne kadar, hükümet bu konuda tedbir alındı demekteyse de bunun fiili olarak nasıl uygulanacağı veya kontrol edileceği henüz açıklık kazanmamıştır.
Kısacası, beş yıl temizleme için, 44 yıl tarım için yani toplam 49 yıl bu topraklar ihaleyi alan firmaların veya devletin arazisi olarak kullanılacaktır. İhaleyi dışarıdan alan kim olursa olsun, bu kabul edilemez bir durumdur.
* Zaten Türk devleti, GAP projesi ile buraları suladığı için, kiralayan her kim olursa, onların su getirme zahmeti de olmayacaktır. Yani masraf ve zahmetin tümünü Türk devleti ve sonuçta Türk halkı karşılamış olduğundan, kırkdört yıl bu toprakların safasını ve verimini başkaları kullanacaktır. Böylesine adaletsiz bir durum da kabul olunamaz.
İtiraz edilen ana konular şunlardır:
1- Mayın temizleme işinin dışarıya ihale edilmek istenmesi. Bunun çok daha ucuza ve iyi bir şekilde yerli imkanlarla yapılabilineceğine inanılmaktadır.
2- Mayın temizlemeye karşın bu yerlerin temizleyenlere kiralanması. Temizliği yapan firmaya ücreti ödenmeli ve kontratı tamamlanmalıdır. Ayrıca verimli toprakları kiralamak gibi bir cömertliğe gerek yoktur.
3- Temizleme masrafı ne olursa olsun, bunu Türkiye devleti kaldırabilir. Hatta, halk bile gönüllü olarak verebilir. Dolayısı ile yapılan bir işe karşılık hiç lüzum yokkan 49 yıllığına Türkiye topraklarını kiralamak kabul edilemez bir husustur.
4- İlaveten kiralanmak istenen alanın büyüklüğüne de itirazlar bulunmaktadır. Mayınlı toprak tarım için kiraya verilecek ise sadece temizlenen 300 bin dekar üstünden konuşulması gerekmektedir. Oysa, kanunda onun mücavir alanları da kiraya verilecek alanlar içine eklenmektedir. Bu durum yani 300 bin dekar temizleme karşılığı 650 bin ve hatta daha çok dekarı kiralama hakkı elde etmek hiç kabul edilir bir durum değildir.
5- Mayın temizleme masrafı ile iki katı bir araziden 44 yılda elde edilecek tarım kazancı karşılaştırılmaları yapılmış mıdır? Aradaki fark nedir? Bu rakamlar meclise ve komisyonun bilgisine sunulmuş mudur? Halkın bunu öğrenme şansı nedir?
Bunlar olmadan hiç bir kanunun mantıki ve makul bir gerekçesi olamaz. Afaki hesaplar da kabul edilemez.
6- Yeraltı suları son derece zengin olan ve Türkiye'nin en iyi devlet çifliklerin biri olan Ceylanpınar neden mayın şirketlerine kiralanmak istenmektedir? Esasen kiraya verilmek istenen arazinin tarifi yapılmıştır ama boyutu ve tam kaç bin dekar olacağı belirtilmemiştir. Böyle muğlak ve anlaşılmaz bir kanun veya anlaşma kabul edilemez.
7-  Dünyanın yakında "Gıda kıtlığı ve su sıkıntısı ile" karşı karşıya kalacağı Dünya Çevre raporlarında çokça anlatılmaktadır. Keza Dünya Sağlık Örgütü de bu hususlara dikkat çekmektedir. Böyle bir dönemde Türkiye'deki verimli arazilerin ve mevcut yer altı ve yer üstü sularının korunması gerekmektedir. Bunun aksi kabul edilemez.
Böylesine anlaşılmaz hesap ve ayarlamalarla "Kiraya verilmek istenen" topraklar ve "mayın temizleme" işlemi kabul edilemez bir durumdur

Tarih: 23.06.2009 Okunma: 679

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?