Problemlerin Kaynağı

İsmail Hakkı CENGİZ - 05.03.2008

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Onuncu Yıl Marşı’nda en dikkat çekici mısra, On beş milyon genç yarattık her yaştan mısraıdır.

Çünkü hamasî bir şiirin içine; nüfusumuzun 15 milyona çıkmış olması da bir başarı olarak girmiş. O yıllarda vatan toprakları kocaman, ona mukabil nüfus oldukça az gözüküyordu. Nüfusun artışı millî bir başarı sayılıyordu.

Bırakın 15 milyonu, çocukluğumda, 1965 yıllarında nüfusumuz 30 milyon kadardı. Nüfusu 50 milyon civarında olan İtalya, Fransa, İngiltere gibi ülkelere gıptayla bakardık. Şimdi nüfus bakımından onları solladık. Almanya’dan sonra Avrupa’nın en büyük nüfus gücüyüz.
        Bu nasıl iştir?
        Nüfus az dertliyiz!
        Nüfus artmış, hem de iyi artmış, yine dertliyiz!

Bugün geldiğimiz noktada; problemlerimizin ana kaynağı olarak, nüfusumuzun aşırı kalabalık oluşunu ileri sürenler az değildir.

Bu bakış açısına göre, kalabalık dolayısıyla eğitim, konut ve sağlık hizmeti aksamakta, güvenlik ve istihdam sağlanamamaktadır.

İstanbul’da, Diyarbakır’da, Adana’da okullarda 80-90 kişilik sınıfların olduğu doğrudur. Ama ülkenin başka yerlerindeki devlet okullarında 15-20 kişilik sınıflar var. Öyle ücra yerlerden bahsetmiyorum. Meselâ, İzmir’de 12-13 kişilik sınıfların olduğunu bizzat gördüm. Özellikle meslek liselerinin sınıfları, neredeyse bomboş.

Televizyon, hastaneleri gösteriyor. Aklı almaz izdiham var. Ama sağlık ocakları, semt poliklinikleri oldukça tenha… Ayrıca, büyük şehirlerin dışındaki hastaneler bu kadar kalabalık oluyor mu? Bir de çevremde gözlemlediğim bir anlayış da hastahanelerin kalabalığı artırıyor gibi geliyor bana. Allah kimseyi mecbur etmesin ama nasıl olsa bedava, diye, doktor doktor gezenler var gibi.

Konut problemine bakınca, içim acıyor. Pek çok ailenin en temel sıkıntısı, başını sokacak bir ev bulamaması… Öte yandan İstanbul’un en merkezi semtlerinden Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar sayısız bomboş konutlar, öyle duruyor. Hele yüz binlerce yazlık yok mu, beni isyan ettiriyor. Yani sorun, konut eksiği değil, aşırı adaletsiz gelir dağılımı.

Kalabalık nüfusun güvenlik zafiyeti meydana getireceği tezi de isabetli değil. Ama diğer konulardaki aksamalar ve şimdi temas edeceğimiz, vatandaşa yeterli istihdamın sağlanamaması güvenlik sorununu artırabilir.

Nüfus artışı, beraberinde işsizlik artışını da getirebilir. Bu aynı zamanda yoksulluk demektir. İki gün evvel, televizyonlar Diyarbakır ve Mersin’de, üç aylıkları olan 255 YTL’yi almak için banka önünde birbirini ezen vatandaşları gösterdi. Yürekler acısı bir manzara.

Şundan eminiz ki; elli altmış sene önce yoksulluk bundan beterdi. Ama fakirliği herkes evinde yaşıyordu. Şimdiki gibi ekranlara yansımıyordu. Çünkü ekran yoktu. Yanlış anlaşılmasın iyiyiz falan demiyorum. Sadece daha beterdi, diyorum.

Buradan çıkan sonuç; nüfus artışı tek başına problem çıkarmıyor. Nüfus artışına uygun plan ve proje ortaya konulmaması sorun yaratıyor. Ülke yönetiminin, on yıllar boyunca arka arkaya beceriksiz ellerde kalması sorun yaratıyor.

İddia ediyorum: Son elli yılda hiçbir hükümet, işsizliği çözülmesi gereken büyük bir problem olarak görmemiştir. Vatandaşa istihdam sağlamak hiçbir bakanın, başbakanın umurunda olmamıştır. Olmaz. Olamaz. Çünkü bu derdi anlamalarına imkân yok!
        Neden?
        Etrafınıza bakın. Son elli yılda hükümet edenlerle veya onların çocuklarıyla birlikte yaşıyoruz. Eski, yeni herhangi bir bakanın, başbakanın ailesinde değil, uzak tanıdıkları içinde bile işsiz olanı gören varsa, buyursun söylesin. Onların istihdam probleminden anladıkları budur: Çevrelerinde bulunanların istihdamı.

Problemlerin kaynağındaki sebep, nüfus artışı değil. Ahlaksızlık.

Başbakanın kulakları çınlasın.



        BİR DUA (Fatma Gökmen’den)

        Allah'ım!
        Mustariplerin Dualarını İcabetle Taçlandır,
        Sıkıntıda Bulunanları Lütfunla Şad Eyle,
        Hasta Ruhlara Hususi Muamelede Bulun,
        Şifa ver Yârab.


        İki Şey (Utku Çelebi’den)
        İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:

  1. Bakış açısını değiştirmek

  2. Kendini karşısındakinin yerine koymak.



Basralı Ömer’in Şiiri

Merhamet, hür dünyaya bu kadar mı IRAK’ta?

Ben Basralı Ömer…
        Belki haberin yoktur diye yazıyorum Mr. Franks!
        Önce demokrasi yağdı göklerimizden,
        Sonra özgürlük geçti üstümüzden
        Palet palet.
        Ve insan hakları namlulardan
        Saniyede bilmem kaç adet.

Demokrasi bizim eve de isabet etti
        Bir gün sonra anladım koptuğunu ayaklarımın.
        Tam on sekiz adet insan hakları saymışlar
        Vücudunda babamın.

Annem yoktu zaten
        Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş!
        Ambargo falan dediler ya,
        Anlamadım, çocuk aklı işte
        Oluşmadan sökülmüş.

Sizde de barış böyle midir Mr. Franks?
        İnsan hakları, çocukları yetim
        Ve ayaksız bırakır mı orada da?
        Düşer mi ayın kan gölüne aksi?
        Güpegündüz düşer mi pazaryerine demokrasi?

Zenginlik
        İnsanları korkudan uykusuz bırakır,
        Kuşlar gökyüzünü terk eder mi orada da?
        Babamla mırıldandığım son dua dilimde,
        Ayaklarım hastanede,
        Ve giymeye kıyamadığım pabuçlar
        Kaldı elimde.

Çocukların var mı Mr. Franks?
        Al, oğluna götür onları bari işe yarasın.
        Kim bilir, belki baktıkça
        Bazen beni hatırlarsın!

Bu nasıl demokrasi Mr. Franks?
        Düştüğü yeri yaktı…
        Merhamet hür dünyaya
        Bu kadar mı IRAK’tı ?

Basralı ÖMER


Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın.

Tarih: 05.03.2008 Okunma: 624

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?