KÜRESEL OYUNU BOZMAYA AZMETMEDEN İMKÂNSIZ

İsmail Hakkı CENGİZ - 20.08.2011

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


PKK’nın sahneye ilk çıktığı günü hatırlayalım: 15 Ağustos 1984… Siirt’in Eruh ilçesindeki Jandarma Karakoluna silahlı ve bombalı saldırıda bulunuldu. Olayda 1 jandarma eri hayatını kaybederken 3'ü sivil 9 kişi yaralandı.

Hadiseyi dikkatle, madde madde tahlil edelim:

1.   Adını ilk defa duyduğumuz bir terör örgütü, Türk Devletinin Silahlı Kuvvetlerinin bir birliğine saldırıda bulunuyor. Yani, PKK doğrudan doğruya devleti ve onun silahlı kuvvetini hedef alıyor.

Çok ince dikkat gerek… 1984 yılındayız… Askerî yönetim daha yeni sona ermiş, seçimlerin üzerinden henüz 1 sene bile geçmemiş… En mühimi, halen bütün ülkede sıkıyönetim devam ediyordu.

Bu şartlarda, TSK’nin bir birliğine baskın yapma cüreti akıllara ziyan değil mi? Bir terör örgütü, böyle bir cüreti nereden alabilir?

Ancak ve ancak, Türk devletinden daha kuvvetli olduğuna inandığı bir güçten alabilir! 

O güç, 80’li yıllarda Sovyetler Birliği ve onun müttefiki Suriye idi… Nitekim terör örgütü elebaşısı ve pek çok militanı uzun yıllar Suriye’de barınmış ve beslenmiştir. Örgütün kullandığı silahlar ise Rus yapımı “kaleşnikof”tu.

2.   Kalabalık, silahlı bir güruh halinde ordunun bir birliğine baskın yapabilmek, uzun bir hazırlık dönemini… Silahların teminini, o silahları kullanmayı öğrenmeyi, “eylem”den önce ve sonra gizlenilecek yerleri belirlemeyi gerektirir. Bunların hepsi ancak hasım bir devletin yardımı, “azmettirmesi” ve “planlaması”yla yapılabilir.

Ne yazık ki Türk devletinin istihbaratı bu uzun hazırlık dönemini fark edememiştir.

Fark edemediği gibi, devrin yöneticileri, olayın vehametini de kavrayamamışlardır. Dönemin Başbakanı Özal, saldırganları, ilk önce, “bir avuç eşkıya”, birkaç ay sonra da, her eylemin ardından, “eşkiyanın son çırpınışları” olarak değerlendirmiştir.

Aylar ve yıllar geçtikçe işin boyutunun çok büyük olduğu kabul edilmeye başlandı. Uluslar arası desteğe sahip bir terör örgütüyle karşı karşıya olduğumuz anlaşıldı. Barındığı yer dolayısıyla, terörü destekleyen ülke olarak Suriye hep başroldeydi… Fakat yakalanan örgüt militanlarının verdiği bilgiler ve ele geçirilen mühimmat, başta Yunanistan olmak üzere Avrupa ülkelerinin de örgüte desteğini kanıtlıyordu.

Lâkin ne denilebilirdi? Avrupa ülkeleri bizim NATO müttefikimizdi!

x   x   x

1990’lara geldiğimizde dünya güç ve siyaset dengesi değişti. Sovyetler dağıldı. ABD tek “süper güç” haline geldi.

1991’e kadar PKK ile alakası kurulmayan, hatta ona karşı olduğuna inandığımız Amerika Birleşik Devletleri, birdenbire sahnenin ortasında beliriverdi.

Birinci Irak harekâtı dolayısıyla Ortadoğu’ya çıkarma yapan ABD güçleri, PKK’nın yoğun bir şekilde barındığı Türkiye-Irak sınırında da görülmeye başlanmıştı. Hatta bir keresinde ABD helikopterinden PKK’ya silah ve yardım paketleri atıldığı tespit edilmişti. Daha sonra, çatışmada yaralanan militanların ABD’nin Irak’ta bulunan hastanelerinde tedavi gördüğü ortaya çıkmıştı.

x   x   x

Hepimizin bildiği gibi, ABD, Türkiye’nin sınır ötesi harekâtına ya hiç izin vermemekte veya çok “sınırlı” bir şekilde müsaade etmektedir. 2008 Şubat’ında başımıza gelenler çok tazedir. Karla kaplı olan Irak’ın kuzey bölgesindeki harekâtımız; devrin Genelkurmay Başkanı ve Başbakan “operasyon planlandığı biçimde sürüyor” beyanatlarını verdikten birkaç saat sonra aniden duruvermişti. Yani harekât yarım bıraktırılmıştı. Bunu kimin yarım bıraktırdığı, elbette Mısır’daki sağır sultanın bile malûmudur.

Nitekim o tarihten beri de, sınır ötesinden gelen baskın, pusu ve saldırılara rağmen askerimiz Irak’ın kuzeyine girememektedir. Sebebi ise yine herkesin malû olduğu üzere, dünyadaki tek “süper güç”tür.

Hâl böyleyken, gerek iktidarın başındakiler ve sözcüleri, gerekse Genelkurmay Başkanları ve askerî sözcüler ABD’nin terör konusunda Türkiye’ye desteğinin tam olduğunu, istihbarat paylaşımında bir sorun bulunmadığını tekrarlayıp durdular.

Bu bir tiyatrodur… Küresel bir oyundur!

Bu küresel oyunu bozmaya azmetmeden ne terör bitecek, ne de acılar dinecektir!

x   x   x

Hatırlayalım:

Örgüt elebaşısı, Suriye’yi ne zaman terk etmek zorunda kalmıştı?

Türkiye, 1998’de, Kara Kuvvetleri Komutanı vasıtasıyla, Suriye sınırında bu ülkeye çok sert bir uyarı yaptıktan sonra… O uyarıda Suriye’yle savaşı göze aldığımızın kararlılığı vardı…

Terörü bitirmek istiyorsak aynı kararlılığı Amerika’ya karşı da göstermek zorundayız.

 

Önceki yazılar

Tarih: 20.08.2011 Okunma: 631

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?