OPERASYON

İsmail Hakkı CENGİZ - 29.09.2010

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Öyle bir dünya ve bilhassa öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; inanılmaz şeyler kolayca başımıza gelebiliyor.

Meselâ; güzel ülkemizde, oyların 3’te 1’ini almakla, TBMM’deki sandalyelerin 3’te 2’sini kapabiliyorsunuz. Malûm, bu durum 2002 seçimlerinde başımıza geldi.

Nasıl olmuştu?

Şöyle; o gün, oyların %46’sını alan partiler barajı geçememiş; onların hakkı olan milletvekillikleri de barajın üstündeki 2 parti tarafından paylaşılıvermişti.

550 sandalyenin 365’ine sahip olmak AKP için de ziyade şaşırtıcı bir sonuçtu. Parti böyle bir ihtimale hazırlıklı olmadığından, o büyük çoğunluk yeteri kadar “verimli” “kullanılamadı!”

Aynı çoğunluk 2011’de elde edilirse mükemmel bir “etkinlikle” kullanacaklarından hiç şüphe yok!

2002’de meydana gelen tuhaflığın tekrarlanmaması için de hiçbir engel yoktur!

Son 6 ayda, siyasal arenada yaşananlara bakınca; AKP’ye, 2011’de, Anayasa’yı TBMM’nde değiştirebilecek ezici bir çoğunlukla seçim kazandırmaya yönelik yolun taşlarının döşenmekte olduğunu fark ediyorsunuz!

AKP, 2011 seçimlerinde 367’nin üzerinde milletvekili çıkarsın diye operasyon üzerine operasyon yapılıyor.

*   *   *

İLK OPERASYON CHP VE BAYKAL’A

29 Mart 2009 mahallî seçimleri; AKP’de 8 puanlık sert bir düşüşe işaret ederken, CHP’de küçük de olsa bir yükseliş olduğunu gösterdi.

Seçimden sonraki gelişmeler halktaki iktidara karşı olan memnuniyetsizliği artırırken ana muhalefete teveccühü hızlandırdı. Bilhassa CHP lideri Baykal’ın etkili bir muhalefet yapması, gündem oluşturmaya başlaması, inisiyatifin Baykal’a doğru kaymaya başladığını gösteriyordu.

Tam, Baykal siyaseti öğrendi, iktidar alternatifi oldu derken; yıllardır bekletilen veya imal edilen bir kaset piyasaya sürüldü.

Ne “vakit?”

26 maddelik Anayasa değişiklik paketi halkoyuna sunulacağı sırada…

Ve CHP kurultayına 15 gün kala…

Baykal bu kadar kolayca “bertaraf” edilirken 8 sütuna manşetlerle ve “köşe” cilalamalarıyla bir “umut lider adayı” parlatılmaktaydı: Kemal Kılıçdaroğlu!

Aday göklere çıkartıldı ve CHP genel başkanlığı koltuğuna indirildi!

Bu operasyon Mayıs ayının 25’nde tamamlandı.

Bu bittikten 3 gün sonra…

*   *   *

İKİNCİ OPERASYON; İSRAİL(LE)

 28 Mayıs 2010 günü Mavi Marmara adlı “insanî yardım” amaçlı gemi, Filistinlilere yardım götürmek üzere Antalya’dan Gazze’ye doğru yola çıkıyor.

Başlangıçta, Mavi Marmara’da AKP’li vekillerin de olacağı bildirildi. Fakat vekiller son anda Gazze’ye gitmekten vazgeçirildi!

Yola çıkan gemi 30 Mayıs günü İsrail tarafından “uluslar arası sularda” durduruldu ve 31 Mayıs sabaha karşı İsrail askerleri gemiye baskın yaptı. 9 Türk’ün öldürülmesi ve pek çok kişinin yaralanmasıyla neticelenen baskın İsrail’le Türkiye arasında ağır bir “kriz”e sebep oldu!

İsrail’le “kriz” ziyadesiyle mühim bir hadisedir… Çünkü iktisadî, adlî, sosyal saiklerle AKP’den memnun olmayan tabanın yeniden AKP’de toparlanması işlevini görür. İsrail’le gerilim; “van minut” geriliminde olduğu gibi, AKP’ye daima güzel puanlar getirir. Lâkin İsrail’le ipler asla koparılmaz!

Bu ülkeyle gerilim “doruğa”(!) çıkarken, Fethullah Gülen’den bir açıklama geldi: “Gördüğüm şeyler hiç hoş değildi. Çok çirkin şeylerdi. İsrail’den izin alınmalıydı. İzin alınmadan yapılan bu hareket ‘otoriteye başkaldırı’dır… Faydalı sonuçlar doğurmayacak bir başkaldırı…”

Gülen’in bu sözleri üzerine AKP’nin 2 numarası Bülent Arınç; “Hocaefendi, her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor” diye onu destekledi. Böylece; İsrail’le “diplomatik kriz “hafifletildi.

Daha sonra iki ülkenin bakanlarının Avrupa’da gizlice buluştukları ortaya çıktı. Daha da sonra açıklanan verilere göre; “kriz” sonrasında İsrail-Türkiye arasındaki ticari ilişkiler rekorlar kırmış. Tabii işin bu boyutu “mutaassıp” vatandaşın gözlerinden kaçırılmaya çalışıldı. O seçmen, AKP’yi İsrail’e “kafa tutan”, İsrail’in “burnunu sürten” iktidar olarak biliyor!

*   *   *

ÜÇÜNCÜ OPERASYON MHP’YE

Son yılların en sıcak günlerinin yaşanacağı yaz aylarına girerken referandum kampanyası başladı.

Referandum tarihi “ilâhî bir tesadüf”le 12 Eylül’ün 30’ncu yıldönümüne rast gelmişti. Bu tesadüf ve fırsattan en verimli şekilde yararlanmanın yol ve yöntemleri bulundu.

TBMM’nin tatile gireceği gün, partisinin meclis grubundaki kürsüye çıkan Erdoğan, 30 sene önce idam edilen bir Ülkücünün mektubunu okuyup ağladı ve dinleyenleri de ağlattı! Böylece; Ülkücülerin acısına en az MHP kadar, hatta ondan daha fazla sahip çıktığını ispatlamaya çalıştı!

Bu vesileyle, MHP’nin bölünme operasyonunun da ilk adımını atmış oldu.

Kampanyadaki; “evet”çiler demokrat, “hayır”cılar darbeci söylemleri…

“Eski Ülkücü” ve “eski MHP’li”lerin hayatlarında görmedikleri, görmeyi hayal dahi edemedikleri iltifatlarla ekranlarda ve manşetlerde ağırlanmaları…

Belki kendilerine ileriye dönük “duygusal” sözlerin verilmesi gayet tesirli oldu!

Nitekim seçim sandıkları açılınca, bu operasyonun da kısmen hedefine ulaştığı, MHP’nin nispeten güçlü olduğu birkaç Anadolu vilayetindeki seçmeninin iktidarın arzuladığı yönde oy kullandığı ortaya çıktı.

“Açılım zırvası” ve bilhassa “Habur” görüntülerinden sonra AKP oyları düşerken, MHP oylarının %20’lere tırmandığı gözlenmişti. Hâlbuki şimdi; “halkoylaması operasyonu”ndan sonra MHP’nin bir “baraj” problemi olduğu izlenimi yaratıldı.

Bu operasyonun 2011 seçimlerine kadar devam edeceği, MHP seçmenini partisinden uzaklaştırmak için her türlü propagandanın tezgâhlanacağı anlaşılıyor.

Çünkü MHP barajı geçtiği müddetçe, AKP’nin Anayasa değiştirecek güçte milletvekili çıkarabilmesine imkân ve ihtimal yok.

*   *   *

DÖRDÜNCÜ OPERASYON SAADET PARTİSİ’NE

Normal şartlarda en az %5 oy potansiyeline sahip bu partinin, aynı seçmen kitlesine hitap etmesi dolayısıyla, bir şekilde AKP’den kopan oyların gideceği birinci adrestir.

İktidar yorgunluğu ve yıpranma sebebiyle AKP’den kopacak oyların yönelmesiyle, rahatlıkla %10’lara yelken açabilecek ve barajı aşabilecek bir SP, Erdoğan’ın korkulu rüyasıdır.

Elbette bunun tersi de doğaldır… Yani herhangi bir sebeple SP’den kopacak oyların da gideceği ilk adres AKP’dir. Nitekim SP’nin dağılmakta olduğu ve oyların AKP’ye akacağı anlaşılıyor.

Bu nasıl gerçekleşti?

İlk önce referandum bahanesiyle iki partinin tabanı aynı istikamete yönlendirildi. Tavanda ve tabiatıyla tabanda yakınlaşma sağlandı.

Referandum kampanyası sürerken Saadet Partisi (SP) olağan kongresini yaptı.

Kongrede, Genel İdare Kurulu’na Erbakan’ın işaret ettiği 3-4 kişi sokulmamış! Halbuki varlığını Erbakan’a borçlu olan bir partinin GİK’na, onun işaret ettiği birkaç ismin alınmasından daha tabii ne olabilirdi?

İşte Kurtulmuş bu son derece doğal şeyi yapmayarak partinin dağılması sürecini bizzat başlatmıştır.

Buradan anlaşılıyor ki; SP’deki operasyon bizzat parti başkanı Kurtulmuş tarafından gerçekleştirilmiş. Ve kongre sonrasında SP darmadağınık bir görüntü sergiledi.

Tesadüfün iğne deliği ya, aynı günlerde; Erdoğan’ın köşke çıkacağı, yerini bırakacağı birkaç isim arasında Numan Kurtulmuş’un da bulunduğu medyaya servis edilmişti.

12 Eylül’de, SP tabanı iktidarın istediği yönde blok halinde oyunu kullandı. Böylece, AKP’ye oy verilmesinin bir bakıma provası yapıldı.

*   *   *

BEŞİNCİ OPERASYON KILIÇDARĞLU’NA

Baykal’a yapılan operasyonla birlikte göklere çıkartılan, imajı parlatılan, “iktidar alternatifi”, “istikbalin Başbakanı” olarak sunulan Kılıçdaroğlu’na da gayet ince bir “balans” ayarı geldi…

Halkoylaması günü, yani “12 Eylül” günü, Kılıçdaroğlu bir de baktı ki; bizzat kendisinin oy kullanabileceği bir “sandık” yok!

Nasıl olur?

Memlekette 150 binden fazla sandık kuruluyor, bu sandıklara 50 milyondan fazla vatandaş seçmen olarak yazılıyor. 40–50 sene evvel ölmüş olanlara “seçmen kartı” gönderiliyor… Bazı vatandaşlara 1’den fazla seçmen kartı çıkarılıyor, bazı polislerin 1’den fazla sandıkta oy kullandırılması gündeme geliyor…

Ve fakat “hayır” kampanyasının lideri Kılıçdaroğlu’nun oy kullanabileceği bir sandık bulunamıyor. Ve bunun böyle olduğu, oy verme günü öğle saatlerinde bütün memlekete duyuruluyor.

 Ne kadar düşündürücü, değil mi?

Sen son 4 ayda 76 il, 250’den fazla ilçeyi gez…

Milyonlarca insandan “hayır” oyu iste…

Herkesi sandığa gitmeye ikna etmeye çabala…

Ama kendinin sandığa gitme imkânın olmasın!

Bu hadisede iktidar kadar elbette CHP ve bizzat Kemal Kılıçdaroğlu da kabahatlidir.

 Böyle bir hadise, basit bir “ihmal” açıklamasıyla izah edilemez.

Burada iki yönlü; yani oyunu kullandırmama ve kullanmama yönünde bir kasıt olması ihtimali bize çok yüksek gözüküyor.

Şu soru elbette akıllara takılacaktır:

Peki, bundan CHP ve Kılıçdaroğlu’nun bir menfaati var mıdır?

Yoktur!

Fakat uluslar arası güçler öyle isteyince, CHP ve onun lideri için de yapacak bir şey kalmıyor, anlaşılan!

*   *   *

2011 seçimlerine kadar operasyonların süreceği, akıl almaz tezgâhların sahneye konacağı açık… Bakalım halk ve operasyonun muhatapları ne tepki verecek, oyunları ne kadar bozabilecek?

 

Önceki yazılar

Tarih: 29.09.2010 Okunma: 567

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?