Bu dünyada
herkese yer var.
Ferdî, ailevî
ve millî sıkıntılarımızdan dolayı başımızı kaldırıp dünyaya bakamıyoruz. Kendi
içimize kapanmışız. Yakın-uzak kardeşlerimiz nerelerdedir, halleri nicedir
aklımıza bile gelmiyor.
Hâlbuki
kardeşlerimizle irtibat kurabilsek, yakınlaşabilsek, birbirimizi daha yakından
tanıyabilsek belki pek çok problemimizi de çözebileceğiz. Güçleneceğiz,
büyüyeceğiz, gelişeceğiz. Elbette karşılıklı olarak… Hep beraber!
Bazen
kendimizi bütün dünyada yapayalnız hissediyoruz. Böyle hissettiğimiz zamanlarda bile hatırlayalım ki; Çin’den güney
Amerika’ya, Sibirya’dan Güney Afrika’ya kadar dünyanın her yerinde Türkiye’deki
Türklerin 2 katı kadar Türk var. Ne yazık ki irtibatımız, ilişkilerimiz çok
zayıf. Bağları kuvvetlendirmemiz lâzım… Bilmemiz, bilinçlenmemiz, harekete
geçmemiz lâzım…
* * *
Şurada, hemen
yanı başımızda Azerbaycan var. Uzun yıllar boyunca, aynı kavmin 2 halkı
birbirini tanımadan yaşadı. Azerî kardeşlerimizin ne gibi imkânları var; nice dertleri
var habersizdik. Elbette 2 devlet arasında münasebetler vardı ama halklar
birbirine karşı pek de alâkalı değildi. Birbirlerini pek fazla tanımıyordu.
Ermenistan
sınırının açılması gündeme gelince ister istemez Azerbaycan da gündeme geldi.
Çünkü sınır kapısı Azerbaycan’la doğrudan ilgiliydi. Millet öğrendi veya
hatırladı ki, bu kapı 16 sene evvel
Ermenistan’ın Azerî toprağı olan Dağlık Karabağ’ı işgali üzerine kapatılmıştı.
Şimdi, işgal sürdüğü halde kapının açılması söz konusuydu. Tabii kamuoyu ayağa
kalktı.
İşgal sürerken
kapının Türkiye’nin tek taraflı taviziyle açılması, Türkiye ve Azerbaycan’ın
zararınaydı. Yani “şer”di. Fakat bu şerden, iki devletin bir millet olan
halklarının birbirini daha yakından tanıması, siyasetçilerin karşılıklı ülke
ziyaretleri gibi ilişkiler doğdu. Bu da tabii olarak iki ülke halkının birbirini
daha yakından tanıması sonucunu doğurdu.
Gördük ki,
yanı başımızda bizim dilimiz konuşan, bizim türkülerimizi dinleyen, türkülerini
dinlediğimiz bir kardeş ülke var. Bu vesileyle iki devletin insanları
arasındaki bağlar daha da kuvvetlendi, kültür alışverişi arttı. Aradaki şive
farkı gittikçe azalıyor. Birbirimizin dilini, görüşünü, bakışını daha iyi
anlıyoruz.
Türkiye halkı,
Dağlık Karabağ’ın işgalini ve başta Hocalı’daki
olmak üzere, Ermeni’nin Azerîlere daha 17 sene evvel yaptığı katliamları
öğrendi veya hatırladı. Aynı zamanda 1 milyon Azerî kardeşimizin evlerinden,
yurtlarından sürgün olarak, 17 senedir perişan bir vaziyette yaşamak zorunda
olduklarını bir kere daha hatırladık.
* * *
Bu arada
Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan hükümetleri arasında bazı gerginlikler,
bunalımlar baş göstermiş olabilir. TC hükümetinin sınırı açma girişimi
Azerbaycan’da hayal kırıklığına sebep oldu. Bu, iki ülke halkını da üzdü.
Azerbaycan hükümetinin Türkiye’ye 120 dolardan verdiği doğal gazın fiyatını
artıracağı söylentisi çıktı.
Önce şunu
bilelim: Aynı doğalgazı Rusya’dan 500 dolara alıyoruz. Azerbaycan’ın, Türkiye’ye, doğalgazı gerçek fiyatının dörtte 1’ine vermesi,
bizi ne kadar yakın gördüğünün en büyük kanıtıdır. Bunun fiyatı ne kadar
artarsa artsın asla Rusya’nın sattığı fiyata gelmeyeceği açık! Kaldı ki bu
söylenti yalanlandı.
* * *
İki devletin
hükümetleri arasında bunalım olsa bile bunun hiçbir önemi yoktur. Önemli olan iki ülkenin bir millet olan
halklarının birbirini yakından tanıması ve kültürel işbirliğinin artmasıdır.
Hükümetler arasındaki buhran, halklar arasındaki işbirliğini kuvvetlendiriyorsa
hayra hizmet ediyor demektir. Nitekim öyle olduğunu gördük.
Ermenilerin “soykırım iftiraları”na karşı Azerî halkının ve
siyasetçilerinin en az Türkiye Türkleri kadar hassas ve şuurlu olduklarına
şahit olduk. Bu hassasiyet ve bilgi birikimi gelecek için bize büyük
ümit verdi.
Kardeşlerimizle
kültürel ilişkiler, kültürel yakınlaşma, karşılıklı anlayış ticarî ve siyasî
ilişkilerden çok daha hayatî önemde! Türklük
bilinci, tek millet şuuru her şeyden önemli…
Gerisi
teferruat. Çünkü Türklük şuuru, aradaki bütün meseleleri giderecek güçtedir.
Arşiv