DİNDAR BİR NESİL, GERÇEKTEN BÜYÜK İHTİYAÇ

İsmail Hakkı CENGİZ - 05.02.2012

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

Cumhuriyet nesilleri boyunca; Türkiye Cumhuriyeti’nin “lâik” bir devlet olduğunu söyledik durduk...

O ilke, halen Anayasa’nın başlangıç bölümünde duruyor...

Fakat artık lâiklikten bahsetmek mümkün mü?

Lâik bir memleket olsaydık, gündemi hiç “dindarlık” tartışması meşgul edebilir miydi?

x   x   x

Lâkin bendeniz lâiklik davası gütmeyeceğim, bu kavramın peşine düşmeyeceğim. Çünkü zaten gerçek manâsında asla lâik bir devlet olmadık, olamadık.

Bununla beraber, çelişki gibi görünse de dindar nesillerle “lâik” bir toplum ve devlet olabiliriz.

x   x   x

Ülkenin, bilhassa cemiyetin haline şöyle bir bakacak olursanız; “dindar” bir gençliğe herşeyden daha fazla ihtiyacımız olduğunu görürsünüz.

Toplumdaki korkunç, vahim çürümenin ancak “dindarlık” sayesinde durdurulabileceğini...

Çürümenin tersine çevrilebileceğini...

Ve nihayet, ancak “dindarlık” sayesinde uygarlaşıp, gelişip, ilerleyebileceğimizi kabul etmek zorunda kalırsınız.

x   x   x

Mukaddes Kitabımız’ın yazdığı, Hazreti Peygamber’in tarif ettiği “dindar” nasıl biridir?

Hatırlayalım:

“Dindar”, herkesin elinden, dilinden emin olduğu, özü-sözü bir, direk gibi dosdoğru bir “insan-ı kâmil”dir.

Tertemiz bir insandır, yerlere tükürmez, etrafı kirletmez... Şu sokakların pisliğine bakınız, bu pislik “dindar” bir toplumun işi midir?

“Dindar”; yetimi, öksüzü, zayıfı itip-kakmaz, koruyup gözetir...

Helalı haramı bilir, hırsızlık, yankesicilik, dolandırıcılık yapmaz, ihaleye fesat karıştırmaz...

Rüşvet almaz ve vermez, rüşvete aracılık etmez...

Kul hakkı üzerinde titrer, “ehliyet”e önem verir, herkesin hakkını teslim eder, asla kul hakkı yemez... Adalet ve hakkaniyetten ayrılmaz...

Bütün insanları kardeşi bilir, onları rahatsız etmekten kaçınır...

Akrabayla irtibatı kesmez, komşusuyla iyi geçinir, kimseye küskün, dargın, düşman olmaz...

İnsanların kusurlarını araştırmaz, tam tersine kusurları örtmeye çalışır, dedikodu yapmaz...

Büyüğünü küçüğünü bilir, saygı, şefkat ve merhametle davranır, herkesle SELÂMLAŞIR, selâmı yayar...

Başta vakit, hiçbir kaynağı israf etmez ama hasis de değildir, olabildiğince CÖMERTtir...

Canı  mukaddes bir emanet bilir, cana kıymaz, cana zarar vermez ...

“Dindar” kişi üstün bir şuur sahibidir... Sadece YARATICI’ya tapar; paraya, güce tapmaz... Allah’tan başka kimseden de korkmaz...

İslâm’ın ilk emrinin neden “OKU” olduğu üzerinde derin derin tefekkür eder... Dolayısıyla ilme olağanüstü değer verir... Sürekli OKU’r. Geniş bir “hoşgörü” sahibi olur.

“Dindar”ın bu hoşgörüsü, üstün şuuru ve ilme verdiği büyük değer; onu “lâiklik” ilkesinin önemini kavramaya götürür. Görür ve bilir ki; din, devlet işlerinden ayrı, politikaya karıştırılmayacak kutsal bir kurumdur... Din bir “vicdan” işidir... “Hür vicdan”ın işidir. Dini politikaya alet etmek günahların en büyüğüdür.

x   x   x

İşte, hakiki “dindar” budur...

Gerçek “dindar”lık yaygın olsa, ülke güllük gülistanlık hale gelmez, hatta cennete dönmez mi?

“Dindar bir gençlik” yetiştirmekten bahsedenler; nitelikleri yukarıda özetlenen bir “dindar”lığı mı kastediyorlar yoksa dini politikaya alet eden, “din tüccarı”nın elinde oyuncak olacak bir gençliği mi?

x   x   x

“Dindar”lığa evet!

“Din tüccarlığı”na lanet!

Tarih: 05.02.2012 Okunma: 670

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?