İnançlı bir Müslüman niye saldırsın ki?

İsmail Hakkı CENGİZ - 23.06.2016

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


slideplayer.biz.tr'den...


Allah’a şeksiz-şüphesiz iman eden bir kişi; Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın dile getirdiği gibi; “Hak şerleri hayreyler/Zannetme ki gayreyler/Ârif onu seyreyler/Mevla görelim neyler/Neylerse güzel eyler” olgunluğundadır.

Her şeyi Allah’tan bilen mümin kendisi gibi, düşünmüyor, kendisi gibi ibadet etmiyor diye başkasına neden öfkelensin, hele hele neden saldırısın ki?

Gırgır’da, Abdül Kadir’in çizdiği mütedeyyin karakter şu yorumu getiriyor: “Oruç-namaz bir ibadet neticede… İbadet insanın kendini iyi hissetmesi için yapılan, insanın içini ferahlatan bir şey, en azından öyle olmalı. İnsan, kendini iyi hissettiren bir şeyi başkaları yapmıyor diye onlara niye öfkelenip saldırsın? İbadet, bana kalırsa tam tersi bir sonuç vermeli.. Ben biraz böyle inancı adına çok çabuk şiddete yönelebilen insanlarda kendi inancına güvensizlik, bir tür inanç zayıflığı-eksikliği olduğunu düşünüyorum.

Nasıl?

Yani ‘süfli’ diye tanımladığı hayata özenip, inançları yüzünden ‘öyle’ yaşayamayan bir insanın kıskançlığını taşıyor bu şiddet sahibi kişiler.” (22 haziran 2016)

Gırgır der geçersiniz!

Fakat şu, “İbadet insanın kendini iyi hissetmesi için yapılan, insanın içini ferahlatan bir şey” tespiti, tam isabet değil mi? “İbadet”in, tam da böyle bir şey olması gerekmez mi? O ibadeti, bir “borç ödeme”, bir “yükümlülük” değil de yürekten gelen, içe işlemiş bir samimi inançla eda eden kimse, kendisini gerçekten “iyi” hissetmez mi? Gerçekten “ferahlamaz” mı? Bu iyi his, bu ferahlama insana cennette yaşadığı duygusunu vermez mi?

Böyle yüksek ruh hali içindeki insanda şiddet dürtüsünden, saldırganlıktan eser kalır mı?

Böyle insan, tam da İbrahim Hakkı Hazretleri’nin tanımladığı “ârif” insan haline gelmez mi?

Böyle bir insan kendisi gibi ibadet etmeyenler için sadece “duacı” olur. Dua eder ki bütün insanlar kendisi gibi “iyi” hissetsin, “ferahlasın”! Ama başka insan, başka türlü “iyi” hissediyorsa, ona da saygı duyar.

“İyi” hissetmek, “ferahlamak” çok yerinde, çok doğru bir ölçü…

Eğer ibadet ettiğimiz halde kendimizi iyi hissetmiyorsak, ferahlamıyorsak,

Hele içimizde hâlâ öfke birikebiliyorsa, şiddet dürtüsü varsa, ibadetlerimizi bir sorgulamalıyız! Neyi eksik yapıyoruz, nerede yanlış yapıyoruz?

İnancımız hakikaten içselleşmiş bir “iman” mı? Yoksa sadece “alışkanlık” veya “görenek”, hatta bir “zorlama” mı?


x   x   x

Faydalı Bilgiler: İlk İnsan Hakları Bildirgelerinden Medine Vesikası ve Veda Hutbesi

622’de Müslümanları, Yahudileri ve putperestleri/Paganları Medine’nin vatandaşları kabul eden, haklar açısından eşit ve özgür kılan, tüm grupların haklarını çoğulcu bir yargı sistemiyle koruyan ve kültürel farklılıklarına vurgu yapan bir tür toplumsal sözleşme niteliğindeki Medine Vesikası vardır. Medine Vesikası, Medine site-devletinde yaşayan her topluluğun haklarını garanti ederken 632 tarihli Veda Hutbesi’nde de İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in kadın hakları konusunda eşitlik vurgusu vardır. Ayrıca, bu fikirleri insan hakları açısından pekiştiren ise, “canınız, malınız ve ONURUNUZ koruma altındadır” diyen bir Hadis-i Şeriftir.

AÖF, Uluslar arası Politika II, S.94

 

x   x   x

Günün çizgisi, Gırgır’dan...



Tarih: 23.06.2016 Okunma: 881

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?