Yeterli Milliyetçi; Orhan Pamuk

İsmail Hakkı CENGİZ - 05.06.2008

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

      
 

            Birkaç gün önce bitirdiğim “İstanbul Hatıralar ve Şehir” (YKY, 2003) adlı eserin içeriği, bende, kitabın yazarı olan Orhan Pamuk’un “Milliyetçi” olduğu intibaı uyandırdı.

            Adı geçen eser; kenar mahalleleri, zengin semtleri, tarihi özellikleri, doğal güzellikleri, günlük yaşayış, her çeşitten insanlarıyla nefis bir “İstanbul” anlatımı.

            Yazar, olağanüstü birikimli gerçek bir entelektüel. Bunu benim söylememe hiç hacet yok, onun olağanüstü yazar olduğunu dünya kabul etmiş. Benim değerlendirmem, dünyanın ona verdiği payeyi hak etmediğini söyleyenlere bir cevap olabilir.

            Orhan Pamuk milliyetçi mi?

            Bunun cevabı, “Milliyetçilik” kavramını nasıl algıladığınıza göre değişir. 

            Milliyetçiliğin en yaygın tanımı; milletini sevmek ve onun yükselmesi için çalışmaktır.

            Orhan Pamuk’a sorarsanız, belki, “Milliyetçi olmadığını”, hatta milliyetçiliğe karşı olduğunu söyleyecektir.

            Fakat bir insanın ne olduğunu söylediği başka bir şey, gerçekte ne olduğuysa daha başka bir şey olabilir.

            Meselâ; milliyetçi olduğunu söyleyen birisi, milletinin yükselmesi için hiçbir şey yapmıyor, hatta ona zarar veriyor olabilir; Hırant Dink’in katilleri gibi. Bu kişiler milliyetçi olduklarını söyleseler de eylemleri millete ve milliyetçiliğe zarar vermiştir. Demek ki, bu tarz kişiler, milliyetçiliğin tanımı içine girmemektedirler. Alınamazlar.

            Yukarıda verdiğimiz en yaygın tanıma göre Orhan Pamuk’un durumuna bakacak olursak; her şeyden önce, yazdıklarının hiçbir satırında milletini sevmediğine dair bir ifadeye rastlamadım. Son okuduğum, yukarıda zikredilen eserinde ise; yer yer “milliyetçiliği” yermekle beraber, bu milletin bir ferdi olmaktan, İstanbullu olmaktan, İstanbul’da yaşamaktan gayet memnun gözüküyor.

            Orhan Pamuk’u Türk milletinin gözünden düşüren hadise, ona atfedilen; “Türkler, 1 milyon Ermeni ve 30 bin Kürt’ü öldürdü” ifadesi olmuştur.

            Bu sözlerin, gündemi haftalarca meşgul ettiği bir dönemde, Ekim 2005’te, bir Cumartesi akşamı Tayfun Ertan, CNN TÜRK’te sunduğu “Söz Sizde”  programına Orhan Pamuk’u konuk etti. Program 1 saat kadar sürdü. Program boyunca Pamuk kendini savundu, yukarıdaki sözleri sarf etmediğini, üstüne basa basa defalarca tekrar etti. Daha ne desin, ne yapsın?

            Kaldı ki; milliyetçi bir fikir insanı da, çoğunluktan farklı, hatta aykırı da düşünebilir. Böyle durumlarda, kişiyi zihnen, ruhen, hissen linç etmek yerine karşı fikirlerle, inandığınız görüşlerle cevap verebilecek olgunluğu gösterebilmelisiniz. Söz gelimi Orhan Pamuk “1 milyon Ermeni’yi öldürdük” diyorsa, ona sözlerinin kaynağını, neye dayanarak bu iddiayı ileri sürdüğünü sorabilmeli, tartışabilmelisiniz. Kendinize, düşüncelerinize güvenmelisiniz.
 

            Fakat benim gözümde Orhan Pamuk’u milliyetçi yapan unsur başka!

            Yıllar önce, Orhan Pamuk’u hiç tanımadığım dönemlerde, 1992 yılının Eylül ayında, “Türk Edebiyatı” Dergisinin 227’nci sayısında Ahmet Kabaklı, Orhan Pamuk’un romanlarını inceleyen bir yazı kaleme almıştı. Uzun bir inceleme… “Orhan Pamuk” ismini ilk defa o yazıda gördüm. İsmini ilk defa duyduğum bir romancı için de Ahmet Kabaklı’nın bu kadar uzun bir değerlendirme yapmasına kızmıştım.

            O yazının bir yerinde Kabaklı Hoca şunları söylüyor: “Orhan Pamuk Batı taklitçisi olmamak için, zaman zaman Türklerin kültür geçmişlerine, eski kitaplara, ‘Hurufîlik, Bektaşilik’ içindeki sır ve ‘esrara’ romanlarında (özellikle Kara Kitap) en çok yer ayıran yazarımızdır.

           

            Orhan Pamuk’un roman üslubundan da söz etmek gerekir. Türkçemizi yozlaştıran ‘uydurma dil’ akımına kendini bağlı hissetmeyen Pamuk’un kelime hazinesi zengindir. Bu zenginlik kitaba aktarılan metinlerle bir kat daha artmaktadır. (Orhan Pamuk ve çoğu yaşıtlarının, köhne ve daraltıcı ‘öztürkçe’! zaptiyesini reddedişleri de, edebiyatımızda bir başka ferahlatıcı hürriyet olayıdır.)”

            Hoca’nın bu değerlendirmeleri ve övgülerine rağmen, gidip de yazarın herhangi bir eserini satın almış değilim.

            Aradan birkaç yıl daha geçtikten sonra çocuklarım ve kütüphaneler vasıtasıyla Pamuk’un kitapları beni buldu. Zor okunan, zor anlaşılan, hatta zor ilerleyen sayfalar. Romanları bana çok olağanüstü eserler gibi gözükmedi.

            Ama yukarıda söz ettiğim  İstanbul Hatıralar ve Şehir” adlı eserini okurken ve bitirdiğimde dedim ki, bu yazar Türk diline büyük bir hizmet veriyor. Türk diline büyük hizmet etmiş. Bütün aydınlar kabul ederler ki, kültürün temeli dildir. Milleti millet yapan temel değer de dildir. Diline hizmet eden, onu geliştiren, kitlelere sevdiren kişi de milletine ve kültürüne en büyük hizmeti yapmıştır. Milletinin yükselmesi için bundan daha büyük bir hizmet düşünülebilir mi?

            Kaldı ki, Orhan Pamuk’un Türkçe’ye hizmeti çok yetenekli bir yazarın Türk diline hizmetinden daha fazla bir anlam ifade ediyor. Türk diline dünya çapında bir hizmet veriyor. Türk Dilinin hor görüldüğü, yabancı dille eğitimin neredeyse sömürge ülkelerindeki kadar yaygınlaştığı, şirketlerin en gözde üniversite mezunlarını “Aa, senin İngilizcen feci” diye aşağıladığı, “Türkçe, bilim dili değildir, olamaz” avazelerinin ayyuka çıktığı bir dönemde; Türkçeyle dünya çapında eserler inşa edilebileceğini göstermek, Türk diline ve milletine yapılan ne yüce bir hizmettir! Ülkeye ve millete verilebilecek ne kutsal bir armağandır!

            Kullandığı dil Türkçe olan ve o dilin kelimelerinden meydana getirdiği eserlerle bir aydının Nobel Edebiyat Ödülünü hak etmeden aldığını iddia etmek; aynı zamanda, “Türkçe bir dünya dili değildir, dünya çapında bir ödülü hak edemez” anlamına gelmiyor mu?

            En az iki asırdır Batı karşısında aşağılık duyan bir milletin moralini yükseltecek, aşağılık duygusundan kurtulmasına vesile olabilecek, dilini sevdirecek, hatta gurur duymamızı sağlayacak böyle bir ödülün değerini düşürmeye çalışmak ne büyük bir gaflet!

            Daha 1992 yılında, Ahmet Kabaklı gibi bir edebiyat üstadının dikkatini çeken, hakkında üstat tarafından uzun uzun değerlendirmeler yapılan, eserleri ve üslubu övülen bir romancımızın, o tarihten 14 sene sonra Nobel Edebiyat Ödülünü almasını tabii karşılayamaz mıyız?
 

            Milliyetçilik, “Aşırı Milliyetçilik”

            Ben, Orhan Pamuk ve yukarıda adı geçen eseri hakkındaki izlenimlerimi yazmaya hazırlanırken, yazarın Fatih Terim hakkında söyledikleri ve Terim’in cevabı ülke gündeminin işgal etti.

            Vatan gazetesinin haberine göre, Orhan Pamuk, “Türk Milli Futbol Takımı’nın aşırı milliyetçiliğe ve yabancı korkusuna hizmet ettiğini söyledi. Ancak buna rağmen Milli Takımı Avrupa Futbol Şampiyonası’nda destekleyeceğim” dedi.

            Bu söylediklerinden Orhan Pamuk’un, milliyetçilikten ziyade “aşırı milliyetçilik”ten şikâyetçi olduğu görülüyor. Bize göre “ırkçılığın” diğer adı olan aşırı milliyetçilik olayı ayrı bir tartışma konusu. Şimdi ona girmeyeceğim. Pamuk’un son cümlesi, onun milliyetçiliğine işaret etmiyor mu?

            Pamuk’un söylediklerine Fatih Terim’in cevabını da çok ilginç buluyorum: Terim Pamuk için “yetersiz milliyetçi” ifadesini kullandı. Bu ibareden Terim’in bile Pamuk’un milliyetçi olduğunu kabul ettiği ama dozunu az bulduğu anlaşılıyor.

            Bize göre ise Orhan Pamuk “yeterli milliyetçi”dir. Herkes onun kadar milliyetçi olsun, kâfi.

 
 

            Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın

Tarih: 05.06.2008 Okunma: 607

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?