'XXXX' TİMİ, GÖSTERİYOR KİMİ?

İsmail Hakkı CENGİZ - 02.02.2011

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür


Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopteri düşeli daha 2 sene olmadı. Düşer düşmez 7-8 haber kanalı birden canlı yayına geçti. Allah'ın hikmeti, “kaza”dan sağ kurtulan bir kişi vardı.

Üstelik o bir kişi, İhlas haber ajansının bir muhabiriydi. Cep telefonuyla konuşabiliyordu. Bütün Türkiye, yaralı olarak “kurtulan” muhabir İsmail Güneş'in telefonla aktardığı bilgileri canlı olarak, saatler boyu dinledi.

Vaka çok net... Hadise gözlerimizin önünde... Hafızallar son derce canlı...

Gelgelelim... Hadise bu kadar tazeyken olayı flu hale getiriyorlar. Sisler altına itmeye çalışıyor, üzerine bir sis tabakası örtüyorlar.

Ne acıdır ki, sis perdesi örtmeye çalışanlar, bunu “aydınlatmak istiyoruz” teraneleriyle yapıyorlar.

Pazartesi günkü Yenişafak Gazetesinde iki yazar birden “Yazıcıoğlu suikastini” yorumlamış. Bunlardan Abdülkadir Selvi adlı olanı, “Suikasste JİTEM izi” başlığıyla çıkan yazısında diyor ki; “Devlet Denetleme Kurulu Raporu'na giren, 'Helikopterin bazı parçalarının gece orada kalan XXXX timince yakılmış olabileceği anlaşılmıştır' ve arama çalışmalarında ön planda yer alan İ.Y.'nin JİTEM'ci olma şüphesi, Yazıcıoğlu'nun suikaste kurban gittiğini gösteriyor. Arama kurtarma faaliyetleri sırasında ön planda olan İ.Y.'nin ise JİTEM elemanı olduğu yönünde iddialar bulunuyor.”

Şimdi, bu paragrafın neresini düzelteceksin?

Bir kere, “xxxx” diye örtmek neden? Hani şeffaflaşıyorduk, her şey açıkça ortaya konacaktı? Bu “gizlilik” niçin?

Öte yandan; “İ.Y.” kim? Neden açıkça yazılmıyor? “İ.Y.'nin JİTEM'ci olma şüphesi” nasıl muğlak bir ifadedir? Hadi bu şekilde tanımladın, “İ.Y.'nin ise JİTEM elemanı olduğu yönünde iddialar bulunuyor” ne demek? Kim iddia ediyor?

Böyle “çürük” ifade ve iddialarla mı “sağlam” bir sonuca ulaşacağınızı umuyorsunuz?

Sonra; gece orada kim kalmış? Bu kalanlar kurtarma yapmak yerine, helikopterin bazı parçalarını mı yakmışlar?

Peki, öyle bir yanık izi varsa, o günlerde bu niçin dile getirilmedi?

Selvi, olaydan ve gelinen noktadan uzun uzun bahsediyor. Anlattıkça vaka flulaşıyor, sis perdesine gömülüyor.

x x x

Suikast” hakkında aynı gün yazan Mehmet Şeker ise hadiseyi Muhsin Başkan'ın hayatıyla ödediği hesap” başlığıyla yorumlamış. Yazının bütününden hangi “hesap” ödenmiş anlaşılmıyor. Fakat olaydaki aksaklıklar madde madde hatırlatılmış ki çoğuna katılıyoruz.

Şeker, olayın kaza olma ihtimalini %1 veya 2 olarak değerlendiriyor ki, biz o kadar biz o kadar bile ihtimal vermiyoruz. Bize göre, “kaza” olma ihtimali milyonda 1'dir.

Şeker, görüşlerini “hesap” üzerine bina etmiş... Lâkin “suikast”in, yerel seçimlerden 1 hafta önce meydana geldiği hatırlatılmamış. Dolayısıyla, hadisenin seçimlerle “hesabı” olan bir “güç odağı” tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği ihtimali hiç dile getirilmemiş.

x x x

Bununla beraber, her iki yazar, çok önemli bir gerçeği ve ipucunu ortak olarak, satır aralarında dile getirmişler.

O gerçeği, Mehmet Şeker, sıraladığı aksaklıkların 5'nci sırasında şöyle ifade ediyor: “Muhsin Yazıcıoğlu yaralı olarak bulundu' açıklamasının yapılması...”

Hatırlayalım, kim yapmıştı bu açıklamayı?

Kayseri Valisi Mevlüt Bilici...

Nitekim Abdülkadir Selvi de yazısında, aynı gerçeği şöyle dile getiriyor: “Yazıcıoğlu ile ilgili olarak, 'yaralı, yaşıyor' şeklindeki istihbarat notu Kayseri Valisi Mevlüt Bilici'ye nereden gelmişti peki? Kayseri Emniyet İstihbarat'tan, onlara da Maraş Emniyet İstihbarat'tan gelmişti.”

İşte herkesin canlı yayınlarda kulaklarıyla duyduğu, kimsenin inkar edemeyeceği gerçek; Kayseri Valisinin verdiği “Muhsin Yazıcıoğlu yaralı kurtuldu” bilgisi...

İpucu da burada değil mi?

Kaldı ki, ipucunun çatallaşan uçları da yukarıda verilmiş; bilgi, Kayseri Emniyet İstihbarat'tan, onlara da Maraş Emniyet İstihbarat'tan.

Her şey açık değil mi?

Tutun ipin ucunu ve “nereye kadar giderse” oraya kadar ulaşın.

Bir yere ulaşma imkânı var mı?

Bu hakikatler 2 senedir bilindiği halde, bugün havanda su dövüyorsak olayın aydınlatılması konusunda iyimser olmak mümkün mü?

x x x

Hele hele, Selvi'nin verdiği şu bilgiden sonra; “TBMM araştırma komisyonu üyeleri, Maraş Valiliği'nden yeterli bilgi ve belge alamamışlar. Dönemin Maraş Valisi'nin olayın aydınlatılması için çaba gösterdiği ancak onun da Emniyet ve Jandarma istihbarat başta olmak üzere kazayla ilgili birimlerden bilgi alamadığı sonucuna varmışlar.”

Şimdi, adama sormazlar mı, olayı aydınlatmak isteyen vali nasıl bir “amir” ki astları olan Emniyet ve Jandarma'dan bilgi alamıyor?

Valinin bağlı olduğu İçişleri Bakanı nasıl bir “bakan” ki, astlarından bilgi alamayan validen hesap sormuyor?

Başımızdaki nasıl bir istikrarlı tek parti hükümeti ki, onun memurları mülkî amirlerinden “bilgi saklama” cesareti gösterebiliyorlar ve hükümet de eli kolu bağlı seyrediyor?

Tabii başka sorular da zihinlere takılıyor:

Hani çetelerin canına okunmuştu, artık faili meçhuller olmayacak, hatta daha önceki faili meçhuller de aydınlatılacaktı?

Hani istikrarlı AKP iktidarı her şeye hâkimdi? Hatta Silahlı Kuvvetlerin de emir ve kumandasına hâkim olmak için, son Asker'i Şura'da kriz çıkmış, haftalarca komutanlar atanamamış ve neticede hükümetin istediği generaller kuvvet ve ordu komutanlıklarına getirilmişti.

Bilhassa, Jandarma Genel Komutanlığına Org. Necdet Özel bilhassa getirilmişti. Org. Özel'in Başbakan Erdoğan'la gayet uyumlu çalışacağı sütunlar boyu dile getirilmişti. Yani Özel iktidarın ziyade güvendiği bir komutan olsa gerek.

Peki, bu derece özel olarak güvenilen bir generalin emir-komuta ettiği bir jandarmadan niçin bilgi alınamıyor?

Hele hele Özel Orgeneralin komuta ettiği bir jandarmada, eğer vaktiyle var olsa bile hala JİTEM diye bir birim kalmış olabilir mi?

Siz neden, kimden bahsediyorsunuz?

Görüldüğü gibi; ipucu ortada, ilgililerin tutmasını bekliyor. Bizim acar yazarlar ise o ipucunu bırakıyor; JİTEM, xxxx timi, İ.Y. Gibi hayali “failler”le boğuşuyor.

Siz hakikaten olayın aydınlatılmasını istiyor musunuz?

Gerçekten olayı aydınlatmak isteyen siyasî bir irade var mı?

x x x

ÜSTATLARDAN

En önemli sorulara hep kaçamak cevaplar verilir. Soruların en önemlisine ise hiç kimse, hiçbir cevap veremez.”

Soljenitsin

x x x

YORUMSUZ

2 Şubat 2011 tarihli Birgün gazetesinin manşeti:

SEN KENDİNE BAK MÜBAREK!

Erdoğan, Mısır'daki protestolara destek verirken, kendi valisi, talepleri için Başkent'e gelecek emekçileri kanunsuz ilan ederek eylemlerin engelleneceğini söyledi... Aba altından sopa gösterdi.

Önceki yazılar

Tarih: 02.02.2011 Okunma: 625

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?